bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

ben ve Egenin otları

nazokiraze | 03 November 2008 23:27

İnsan yaşadıkça, gezip, görüp,yeni insanlar tanıdıkça değişik damak zevkleriyle de tanışıyor. Bazen hayatımızda hiç tatmadığımız hatta adını bile duymadıgımız şeyleri ilk kez yiyip, bazen de sevmedigimizi düşündüğümüz bir yemeği aslında tattıktan sonra tiryakisi olacak kadar begendigimiz mutlaka olmuştur.

Belli mutfaga baglı kalmaksızın herşeyi tatmalı insan. Yıllarca Kuşadası’nda kalıpta oranın damak zevkine alışmamak ne mümkün? Ege yemekleri sırf zeytinyagıyla yapılan ot agırlıklı harika yemekler. Bu aralar yine hasret damarım kabardı galiba oraların yemeklerini arar oldum. Arkadaşlar kargoyla ot çöp yollarız dediler bakalım hayırlısı.

MUZIR HÜSEYİN ADALETİN DE IRZINA GEÇTİ

| 03 November 2008 23:10

Hüseyin üzmez bey, çüküne, taşağına yangında ilkkurtarılacak mal hesabıyla bakar..işte başına ne geldiyse bu hassasiyeti yüzünden geldi..Hüseyin bey olanı biteni mahkemede yargıca bir bir anlattı;
“sayın yargıcım kimseye d,ötümü çükümü göstermedim, bilenler bilir bu konudaki hassasiyetimi..olay günü pantolonum kazayla yırtıldı..eh yaşımızdan dolayı ,unutkan olmamız da doğaldır takdir edersiniz..işte tam o sırada bu küçük hanım kızım da benim acz içinde olduğumu görünce, fermuarımı tamir etmek istedi saolsun..n’olcak sanki altı üstü hüseyin amcasının şeyini dikecek evladım”

dön gel ne olur ya da dönülmez akşamın ufkundayım

neceff | 03 November 2008 16:18

Kambur bir cücenin üstüne kar yağdı. Travmalı bir tramvay geçti beyninin üstünden. Çok sessiz bir martı yaklaşırken deniz kokusu gelen evine; uygunsuz bir halde konuşmak üzereydi sanki. Kafiyeli olsun diye yazıldığı her halinden belliydi hikayenin. Ama artık hikayeler kimsenin sikinde olmadığına göre, anlatmaya başlayabilirim…

Herkes yabancı; yüksek dinlenen yabancı müziğin sesine. Katliamlar şekil değiştirdi: o yüzden anlaşılamıyorlar ilk bakışta. Yoksa televizyon, asonsör, ranza, sırasıyla görüntü, enerji ve 31 katliamı. Bacağı kesilmiş bir kedi ne kadar komikse uykuda yakalanılan paranoyalar da bir o kadar trajik. Kim kıçına bir soba borusunun sokulduğunu hayal eder ki? Cinayetler değişti; sistemli cinayet işleyen çok az artık. Herkes herkesin ağzına boşalmak için yeni yöntemler üretirken, kendimi hiç de masum göstermek niyetinde değilim…Geri dönüşüm kutusuna attıklarım hala masa üstünde. Sildiğimi sandıklarım (sandıklarımın içinde sildiklerim) hep gözümün önünde…

mustafa, tarkan, ziynet ve yine şiir elbet.

kahramancayirli | 03 November 2008 16:05

ziynet salinin yeni şarkısı çok hoş.
ziynet salinin yeni şarkısı çok hoş.

güncenin yeni albümü çıkmış: su. sözü müziği sezen aksuya ait olan nezaket şarkısı da kliplendirilmiş. şarkının üç en fazla dört sözcüğünü duyunca hemen anlıyor insan nezaket’in bir sezen aksu şarkısı olduğunu. ama sanki biraz aceleye gelmiş, aksu’nun diğer bazı şarkılarının karışımı gibi geldi bana. belki de dinledikçe alışırız.
ziynet sali de yeni albümüyle çıkageldi. herkes evine, kliplendirilmiş bu albümde de. ben şarkıyı çok beğendim, radyo radyo geziniyorum şarkıya rastgelmek için. klipte artık resmen jennifer lopez’i izliyoruz. çok güzel.
can dündar’ı oldum olası hiç sevmem. insanlar sürekli açıklama yapıp duruyorlar, acaba bu filmin tanıtımı için daha önceden planlanmış olabilir mi, masumca soruyorum sadece. yanılıyorum belki de.

