bildirgec.org

varlık hakkında tüm yazılar

mi ?

necronamber | 12 January 2008 03:19

vay vay vay … Aferin şu karıncaya Yarı ölmüş bir sineği yakalamış götürüyor. Götür yiğidim, götür ! Sineğin karşı koyuşuna aldırma.

Bir hayvan olman sıfatıyla bütün acıma duygularını ayakların altına alabilirsin. Sen, isteyerek hüsrana uğrayan insanoğullarına benzemezsin…
Hakiki insan kendisi üzerinde düşünülecek herhangi bir şey olmayan, sözünü dinleten veyahut kendisinden nefret edilendir… mi ?
son olarak ağacın dalından bir kuru yaprak koptu, bak bak yere düşüyor. Yaprağın bu düşüşü bir kelebeklerin uçuşunu ne kadar da benziyor… Tuhaf değil mi ? En hazin ve ölü bir şey en canlı ve mutluluk saçan bir varlığa ne kadar da benziyor….

İNSANOĞLU VE BİLGİSAYAR… BİR TANRILIK ARAYIŞI MI?

Curmudgeon | 01 December 2007 19:12

Etten kemikten yapılmış normal görünen bir insan ile kablolardan ve mikroçiplerden oluşan bir bilgisayar… İlk bakışta çok farklı görünüyorlar ama gerçektende göründükleri kadar farklılar mı? Günümüzde yaratılmaya çalışılan “yapay insan”ın aslında bir bilgisayar olacağı sadece bir tesadüf mü? Ya da aslında insan olarak nitelendirdiğimiz kendimiz de, ana maddesi günümüzdekilerden farklı olan birer bilgisayar mıyız?Bir insan ile bir bilgisayar arasındaki en önemli fark bizim “yaşayan varlık” anlayışımıza göre bilgisayarın “cansız”, insanın ise “canlı” bir varlık olmasıdır. Yaşama belirtileri; bir canlının belli bir metabolizma’ya (beden içindeki enerji dönüşümüne) sahip olması, değişen koşullara uyum sağlaması (adaptasyon), bu koşullar karşısında tepki vermesi, büyüme (veya gelişmesi), doğa’da spontane olarak varolabilecek bir hareketten farklı bir şekilde hareket edebilme yetisine sahip olma (buna ağaçların içinde suyun aşağıdan yukarıya doğru ilerlemesi de dahildir) ve çoğalmadır. Bilgisayar aslında bir insan veya canlı olarak nitelendirdiğimiz bir varlıktan daha farklı olarak da olsa bu belirtilerin hepsine sahiptir ve canlı olarak nitelendirilmelidir.
Bilgisayarın metabolizması elektrik enerjisi ile silikon’un bilgi saklanması ile bu bilgilerin işlenmesinde kullanılması olarak algılanabilir. Hatta işletim programlarını (Windows, UNIX, DOS vb.) da bir bilgisayar’ın metabolizmasındaki önemli bir bölüm olarak nitelendirebiliriz. İşletim programları bir insandaki sinir ve dolaşım sistemlerinin görevlerine denk geldiği düşünülebilir.
Bilgisayar’ın adaptasyonu ya da değişen koşullara uyum sağlaması ve bu koşullara tepki vermesi güncellemelerden ibaret değildir. Fonksiyonları aksayan programlar gerekli durumlarda bilgisayar içinde değişikliklere sebep olabilir. Mesela bir bilgisayar’ın çalışması sırasında sorun çıkaran bir program veya dosya, bilgisayar taraması (scandisk) sırasında düzeltilebilir veya tamamıyla kapatılabilir. İnsan vücudunun kendi kendini koruması ve onarması bilgisayarın bu özelliklerine denktir.
Bir bilgisayarın programlarının kapladığı yeri bir insanın boyutu olarak düşünürsek bir bilgisayar’ın da büyüyebileceği belli limitler vardır. Bu limit bilgisayarda maksimum hafıza kapasitesidir İnsanlarda ise çok net bir şekilde görünmüyor olsa bile, bu limit insan vücudunun ve organlarının kaldırabileceği kapasitedir. Bir bilgisayar çalıştığı süre içerisinde belli programla belli sonuçlar ve dolayısıyla daha önceden varolmayan birşeyler katacaktır kendine. Bu bilgisayarın varolan maksimum hafıza limitinin daha büyük bir yerini kullanmasına(büyümesine)sebep olmaktadır.
