bildirgec.org

varlık hakkında tüm yazılar

Yumurtalı Kızarmış Ekmek, Peynir ve Çay ile İlişkiler Üzerine

debre | 26 July 2011 13:31

Biz insanlar acıktığımızda kişisel özelliklerimize göre farklı beklentiler içinde yemek yeme ihtiyacımızı karşılarız. Kimimiz mutfağa girer on parmağımızdaki on hünerle sofrayı donatır kimimiz de rutin alışkanlıklarımızla orta karar bir şeylerle karnımızı doyurur geçeriz. Kimimiz aperatif bir şeyler atıştırır kimimiz de telefonla eve sipariş bir şeyler söyleriz.

Yemek yeme ihtiyacımız zamanımız, pişirme yeteneklerimiz ve yemek yeme eylemine gösterdiğimiz önemle ilişkili olarak farklılıklar gösterir.

Fakat ihtiyacımızı ne şekilde karşılamaya çalışırsak çalışalım hepimizi buluşturan tek bir ortak nokta “BEKLENTİ”dir.

İnsan sosyal bir varlıktır, onun karnını bir tek seks ile doyuramazsınız

debre | 23 July 2011 10:47

Bir çok insanın ilişkilerde yanıldığı nokta da budur. Çok iyi bir sevişmenin herşeyi halledecebileceğini zannederiz. Bir ilişkide ana kriterimiz bu gibi gözükse de aslında için için sosyal olarak da bizi tatmin eden bir ilişkinin özlemi içinde yanıp tutuşur, tutkuyu ararken de içimizde yaşama ait o coşkuyu unuturuz.

Tüm bu yazdıklarım bana eski sevgilimi hatırlattı.
Hafta sonları büyük bir tutkuyla eve kapanır saatlerce konuşur, sevişir sadece birbirimizle ilgilenirdik. Görüşemediğimiz o ender zamanlarda yaptıklarımızdan, tanışıklıklarımızdan, işimizden bahseder büyük bir tutkuyla da arzularımızı giderirdik. Kah parasızlıktan kah tutkumuzdan, kah gelecek kaygımızdan kah eko-yatırım hesaplarından da çoğu zaman dışarı çıkamaz, çıkabildiğimiz zamanlarda ise yaptığımız bütçe hesabı ile kısıtlı bir yaşamı paylaşırdık. Peki daha sonra ne oldu? Biricik -eski- sevgilim hayatı es geçtiğimizden, yaşayamadığımızdan, anlamsızlığından dem vurmaya başladı. Oysa herşey çok güzel gibi görünüyordu değil mi?

Birisi gelsin paçalarımı çeksin…

debre | 22 July 2011 18:21

Hatırlayabildiğimi sandığım altılı ve onlu yaşlarımın arasında; evde veya misafirlikte farketmez, yaz veya kış farketmez uyuduğum ya da uyuyakaldığım zamanlar gecenin bir vakti, herhangi birşey için kalkmış olan babam yanımıza gelip saçlarımızı adeta bir kuzunun kafasını okşar gibi okşar sonra da bacaklarımızdan yukarı sıyrılmış olan pijamalarımızın paçalarını aşağıya bileklerimize doğru çekerek üşüdüğünü varsaydığı minik kaval kemiklerimizi yüreğinin o tatlı pamuksu dokunuşuyla ısıtırdı.

Şimdi, yani gecenin bir vakti hatta Fikret Kızılok’un bir parçasında söylediği gibi “gecenin tam üçünde”, beni uyandıran kaval kemiğimin ağrısıyla düşünüyorum; siz ne kadar severseniz sevin, kaçımızın hayatında adanmışlığın yarattığı o güven duygusu var? Kaçımız bu hisse sahibiz içimizde ve ilişkilerimizde?

