bildirgec.org

yalnızlık hakkında tüm yazılar

Okumak ,çin Evinden Uzaklara Giden Öğrencinin Günlüğü

fReewave | 23 March 2008 19:50

OSS denilen sınavla başlar bu uzun maraton. Aslında Sınavdan çıktıktan sonra beklentilerin belki de bambaşkadır. Çoğu öğrenci Üniversite için başka bir şehire gideceğini öğrendiği gün bunu ciddi bir olaymış gibi algılamaz. Gün gelir ki yaz tatili biter ve okuyacağın şehire gideceğin gün artık “bugün” dür.Hani çok sevdiğiniz bir yakınınız giderken insanın boğazı düğüm düğüm olurya, işte bunları o malum günde fazlasıyla yaşarsınız. Ne oluyo lan nereye gidiyorum tezahüratları arasında bir de bakmışsınız ki Otobüsten dışarıyı izliyorsunuz.

Birisi

PTR | 11 February 2008 16:23

Birini bulmak şart mıdır? O biri devamlı insanın hayatında mı olmalıdır? İnsanın kişisel alana ihtiyacı yok mudur? bunların da hepsi ayrı tartışma konuları.
Senin yalnızlığının zorladığı dünyada bizleri de birliktelikler ve o birlikteliklerin gereklilikleri zorluyor elbette. İnsan büyüdükçe anlıyor ki çocukluğunda edindiği dostların yerini hiçbirşey tutmuyor. Büyükken edindiğin arkadaşların hep başka hesapları var. Oysa çocukken en içten pazarlıklı hesabımız kendimizi o arkadaşımızın evine davet ettirip, annesinin tatlılarından yiyip biraz oyuncakları ile oynamak oluyor.

Bir Adam

pilli pati | 25 January 2008 01:54

Kar serpiştiriyordu fena halde…

Esen rüzgarın şiddetiyle, tanecikler yön değiştirerek yüzümü yalıyorlardı, bazısı yanaklarıma, alnıma yapışıyor, kimi ise kirpiklerimde takılıp kalıyordu.

Hava feci soğuktu. Dünyanın bütün düzensizlikleri kar taneleri gibi yavaş yavaş hayatıma birikiyordu. Hiç bitmeyen bir koşuşturmanın gönüllü üyesiydim. Dünyanın hızına yetişemiyordum! İnsanlar içinde yaşamadıkları şartlar hakkında ne kadar da kolay fikir yürütebiliyorlardı: Şaşıyordum.

yalnızlığım…

mahirgul | 21 January 2008 23:42

farklı bir mevsimdeyim kitaplarda
yazmayan derslerde anlatılmayan
Bu gece dışarıda esen rüzgardan
çok sensizlikten korktum
dışarıdaki fırtınanın sesi
daha fazla ürpertemezdi içimi
yalnızlığımın sessizliğinden

İŞTEŞ DUYGULAR VE POSTMODERN YALNIZLIKLAR

klytaimnestra | 18 January 2008 18:27

Zamanın aynaları var şehrin sokaklarında. Günden güne renk değiştiren ve en sonunda bir belediye süpürgesinin çalılarına takılan yapraklar gibi oradan oraya savrulurken ben, bu aynalardan birine tosladım. Doğduğum, büyüdüğüm, asfaltlarını aşındırdığım bu şehir bir yabancı olmuştu bana. Arka fona ait olamadığım gibi kendi bedenimle de bir kan uyuşmazlığı içine girmiştim sanki. Varoluşunu anlamlandırmaya çalışan ruhumun içinde bir yerler “yalnızlığa bağışık” olmayı bırakmış gibiydi. Kendime yansıdığım o sırada ben, ışıklarım başkalarının da gözünde kırılsın diye içten içe dua ediyordum. Aynamsa arkada kalabalıkları gösteriyordu. İçinde onlarca yalnızlığı bulunduran kalabalıkları…

SENSİZLİK KALBİME AĞIR GELİYOR

darjeeling | 15 January 2008 22:43

‘Bende daha önceden sık görülmemiş bir kalp ağrısının eşiğinde yazıyorum tüm bunları. Kalbim sıkışıyor, halsizleştim, hastaneye gidecektim, yerimden kalkamıyorum, parmaklarım her bir tuşa zor basıyor ama yazacağım çünkü bunun son yazım olmadığı ne malum..

Sen ile beni düşündüm bugün. Sana olan aşkımı ve her şeyi. Tam da artık ebedi yalnızlığım son bulacak, o artık ömrümün sonuna dek yanımda olacak dediğim anda benden daha da uzaklara gidiyor olduğunu gördüm. Her şey yetmiyor gibi bir de taşınıyorsun. O taşındığın yer o kadar uzak ki başka bir şehir desem belki yalan olmaz. İstanbul içinde ama İstanbul’a – bana ait değilmiş gibi uzak..Zaten görüşemiyorduk, zaten zaman yaratamıyorduk hiçbir şeye, şimdi nasıl görüşeceğiz?

Mora yakın

semaszen | 12 January 2008 12:40

Gece yakın, alacakaranlık
Yalnızlık, sakın bulmayın beni…
Ve mora yakın pembe hayaller
Ölüm korkutmayın beni…

“yapayalnız”ım peyami safa !

dasein | 10 January 2008 18:48

Sonra da karanlık çöktü içime. Diyorum. Değil mi ?
Evet desek de yalan olmayacaksa hiçbir hayali garanti altına almış olmayız.
Düşlerimiz dişlerimizden çıkar.dişlerimiz, düşlerimiz kadar bizim için midir ?
Dişleri ve düşleri arasında kalan bir çocuk. Kendince yalan iken ve tövbekar.
Sadece bir dişi çıkan düş iken zaman
Yaşam çatalsız da yaşanabilirken
Sadece biz yaprak dökebiliyorken.
Saçsız bir böceğe aşık kalmışken
Sütsüz ilaçlarımız için bir deliliksek
Ve kalpsiz bir cümleyi ısırmışken.
Yapayalnızızdır.

