Hatırlayabildiğimi sandığım altılı ve onlu yaşlarımın arasında; evde veya misafirlikte farketmez, yaz veya kış farketmez uyuduğum ya da uyuyakaldığım zamanlar gecenin bir vakti, herhangi birşey için kalkmış olan babam yanımıza gelip saçlarımızı adeta bir kuzunun kafasını okşar gibi okşar sonra da bacaklarımızdan yukarı sıyrılmış olan pijamalarımızın paçalarını aşağıya bileklerimize doğru çekerek üşüdüğünü varsaydığı minik kaval kemiklerimizi yüreğinin o tatlı pamuksu dokunuşuyla ısıtırdı.Şimdi, yani gecenin bir vakti hatta Fikret Kızılok’un bir parçasında söylediği gibi “gecenin tam üçünde”, beni uyandıran kaval kemiğimin ağrısıyla düşünüyorum; siz ne kadar severseniz sevin, kaçımızın hayatında adanmışlığın yarattığı o güven duygusu var? Kaçımız bu hisse sahibiz içimizde ve ilişkilerimizde?Belki de beni geceleri sürekli uyandıran bu kaval kemiği ağrısı, eksikliğinin bile farkında olmadığım, çoktandır ruhumun bir köşesinde unuttuğum bir köşeye sinmiş o çocuk yönümün aradığı pamuksu dokunuşlarda saklı bu duygunun eksikliğindendir. Belki de pazen nevresimlere özlemim sırf bu yüzdendir.Hiç anlamam. Olabiliyorsa o yaş dönemlerime dönmek istiyorum ya da mümkünse lütfen, birisi gelsin paçalarımı çeksin… 🙂