Eser Bir Medeniyet Rüzgarı

devrialem47 | 01 December 2010 09:30

Gecesi gerdanlık
Gündüzü seyranlık
Havası ılık ılık
Eser bir medeniyet rüzgarı Mardinden

Doğan güneşiyle
Tarihiyle,mekanıyla
İnsanlarıyla,havasıyla
Eser bir medeniyet rüzgarı Mardinden

Her zerresinde uygarlık
geçmişinde vardır bolluk
Burda bir başkadır varlık
Eser bir medeniyet rüzgarı Mardinden

Kürdü,Türkü,Arabı,süryanisi
Bir arada barındırır gönülleri
Kardeşlik hamuruyla yoğrulmuş mayası
Eser bir medeniyet rüzgarı Mardinden

Karmasık sayıların yaşam denklemindeki fonksiyonlarının bir analizi

emrouisen | 02 November 2010 10:09

En değerli varlık düşüncedir. Kuşku yoktur ki böylesi görüntünün değere bağlı hallerinin onu denklemin bir fonksiyonu haline gelmesinin önüne geçememektedir. Çünkü varlık ancak var olanda arandığından kendisini var edebilmek için reel bir cevap bekler. Fakat sadece bir metanın değeri olan denklemin imaginer kısmı reel kısım olarak algılanırsa gerçeklik ile sanal kurgu birbiriyle çelişeceğinden aşk yani yokluk ancak hayal de aranmalıdır. Kişinin yok olması süresince hayalin içindeki fonksiyon onu tanıyan kişininin belleğidir. Bu ikinci şahıs ancak birinci sahsın imaginer halinin gerçek fonksiyonunu kullanabilir. Bunlar olayın sadece teorik kısmıdır. Kuram sonrası olacak olanlar domino taşlarının ardı sıra dokunuşuyla hangi taşın oynamaya başlanacağının bilinmesiyle sonuca yaklaşılır. Nereye gittiğimin önemi kendisini reellikle ifade eder. Çünkü reel dünyanın içine doğarak yetiştirilmiş ve buna inandırılmak zorunda bırakılmışızdır. Şayet nereye gittiğinin öneminin olmaması olayın imaginer kısmını bizlere vereceğinden metanın yarattığı değerin içini dokuyan veya onu asıl değer fonksiyonu haline getiren metanın kullanım değeri olması gerekip gerekmediğine karar veren durumuna geçer. Bunun aynı suretle bilgisayarın kendisini ancak yüklendiği yazılımla değer kazanmasını sağlamasına benzer. Meta bize farklılıkların olusumu sonucu değişilmesi gerektiğini verebiliyorsa imaginer kısmın değişkenliği ile reel kısmın değişkenliği bir olmalıdır. 9 saat çalışan biri hergün aynı şeyi görürken aynı günün diğer 9 saati de farklı yerleri göremeyecek ise burada reel ile imaginer arasındaki değişkenliğin aynı olduğundan kimse bahsedemez. Çünkü gerçek ifadedeki farklılık azken bunun yarattığı değerin imaginer kısımda yaratacağı değişim etkisi büsbütün küçüktür ve azdır. Ortadaki tek gerçek imaginer ile reel değerlerin ayrıyeten karelerinin toplu haldeki karekök içindeki mutlak ifadesi kendisini küçülttüğünden kişi bir girdabın içinde kendini boğulmuş hissetmektedir.Metanın asıl değeri görüntüsüyle beraber fonksiyonel olarak getirdiği bahsidir. Yani olmayan veya sadece bir programdan ibaret bir duygu alış verişi ile görünüme sahip konuşamayan biri birbirlerine eşit olabilir. Beğenmek imaginerdir sevmek reeldir. Bu durumda beğenip sevemeyen biri ile sevip beğenmeyen birirlerinin yaşadığı fark birinde reel diğerindeyse imaginer kayıp yaratır. Fakat en önemlisi reel eksiği olan bunu iamginer olarak kapatabilirken bir metaya ihtiyaç duymaz. Şayet sanal eksikliği olan biri için metanın kurgusu onu ancak imaginerliğin ölçüsünde ve reelliğin tek bir yönüyle fiziksel temasla kendini kurtarmaya çalışır. Fakat yetmez ve de kurtaramaz. Fakat imaginer yönden farklı kanallardan denklemdekideğişkenliğini kurtaracak olan reel eksikliği olandır. Çünkü imaginer fazlalıkla denklemi dengeleyen bu değerin katsayısı değişken ve çok yönlü olduğundan kendini doldurabilir yarattığı farklı gerçekliklerle reel ifadenin 3. boyuttaki zamansal diyagramdaki mutlak uzaklık ifadesini zaman sınırlamasının istediği bölgesinde kendisini var edebilir.
Zaman konusunun uzaklık ifadesi tamamiyle olmasa da büyük oranda iamginer fonksiyonun katsayı değerine yakından ilgilidir. Çünkü imaginer değer denklemin imaginerliğe tanıdığı sonsuz bir sayı olmadığından reel değerin fonksiyonel olarak kullanılacağı açıktır. Belli bir zaman matrisinde bulunan birinin o anki imaginer ve reel katsayı değerleriyle oluşmuş olan denklemi bize ilk kişideki reel değerin ikinci kişideki aynı andaki var olan diğer denklemdeki ufak bir sapmayla ve bu ifade bu sefer ikinci kişinin imaginer fonksiyonu üzerinden yazılarak ikinci kişinin gelecek zaman matrisiyle hangi sonuca varabileceğini yine demin bahsini yaptığım ufak sapmanın bu kez mutlak karmaşık sayı denklemi ifadesinin reel eksendeki ifadeye göre bölümü olabilecek reel yaşanacakları, imaginer eksen üzerinde bölünerek elde edilecek ifadeyle ise gelecekte yaşanacak iamginer yani hayali senaryoları bildirir. Bu hesaplar bize ne olursa olsun zamanın olmadığı bir mekanda yaşanıldığını zamanın var olduğunu sanarak her an’da tüm bilgiye sahip olunabileceğini de ispatlar. Tek gerçek kendi aklımızdaki reel ve imaginer değerlerin denklemdeki fonksyonlarının değiştirlmesi sebebiyle sürekli an’ları yaşayan hatıralar dizimi bizlere aslında şimdiyi hiç yaşatamadığıdır. Bu yüzden çabucak geçen bir şimdi ile hiç unutulamayan bir anı bu kadar bibirine benzerlik vardır.Bu da belleğin karmaşık sayı denklemlerindeki imaginer durumu: yanlış hatırlama ve sanma konusuna açıklayacaktır.

