bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

tanımsız

kumsacli | 23 March 2009 18:06

Bir tarafta ulus- devletlerin bir aktör olarak güçlerini kaybediyor olmaları, öte yandan da yeni gelisen iliski türlerine paralel yeni ulus-devlet yapılara olan siddetli ihtiyaç gereksinimi ortaya çıkıyor halkın gündemine.
Yasanan kayırmalar, kırpmalar, saadeti devran yaratacak çözümler, uzansal ve mekansal global jeopolitik değismeler, yaşananların daha komplike hale bürünmesi; ulus-devletin yetersizliğini sembolize ediyor, ortadaki sorunlara çözüm bulmak ya da alternatif çözümler üretmek elzem hale geliyor.
Ulus-devlet açılımında anahtar sözcükler yok ana düşünce var: Yaşanmış uçak kazalarında ilk paraşütü alıp ilk kendini düşünerek geride bırakacaklarına havada iken, oh be! demeyi ihmal etmeyen bir sistem.
Genel bir kategorizasyon her zaman sözkonusudur. Ortak bir konsept altında fikir mücadelesi bağımsızlığını gösterebilmek. Aklıma ilk gelen, “Ben dünyanın en akıllı insanıyım” adlı kitap. Bu kitabın aktörleri bir değil bin oluveriyor .Söylevleri ile ve bizler bu denilenlere özgüveni yüksek diyenlerden miyiz? yoksa mütevaziliğini niye korusun ki doğruluğundan hiç şüphem yok diyenlerden mi? yoksa beynimizi karantinaya alındığını hissedip karanlık dehlizlerde sonuca ağlayanlardan mı?
Neyiz biz yaralı hala kanamalı bir vatanın genç, dinamik, hırslı evlatları mıyız? Hala yeminimiz var mı bir şeylere? Hala koruma iç güdüsü var mı içimizde? Hala biz bizi seviyormuyuz tüm kusurlarımızla?
Ne denir bu sorgulamya?

bir ekonomist tetikçinin itirafları

emrouisen | 23 March 2009 16:53

paraizm
paraizm

Anarşi-yaşam biçimi ile sonsuz enerji kaynakları olarak kullanabileceğimiz dünyamız deniz, hava ve güneşin enerjisinden faydalanarak elektrik, su ve ulaşım gibi temel ihtiyaçların satılamayacağı bir dünyaya çok rahat dönüşebilirdir. Doğayı da talan etmeyecek şekilde kendi ihtiyaçlarımızı verecek, hiçbişeyin satılamayacağı bir hayatı da kendimize yaratabiliriz. Ama ne yazık ki hayvanların insanlaşıp insanların hayvanlaştığı garip bir dünyaya dosdoğru giderken birilerinin bizleri yaşamak için sürekli köle gibi çalıştırmaya mecbur etmeye ne hakkı olabilir sizce? bu hakkı da eminim kendi akıllarında canlandırdıkları düşünceleri puta sarmış ilahi adalet ve üreticisi tanrı ile anlaşmalıdırlar. Bizim istediğimiz problemleri değil, problemlerin sebeplerini ortadan kaldırmaktır. parasal sistemin olmadığı bir sistemdir bu. çünkü parasal sistemin içinde çıkar vardır. Bencillikle birlikte çıkar düzenini yaşatan, özünde rekabetçiliği barındıran kar üzerine kurulu toplum olmasıdır. Oyunlara bahislere girme isteği bundandır. Rekabetçi piyasadaki şirketler mantar gibi her yerde yükselmiştir. bunlar sanki bir robot gibi sürekli kar oranlarını ölçümlerler. Kar oranlarını arttıran şey kıtlıktır. “Kıtlık” ürünleri daha değerli yapar ve bundan anlaşılıyor ki bu yaşadığımız bu hayatta bolluk, kar amaçlı sistemde hiçbir zaman var olmayacaktır. Çünkü bu sistemin doğasına terstir. Genelde bugün suç çeşitleri parasal sistemin bir sonucudur ya direk alakalıdır ya da ekonomik bunalımın yarattığı ruh halindendir. Bu bağlamda, birgün bu kanunların da sonu gelecektir. çünkü İnsanlar kanunları, oluşan sorunları çözmek için değil, bunları nasıl çözeceklerini bilmedikleri için yapmışlardır. Herşey özünde paranın kullanılamayacağı bir düzenin var oluşuyla şekillenebilir. elimizdeki para bir ödünçtür aslında. bir borçtur hiç kimsenin kimseye borcu olmasa piyasa da bir kuruş para dönmemiş olurdu. Eğer hayalini kurduğumuz dünyanın var olmasını istiyorsak paranın olmamasını gerektirecek şekilde yaşamalıyız. Güneş panelleri, kendi ürünlerimizi yetiştirebilecek bir bahçe, hibrit otolar vs. hiçbir şeyin asla satılamayacağı bir dünyanın kapılarını işte anarşi ile bir gün aralamış olabileceğiz.. Buradan kitap üzerinde diğer ülkelere oynanmaya devam edilen para oyunlarıyla nasıl da her yerin birer birer özelleştirildiği ve hiç bir zaman ödenemeyecek borçlar altına koyulup bu sayede ülkelerin kaynalarının sömürüldüğünü öğreneceğiz okuyacaksınız. En önemlisi bankalara ödenmesi gereken borç miktarı her zaman dolanımdaki paradan fazla olduğundan enflasyon bu sistemde her zaman olmak zorunda kalacak Faizler nedeniyle oluşan bütçe açığını kapatmak için sürekli para basılacaktır. Buda iflasların matematiksel olarak sistemde hep var olması ve kısa çöpü çeken fakir insanların toplumda hep olacakları anlamına gelmektedir. Yaşadığımız dünyada görebildiğimiz herşey sadece satışın bir ürünü iken belki de ilerde sadece hediye olacaktır kimbilir. Buradan zeitgeist belgeseline ulaşabilirsiniz.