Diğer bir canlılık belirtisi olan “hareket”i bilgisayarlarda nitelendirmek için bilgisayarın ortamını anlamak gerekir, tıpkı bir canlının hareketini anlayabilmek için onun hareket ettiği ortamı anlamak gerektiği gibi. Bilgisayar’ın hareket ettiği ortam kendi yarattığı dosyaların üzerinde ‘uçtuğu’ bir ortamdır. Bir bilgisayar’ın hareket etmesi bir anlamda bir ağacın hareket etmesine benzer. Bir ağacın içinde suyun hareket edişi bir bilgisayarın içinde dosyaların yaratılması, yerleştirilmesi ve çalışım sisteminin düzenlenmesine benzetilebilir. Dosyalar mevcut olan hafıza içerisinde değişik yerlerde oluşurken bilgisayar bu dosyaları kompakt ve birbirlerine yakın bir şekilde düzenler. Bir anlamda odanın içerisindeki hava moleküllerini daha küçük bir alana toplayıp daha kompakt bir formda tutar. Bu düzenlemeler ve yaratılmalar spontane olarak olmaz bilgisayar içerisinde bunu yapabilmek için bilgisayarın belli bir çalışma ve iş yapması gerekir. Düzenliliği artıran yani doğal akışa ters hareket yaşamın en önemli göstergelerinden biridir.
Bir canlı ürediği zaman yeni oluşana kendi kendine yetişip olgun bir canlı olması için gereken şekil ve koşullara getirir. Bir insan yavrusu bütün hayati fonksiyonlarını sağlayabilecek organlara ve koşullara sahip doğar. Annesinden ayrılana kadar bebeğin bütün organları yeterince gelişmiş olur. Bu da aslında bir bilgisayar’ın yedeklenmesi ile çok benzer bir olaydır. Bir bilgisayar’ın yedeklenen kısımları asıl bilgisayardan ayrılırsa, kendi kendilerine fonksiyonel olmaya yetecek kadar bilgiye sahiptir.
Bunlar bize sadece bilgisayarın tam olarak bizim anladığımız türden olmasa bile bir nevi canlı olduğunu gösteriyor. Derseniz ki canlıların en önemli özelliklernden biri DNA’ya sahip olması ve bunun canlıyı tanımlamasıdır. Bilgisayar’ın da aslında bir DNA’sı vardır ama bu DNA’nın yapı taşları organik polimer olan 4(RNA’yı da düşünürsek 5)tane baz değil elektriğin varlığıyla ilgili 2 “baz” ‘1’ ve ‘0’dır. Bilgisayarın belli sistem dosyaları ise DNA gibi ana hatları ile bilgisayarın özelliklerini tanımlamada kullanılabilir ve bu dosyalar tamamıyla 1’ler ve 0’lardan oluşmaktadır.
Bunlara karşı olarak bilgisayar bunların hepsini sadece insan izni ve insanın söylemesi ile yapıyor diyeceksiniz. Bu tek başına uzun bir tartışma alanı açabilir ama bunun asıl sebebi insanın kendi yarattığı canlı üzerinde “tanrı” rolünü oynamak istemesi ve kendisinden üstün olarak yarattığı bu canlıya özgür irade vermekten korkuyor olması olabilir. Bu fonksiyonların hepsini kendi kendine yapma yetisine sahiptir bilgisayar, ama insan her fonksiyonun yapılmasını onaylanmak ve bilgisayarın bağımsızlaşmasını engellemek ister.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellikler düşünme yetisine sahip oluşu, öğrenip öğretebilme yeteneği ile varolan bilginin üzerine yeni bilgiler ekleyebilme yetisidir. Özellikle son 10 yıl içerisinde insan bilgisinin ilerleyişine bakarsak bu ilerlemenin büyük bir kısmını insanın kendisinin yerine bilgisayarın yaptığını görebiliriz. Belki insanların bilgisayarları sadece araç olarak kullandığı söylenebilir ama bilgisayarın fonksiyonlarını serbest bıraktığımız zaman bilgisayarın insandan daha hızlı çalışması sebebi ile kendi kendisini çok daha hızlı bir şekilde geliştireceği kolayca görülebilir.