TARİHTEN AŞK MEKTUPLARI

teacher07 | 03 November 2008 14:57

Artık ölmekte olan bir sanat gözüyle bakabiliriz aşk mektuplarına. Ancak, insanların hala aşk mektupları yazdıkları da kuşku götürmez. Hızlı ulaşım araçları, telefon ve internet mektuplaşmaya gerek bırakmamakta… Günümüzde gençler birbirleriyle kolayca buluşup, rahatça gezmek konusunda geniş özgürlüklere sahiptir. Ana-babalar ya da toplumsal engeller yüzünden, birbirinden ayrı kalan aşıklar da yok sayılır. Ama aşk mektuplarını süsleyen romantik kelimelerin, ateşli itirafların modası geçmiş durumda. Yine de mektup yollama ve almanın, sevinç ve üzüntülerin yerini, en derin duyguları en tatlı hayalleri, özlemleri, ebedi aşk yeminlerini, yalnızlığın verdiği acıları mektupla anlatma isteğinin yerini hiçbir şey alamıyor.

şoparkahir (1)

Harlemsaray | 03 November 2008 14:39

Bizim mahallede homo sapiyenslerden beri gelişmemiş bir Kahir ağabey yaşar. Küçücük çirkin kara sarı suratı, yere yakın götü ile nereden bakarsanız bakın müptezel bir tip işte… Manavın , bakkalın arasından baş önde geçer. Kahvenin önüne gelince havayı ciğerlerine öyle bir çeker ki, görenler kendini sadece kadından kadına koşan bir fuhuş vagabonduna benzetsin ister.Tüm mahalle ona “şoparkahir” der .Düğünlerde klarnet çalarak geçinir. Kubara tövbe ettiğinden beri sigara içmeyi arttıran şoparkahir geceleri uyurken ciğerlerinin küm kümünden uygun pozisyonu bulamaz, şekilden şekile girer. İyice uykusu kaçanda da günahları yaralarını kanatir. Nihayetinde kalkar kusar ve balkona çıkıp ,
-olm şoparkahir; sigara içen ölecek, içmeyen ölmeyecekmi lannn! diye sigara yakar. Mahalleyi ve balkonda oturanları süzerek, sigarasından körükle çeker. Artık sigara içmekten elleri dişleri şapsarı olmuş, derisi nikotin rengiyle yeşilimtrak hale gelmiştir.
Aslında bu renk onun karakter yapısına da uyar. Askerde arkadaşlar bi dediği diğerini tutmayan şoparkahiri,

–bukalemun gibisin lan! bir istanbullusun bir edirneli bir erzincanlı bir kesanlı bir dediğin diğer dediğini tutmuyor. Sen hakkatten nerelisin/nesin lan sen? diye çok dalgaya almışlardır.Acemilikten sonra gittiği ilk birlikte, iri kıyım bir erin ırzına geçtiğinden beri kimselere çaktirmadan yıllarca ibne olarak yaşayan şoparkahır , içindeki kazanova ruhu da söküp atamaz. Etrafa ve mahalleye karşı gerçek kimliğini yaşayamamanın açısıyla kıvranır ve bunun öcüyle iş için gittiği tüm şehirlerde, kasabalarda önüne gelen evli, bekar, genç, yaşlı tüm kadınlara, erkeklere bambaşka yalanlarla kazanova ile dost olmak, ibneliği ile hemşeri gibi durmak için, onlarca değişik versiyonu olan şoparkahır yaratır. Bir anlattığını asla ikinci kez anlatmaz aksi olursa söyledikleriyle hesaplaşıp düello etmek zorunda kalacağını bilir.