İnsan sosyal bir varlıktır, onun karnını bir tek seks ile doyuramazsınız

debre | 26 April 2010 09:17

Bir çok insanın ilişkilerde yanıldığı nokta da budur. Çok iyi bir sevişmenin herşeyi halledecebileceğini zannederiz. Bir ilişkide ana kriterimiz bu gibi gözükse de aslında için için sosyal olarak da bizi tatmin eden bir ilişkinin özlemi içinde yanıp tutuşur, tutkuyu ararken de içimizde yaşama ait o coşkuyu unuturuz.

Tüm bu yazdıklarım bana eski sevgilimi hatırlattı.
Hafta sonları büyük bir tutkuyla eve kapanır saatlerce konuşur, sevişir sadece birbirimizle ilgilenirdik. Görüşemediğimiz o ender zamanlarda yaptıklarımızdan, tanışıklıklarımızdan, işimizden bahseder büyük bir tutkuyla da arzularımızı giderirdik. Kah parasızlıktan kah tutkumuzdan, kah gelecek kaygımızdan kah eko-yatırım hesaplarından da çoğu zaman dışarı çıkamaz, çıkabildiğimiz zamanlarda ise yaptığımız bütçe hesabı ile kısıtlı bir yaşamı paylaşırdık. Peki daha sonra ne oldu? Biricik -eski- sevgilim hayatı es geçtiğimizden, yaşayamadığımızdan, anlamsızlığından dem vurmaya başladı. Oysa herşey çok güzel gibi görünüyordu değil mi?

topraklanıyorum

admin | 10 February 2010 11:35

Topraklanmak önemli mevzu. Merkezlenmek. Gaia’nın köküne tohumlarımı bırakacağım, gitmeden önce. Karar vermiştim, heves geldi şimdiyse. Duanın çok etkisi var tabii.