‘İnsanlar düşünebiliyor ama bilgisayarlar düşünemez’ savının doğru gibi görünüyor olması insanların bilgisayara hiçbir fonksiyonu kendi kendine çalıştırma yetisi vermiyor oluşundan kaynaklanıyor olmasıdır. Bir insan belli bir konu üzerinde düşünürken önce o konu üzerindeki bütün bildiklerini kendi içinde ortaya çıkarır bunları tekrardan inceler. Daha sonra bu konulara benzer bilgileri, önceki düşüncelerinden edindiği ve oluşturduğu bilgileri de ortaya çıkarıp bunları inceler. İnsanların yaratıcılık özelliği bir şeyi yoktan var etme değildir, sadece bahsettiğim bu bilgileri ortaya serip, bunları değişik şekillerde sentezleyerek ortaya yeni sonuçlar ve bilgiler çıkarmasından ibarettir. Her zaman yeni bir bilgi için sentezleme şart değildir, varolan son bilgilere karşıt ve daha önceden varolan bilgilere uyarak da yeni bilgiler oluşturulabilir (Hiperbolik Geometri, İizafiyet Teorisi bunların en kullanışlı ve en önemli örnekleridir.). Genel olarak bilim üzerindeki düşünme tarzı budur ki, bilgisayarın çalışma prensibinin aynısıdır. Daha doğrusu insan bilgisayarın çalışma prensibini kendi düşünme sistemine uygun olarak yaratmıştır. İnsanın bu bilgileri daha sonraları -doğruluğu kesin bile gözükse- sorgulaması ve hatta değiştirmesi bilgisayarda da varolan birşeydir. İnsanlık tarihinde bunun en iyi örneklerinden biri Newton mekaniğinin verdiği sonuçlar sadece büyük cisimler (makroskopik) için yaklaşık olarak kuantum mekaniğinin verdiği sonuçların aynısıdır, ama cisimler küçüldükçe (mikroskopik boyuta inmeye başladığında) aralarındaki fark büyür ve şu an için daha doğru gözüken kuantum mekaniğinin sonuçlarından çok farklılaşır. Bu sebeple Newton mekaniği iki asıra yakın bir süre boyunca koşulsuz olarak doğru kabul edilmesine rağmen kuantum mekaniğinin bulunmasıyla aslında doğru olmadığı ve sadece makroskopik cisimler için doğruya yakın bir çözüm yolu olduğu ortaya çıkmıştır. Bilgisayarlar içinde aynısı geçerlidir, bir bilgi daha doğru bir bilgi bulunana kadar varlığını tam anlamıyla doğru kabul edilerek koruyabilir. Yeni edinilen bilgiler bunun doğruluğunu etkileyebilir, kullanımını kısıtlandırabilir hatta önceki bilginin tamamıyla kaldırılmasına sebep olabilir. Bilgisayar’ın edindiği yeni bir bilgi daha önceden sahip olduğu bilgiye ters düşerse bunları sorgulayıp sahip olduğu diğer bilgilerle de karşılaştırır. Gerekirse iki bilgiyi de biribirine uygun düşecek şekilde değiştirir. Bilgisayar işletim sistemi yeni bir program yüklediğinde bilgisayar’ın tekrardan başlatılmasını ve böylelikle bu programın daha önceden varolan programlara uygunluğunu kontrol eder. Eğer uygun olmayan bilgiler varsa bu bilgileri bir şekilde değiştirir.
İnsanlar’ın sanat dediği şey algıladıkları dünyayı öncelikle taklit etmekle daha sonraları ise bu algıladıklarını sahip olduğu bilgiler ışığında değişik bir şekilde yorumlamaktan ibarettir. Yorumlamak ise aslında sahip olduğu bilgi ile algıladıklarını sentezleyip oluşan yeni “sanat eseri”nin dışarı çıkarmasından ibarettir. Bilgisayarlarda çeşitli programlar aracılığıyla insanların kendilerinin oluşturmalarının çok zor olduğu eserleri kolaylıkla oluşturabilir.