Kimse yalnız kalmasın

darjeeling | 09 January 2008 10:26

Yalnızlığıa mahkum olmama ramak kalmıştı. Kılpayı kurtuldum. İster geçici ister kalıcı olsun, yalnızlık kötüdür.Radyoda bir zamanlar birlikteyken dinlediğiniz şarkıyı gözyaşlarıyla bir kadeh votka eşliğinde yalnız dinlemek inanın ki zevkli değildir. Kumanda kavgasında ona kırıldığınız anı hatırlar, gülersiniz. Sonuçta birlikteydik dersiniz. O an kavga etmiş, 10 dakika sonra barışmıştık dersiniz. Göğsüne uzanmıştım..
Acı olsun tatlı olsun birlikte olmanın verdiği tat hiçbirşey de yoktur. Yeni bir kişiyi hayatında istememe bu Polyannacılıkla başlar işte, ve siz ne onsuz olmak istersiniz ne de bir başkasıyla…
Yalnız kalmamanız dileğiyle…

YÜZÜN KAYBOLDU

| 05 January 2008 16:39

Yüz çizgilerini hatırlıyorum, vurgun yemiş balıkçılarınki gibiydi; denizde ölmekten onurlu, ölümle karşılaşmaktan şaşkın olan. Küçük bir pencereciğin ardındaydı, gördüğümde bütün dünyasını. Başı hafif sağa yatık duruyordu ve arada bir kıyıya bağlanmış kayıklar gibi; boynu üzerinde hareket ediyordu. O pencereciğin öbür yanında yalpalarken ben bu yanında yalpalıyordum. Dokunamasam da dokunamıyordu. İlk defa dokunmak için uzanmak kafi değil ve ilk defa seslenmek kar etmiyor duyurmak için. Ayyaş bir kafayla yazıyorum satırlarımı, her kes her şey dağılmış gibi, sonsuzluk gibi, şekiller biçimsiz ve biçimsizlik seçimsiz.İlk gördüğümde yüzünü bakışlarıma takılan burnundaki o ben buradayım deyiş kavisiydi. Kaşlarının başladığı o yerden başlayan ve dudaklarının hemen üzerindeki burun deliklerinde biten o hali. Hala düşünüyorum da hani bir sürü dağ arasından bir tanesi dikkatini çeker ya işte burnun yüz hatların arasında dikkatimi çekti ilk baktığımda. Yüzünde bir dağın güçlü gölgesi gibi duruyordu. Arkandan yansıyan ışık yüzünü karanlıkta bıraksada…Gözlerin yüzünde bir yerlerde kaybolmuş gibi, iki tane ve birbirlerine benziyorlar lakin yalnız kalmış iki yabancı gibiler. İkisi aynı anda aynı şehre bakarken, farklı fırtınalara kucak açar gibiler. Çipil çipil küçük durmalarına rağmen ele avuca sığmaz kocaman bir kainata açılıyor adeta. Yüzün bu sebepten olsa gerek yorgun, bu sebepten olsa gerek dudaklarının etrafından yanaklarına doğru nasır tutmuş gülümseyemiyorsun. Ayyaş bir kafayla yazıyor ve ağlıyorum şu an. Kendimden nefret edemeyecek kadar kendimsizim. Sadece seni anlatmaktı niyetim, affet beni içinde kendimim olmadığı bir yazı düşünemiyorum. Arsızca sızıveriyorum satır aralarına. Ve arsızca gülümsüyorum bütün kızmalarına rağmen.Ve gözlerini şimdi daha net hatırlıyorum. Her şeye utanan lakin aşka hayasız ve meydan okurcasına. her şeye hayasızken bile kendine utanan. Bir eşyanın hareketi sırasında onu izleyişini hayal ediyorum; her hareket her çizgi yeni kelimeler topluyormuşçasına bakışlarında damıtışını. Ve sonrasında bakışlarında sakladıklarını kağıtlarına döküşünü ve o gözlerle ağlayışını. Göz yaşlarını yalnızlığına koza yapışını ve en sonunda isyan edişini.Gözlerini şimdi daha net hatırlıyorum umursamazmış gibi bakarken her noktaya aslında nasılda izlediğini her bir ayrıntıyı, hiç atlamadan. Sen es geçsen de gözlerin, gözlerin es geçse de senin es geçmeyeceğin yaşamları hiç atlamadan….Kaşlarına değinmeyeceğim onları hatırlamıyorum. Dudaklarını da anlatmayacağım çünkü iki de bir sağa sola doğru kıvırıp durdun göremedim gerçek şeklini. Genel olarak yüzün, yorgundu ruhun gibi, bir güneş siyaha boyandığında nasıl görünürse öyleydi, gülmeye yeminli yarın gibi. Ve umarsız, gülünmesi gerekenler karşısında bile somurtkan. Hep dokunulması istenen ama kimsenin dokunamadığı duvarlar kadar soğuk. Soğuk çünkü ölü aşkların parmak izlerinden ağırlaşıp, yorulmuş. Soğuk çünkü gidişlerin gölgesi vurmuş, soğuk çünkü yalnızlık ayaza dönmüş yüzünü mesken tutmuş.Bakışlarımda yüzümü kaybediyorum, susuşumda sesimi kaybediyorum. Ayyaş bir kafayla yazıyorum bu yazıyı, zangır zangır titriyor bedenim hava soğudu, ışık karardı, ses sustu, yüzün kayboldu.