Sabah ıslanan yüzümü yağmurun altında hissettim, Tanrıyı hissettim, şükrettim, bininci kez.

Yıllardır sordum neden varım, niye, neden, yaşam niye, neden bu hikaye, niye bu sorumluluk? Bıla bıla; buldum! Şükür. Rüzgarın esmesini tenimde hissetmek ve üşüsede ayaklarım bir kış gününde ayaklarımının üşüdüğünü dahi hissedebilmek içinburadayım. Buradayım. Daha ötesi yok. Anlam burada.

yüz tutmuş yas aslında töz’müş

astral | 28 January 2010 15:34

Ölüm, döş, düş, tut, tutsak, yok, hayal; hepsi bu kadar işte, hepsi bu kadar.

Varoluş gerçeği yokluşa giderken. Yine yine anladığım birşey var ki Avatar’ı seyrederken varoluşun yolu yokolmayı göze almaktan geçiyor usul usul üstadım, usuna yatsa da yatmasa da bu böyle…

Her düş baharlara kalmazmış. Kimilerinin bahar olurmuş, kimileri sadece baharlara bakarmış, kimileri seyretmek dahi istemezmiş, kimileri sadece izleyenmiş, kimileri sadece izleyen. Sahnede burası cehennem de üstad. Kimileri cennet de diyor. Ben de dedim. Yeni yıla girdiğim gece sonraki gün ve gece cennetin yeryüzüne inişiydi. Uslu ve dingindi ortalık. Hayal olamayacak kadar gerçekti. İnandım. Oradaydım. Bendim. An be an deneyimleyen özne. Ahh! Okyanus, ahh yıldızlar… Bu hayat ve ben, yorulmak bilmez sorular. İşte ben, uslanmaz haylaz.

‘kim, kimin rehberi denizim?’

astral | 11 January 2010 17:35

Kimin, ‘kimin rehberi’ olacağı belli olmaz. Seninle telefonda konuşurken bir ses duydum meleğimden bölmeyeyim dedim, sonra düşündüm duyduklarım üzerine.

Hani sen dolmuşta gelirken beni bana anlatmıştın ya, hatırladın mı; o an acayip şeyler söylediğini hatırlıyor musun? Fark ettim o an konuşanın sen olmadığını ama sustum dinledim. Kimin ne zaman rehberlik edeceği de belli olmaz. İçindeki ışık engin senin, çok engin.

Erdemlisin. Erdemli olmaya çalışmakla da olmayacak bir şey erdem, içte olmalı. Doğuştan gelir.

meditasyonyapalim.com
meditasyonyapalim.com

Hülya Saat – Senem Dere

kahramancayirli | 17 November 2009 09:42

ilknokta.com adresinden alınmıştır.
ilknokta.com adresinden alınmıştır.

Hülya Saat, Senem Dere’nin ilk öykü kitabı. Kitabın ilk öyküsü “Saklı İstasyon”u okurken, müthiş detaylar, somut bir atmosfer, iyi betimlemeler, iç içe geçmiş olgular, insanlar karşılıyor okuru. Özellikle “Makas” öyküsünde cümleler usta işi. Zaten Dere’nin bu öyküleri nitelikli edebiyat dergilerinde yayımlandı daha önce, ciddi bir editoryadan geçmiş öyküler bunlar, böyle olunca insan olumlu beklentilerle alıyor kitabı eline. Kitap beklentileri boşa çıkarmıyor. Epeydir okuduğum en keyifli hikaye, “Makas”.