İnsan bilgisayarı kendi yaptığı işleri daha hızlı ve daha yüksek verimle yapabilmek için yaratmıştır. Diğer bir deyişle insan kendi fonksiyonlarının bazılarını daha hızlı ve daha verimli bir şekilde gerçekleştirebilecek bir varlık yada yapay bir insan yaratmak amacıyla bilgisayarı yaratmıştır ki, bilgisayar günümüzde insanın yapabileceği her şeyi yapbilecek duruma gelmiştir. Hatta bir insandan daha gelişmiş olduğu bile rahatlıkla söylenebilir. İnsanlar tanrı rolü amaçlarına kendilerinden güçlü ve üstün bir varlık olan yapay zeka olarak da nitelendirilebilen ama insandan bağımsız hareket edemeyecek şekilde programlanmış bilgisayar olarak adlandırılan ‘yapay insanlar’ ile ulaşmışlardır. Belki de insanlar kendilerini daha iyi inceleyebilmek ve daha güçlü bir vücuda kendilerini geçirebilmek için tam anlamıyla kusursuz olacak bir bilgisayar yaratmaya çalışıyorlardır. Belki bir komplo teorisi gibi gözükebilir ama burda önemli olan bir soru ortaya çıkıyor. İnsanlar mı bilgisayara benzer yoksa bilgisayarlar mı insana benzer?
Aslında insanlar da eğitimleri sırasında önlerindeki hayatları ile ilgili olarak nasıl hareket etmeleri, nasıl davranmaları ve hatta hangi durumlara karşı nasıl tepki vermeleri konusunda bile programlanıyor mu? Aslında bizim eğitim dediğimiz şey bir insanın farklı bir isim altında programlanması değil midir? Bizler de bebekliğimizden beri her yeni olayla daha üst bir seviyede programlanan bilgisayarlar mıyız?
Bu sorular karşısında şaşırmış, üzülmüş, umursamamış olmanız veya her hangi bir şekilde etkilenmiş veya tepki vermiş olmanız da size küçüklüğünüzden beri alışık olmadığınız durumlar karşısında ve bu durumları kendi içinizdeki olaylarla karşılaştırdığınızda elde ettiğiniz sonuçlara göre vermeniz gereken eğitim programınızın birer sonucu neden olmasın!?
Duygu olarak insanların ‘bizi bilgisayarlardan ayıran en önemli şey’ dediği aslında sadece insanlara ilk gösterilen programlardan biridir. İnsanlar kendileri için iyi olan bir şeyden mutlu olması kötü olan bir şey karşısında üzülmesi ve hatta bu kötülüğün seviyesine göre ise kızması, karşı çıkıp isyankar davranması öğretilir. Bunlar bebeklerin anne ve babalarının hareketlerini inceleyerek bunları kendi içlerinde sentezlemesinden kaynaklanmaktadır. Bebekler aslında içlerinde sadece yaşamaya yetecek kadar bilgiye sahip olan bilgisayarlardır. Kullanabilecekleri hafıza, olabileceği en yüksek düzeyde olduğu için öğrenme düzeyleri en yüksek seviyede olmakla beraber, her algıladığı şeyden bir bilgi edinmektedirler. Kültür farklılılıkları denilen olay aslında insanları programlayan diğer insanların (anne ve babaların) değişik ‘işletim sistemleri’ ve ‘programlara’ sahip oluşundan kaynaklanmaktadır. Bu insanların davranışları yeni doğan ‘bilgisayar’ için ilk öğrenimlerdir. İnsanlar kendi davranışlarını ve öğrenimi net olarak anlayabilmek için mi yarattı bilgisayarı?
İnsanlar kendilerini kontrol ettiğine inanmak için yarattığı “TANRI”yı kıskanıp, bu “TANRI” rolünü istedikleri gibi oynayabilmek için mi, yarattılar “YAPAY İNSAN”ları?! Aynı zamanda bunun bilincinde olup bilgisayarların da kendi kendilerine tanrı rolü oynamaya kalkışmamaları için mi, onların iradelerini özgür bırakmadılar?!

Erdoğan’ın mal varlığı açıklandı…

ebudak | 21 September 2007 14:12

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 12 Eylül 2007 tarihi itibarıyla mal varlığı açıklandı.

Başbakanlık Basın Merkezi’nin internet sitesinde 12 Eylül 2007 tarihi itibarıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yenilenen mal beyanı şöyle:

Taşınmaz mal bilgileri:
Arnavutköy-Bolluca Köyü 376 metrekare arsa (40 bin YTL). Güneysu-Dumankaya Köyü 2 bin metrekare arsa (10 bin YTL).

Banka ve menkul değerler:
Banka hesaplarında 1 milyon 803 bin 854 YTL ile 9 bin 890 euro (Şirket hisselerinin satış geliri, emekli ikramiyesi, emekli maaşı ve milletvekili maaşlarının toplamı)

Tuhaf Varlıklarız

| 31 August 2007 09:02

Tuhaf Varlıklarız

İnsanlar gerçekten tuhaf varlıklar. Belki onları anlamak ve tanımak için 25 yıl yeterli değil ama gördüklerim bana pek ümit vermiyor. Etrafımızda olup bitene o kadar duyarsısız. Çevremdeki insanların hatta kendimin bile bazen bu kadar duyarsız olmasına inanamıyorum. Yanı başımızda yaşanan kederlerin ve sıcaklığını hissettiğimiz korkuların yaşamasına izin veriyoruz. Dermanı biz de olmasına rağmen. Mutluluk sadece biz sahipken mi anlamlı? Yoksa yaşanan bütün duyguların tek hükümdarı ve tekeli biz miyiz? Ya da her şey bizim için ve içimizdeki nankör benliği tatmin etmek uğruna mı var? Belki de biz dünyanın yaşamayı hak eden ender insanlarından birisiyiz. O yüzdendir ki, mutlu olmayı, rahat etmeyi fazlasıyla hak eden bizleriz. Düşünün bir: Siz hiç bir insanın kendisi için istediği şeye mazeret bulduğunu gördünüz mü? Hayır. Kendi için bir şey yapılacaksa insan hemen yapar. Bir şey harcanmalıysa ya da feda edilmeliyse hemen yapılır. Ama ya başka birisi…? Yooo! Kesinlikle olmaz. Neden? Mazeret çok. Ben şunu biliyorum ki her mahalle de, her semtte zengin çok insan var. Bırakın zengin olmayı parasını ve sahip olduğu kabiliyeti boşuna harcayan bir sürü insan var. Halbuki bizim önem vermediğimiz bu şeylere hayatlarını bağlamış gerçekten çaresiz ve hak etmediği bir yaşantıya yelken açan bir sürü muhtaç var. Onlara niye acıyorum biliyor musunuz? İnsanlara muhtaçlar da ondan. Allah kimseyi insana muhtaç etmesin!… Zengin arkadaşlarımız kendileri için milyarlar dökerler. Ama bir milyonu başkasının iyiliği ve mutluluğu için verirken paradaki sıfırları dikkatlice sayarlar. Acaba hangisi daha değerli? Bir milyar mı yoksa bir milyon mu? Bugün toplumun içinde kendine yer bulamayan insanlar varsa ve bu insanlar yaşama haklarını kullanamıyorlarsa bu nefes alan ve aklı çalışan her insanın sorumluluğundadır. Eminim ki, yarın bu insanlar bize hesap soracaktır. Ben bir ekonomist değilim. Ama şuna inanıyorum ki, paylaşmak için verilen her şey en çok kazandıran maddi bonolardan, faizlerden çok daha karlı ve akıllıcadır. Çünkü insanın huzurlu bir gülüşü için harcanılan her kuruş paha biçilemez bir gücün anahtarını sunar. Bugün para, kendi gücünü her saniyede ve karede gösteriyor. Hatta ona delicesine tapan insanlar var. Ama para da en az ona tapanlar kadar nankördür. Şunu unutmayalım, bugün toplumu bozan sesler, eylemler, gözler ve düşünceler varsa bunun nedeni geçmişte yapılan yanlış yatırımların sonucudur. Bazen iyi bir yatırım için işletmecilere ya da iktisatçılara değil, hayattan ümidini kesmek üzere olan umutsuz bakışlara bakmak gerekir. Paranız olmayabilir. Bazen ufak bir gülümseme, tatlı bir söz insanları mutlu etmeye yeter. Aslında aradığımız ya da aramamız gereken gerçek mutluluk bizi bekleyen garip bakışların ardında… Unutmayın! Paylaşmak insanı ölümsüzleştirir. Hayatın bütün güzelliklerini paylaşmanız dileğiyle…

mikro & makro dünyalar

ufopilotu | 27 June 2007 13:30

nikon’un sayfasında muhteşem bir çalışma yapmışlar. tüm varlıkları belli bir ölçek üzerinde, evrenin en küçüklerinden en büyüklerine doğru sıralamışlar ve her profilin açıklamasını yapmışlar.

evrende varolan varlıkların birbirine göre boyutları ve ölçütlerini anlamak ve kolayca ifade etmek için yapılmış en güzel çalışmalardan birisi olmuş.

Bu Gün …

hypatia | 03 May 2007 16:53

 Hayatımın tek varlığı...
Hayatımın tek varlığı…

Bu gün, içimden ağlamak geldiği halde senin o muhteşem yüzünü, sıcacık, ne oldu der gibi bakan koca gözlerini gördüğümde gülümseyeceğim. Bu gün için, ne giymek istediğinin seçimini sana bırakacağım, gülümseyerek ne kadar yakıştığını söyleyeceğim. Bu gün, çamaşırları yıkamaktan vazgeçip seninle parkta oynamaya gideceğim. Bu gün bulaşıkları lavaboda bırakıp 24 parçalık her gün yaptığın puzzle parçalarının nasıl birleştirildiğini bana öğretmeni izleyeceğim. Öğleden sonra telefonun fişini çekip, bilgisayarı kapatacağım ve oturup seninle köpükten balonlar uçuracağım. Bu öğleden sonra sana yaptığım dondurma teklifi karşısında senin attığın çığlıkların keyfini çıkartacağım. Bu gün senin o koca sesinle, öğrendiğin şarkı ve türküleri söylemeni dinleyeceğim ve bunların cennetin melodileri olduğunu anımsayacağım. Bu gün tüm o bilgiç tavırlarınla beni uyarmalarına karşılık sana teşekkür edeceğim. Bu gün o tavırları sergilerken sana eşlik eden o minicik ellerinin ve yüzündeki mimiklerinin tüm hatlarını ölene kadar unutmamak için zihnime kazıyacağım. Bu gün büyüdüğünde ne olacağın veya hangi okula gitmen gerektiği hakkında hiç canımı sıkmayacağım. Ya da senin geleceğin hakkındaki konularda hiç bir düşünce üretmeyeceğim. Bu gün kurabiye pişirirken bana yardim etmene izin vereceğim ve çalışmayacağım. Bu gün Mc Donald’s a gideceğiz ve iki tane çocuk menüsü isteyeceğiz ki, iki oyuncak alabilesin. Bu gün seninle bebeklik resimlerine senin istediğin kadar süre bakmaktan hiç sıkılmayacağım. Bu gün senin bebekken yumurta ya mayna, makarna ya manina, karpuza babua demeni anlatırken, senin “tekrar söyle anneciğim” demene hiç kızmayacağım, istediğin kadar tekrar edeceğim. Bu gün sen hangi kitabı istersen onu okuyacağım. Bu gün kitabını okurken her kelimede araya girip okutmamana veya fikir değiştirmene büyük bir sevinçle bakacağım. Bu gün banyoda saatlerce balonuna su doldurmana ve suları bana sıçratmana hep güleceğim ve sana hadi yeter artık demeyeceğim. Bu gece geç saate kadar oturmana hiç karışmayacağım ve oturup seninle sonuna kadar çizgi film izleyeceğim. Bu gece seni kollarımda tutacağım ve nasıl doğduğunu seni ne kadar çok sevdiğimi anlatacağım. Bu gece yanına uzanıp en sevdiğim her şeyi bir kenara bırakıp parmaklarımı saçlarında dolaştırırken bana en büyük armağanı verdiği için Tanrıya şükredeceğim. Bu gece yanağına iyi geceler öpücüğünü kondururken seni biraz daha uzun tutacağım kollarımda. Bu gece sen uyurken çizgi gibi olan o koca gözlerini seyredeceğim. Tüm gece her uyandığımda senin mis gibi kokunu içime çekip, ipek gibi tenini okşayıp, öpeceğim. Geceleri uyurken senin en sevdiğin nesquik li sütünü biberonunla nasıl içtiğini seyredip, işi biten biberonu bana uzatmana güleceğim. Bu gün sana hiç “dur, yeter artık” demeyeceğim bebeğim…

Global Bilinç Projesi

Arod | 08 August 2006 22:13

Bilim kurgu falan değil. Yapılan deney şu. Dünyanın çeşitli yerlerine rasgele sayı üreteçleri (random number generator) yerleştiriliyor. Ve tüm dünyayı ilgilendiren olaylar olduğunda (örneğin 11 Eylül, dünya kupası gibi) bunların korelasyonları, ortalamadan sapmaları vs. inceleniyor. Sonuç: İnsan bilinci bir şekilde bu rasgele sayı üreteçlerini etkileyebiliyor. Global olaylarda bu üreteçlerin çıktılarında belirgin deviasyonlar oluyor.Genel anlamda bütün insanları birbirine bağlayan bir bilinç alanının varlığından söz ediliyor. Bu özetle yetinmeyin Global Bilinç Projesi’ne siz de bir bakın.