ben de insan mıyım be

taha3045 | 23 March 2009 14:03

Anamızın rahminden çıkar çıkmaz önce aglamayı öğrendik, sonra gülmeyi, minnet duymayı, mutlu olmayı,mutlu olurken düşünmeyi,sevmeyi, koşulsuz sevmeyi.

Büyüdük ayaklarımız havalandı,kadınları tattık,bulutların üzerinde yatmaya alışırken, aniden yere çakıldık ve acıyı tattık. Böylece mutsuz olmayı, acı çekmeyi tecrübe ederek, hayatta kalmayı, kuvvetli olmayı da öğrendik. Hayatta kalmak da bize birşeyler öğretti, yaşarken acımasız olmak ve acımasız olurken mantığı. Mantık sayesinde duyguları dizginleyebildik, gerektiginde kalbimize duvarlar örebildik.

popülürleştirilen bir anlayış mı?

kumsacli | 23 March 2009 13:41

Daha az yeşil, suları ve kıyıları daha çok kirli, havası giderek solunamayacak, eksilen kaynaklarını tamamlayamadığımız bir dünya bırakmamak için; İnsanın ve onun tamamlayıcı unsurları olan öteki canlı varlıkların ve çeşitli ekosistemleri oluşturduğu çevrenin, içinde barındığı topluma daha iyi, daha güzel, daha gelişmiş ve daha anlamlı bir hayat düzeyi sağlayabilmesi yaşamakta olduğumuz, çağın bir gereğidir.

İnsanlığın çıkış yolu ise, çevre ile kalkınma arasındaki yaşamsal köprünün güçlendirilmesine ve kalkınmanın “sürdürülebilir” olmasına bağlanmıştır. Peki bu atılan adımlar ne olmuştur? Diğer bir deyişle başarıya ulaşmış mıdır? Cevap çok basit, “HAYIR!”..
21. yüzyılı yaşadığımız şu süreçte insanların refahı, kalkınmışlık göstergelerinin üst düzeyleri göstermesi, sağlıklı bir neslin devam edebilmesi, sanayi çağında yenilenebilir ve yenilenemeyen enerjinin sağlanması dünya ülkelerinin doğal kaynaklarla bitişik çevreyi rasyonel kullanamamasından ileri gelmektedir.
İnsan ile çevre arasındaki denge sağlanmasını talep eden göstergeler varolan günümüz koşullarında artış göstermektedir ve buna itinaden; çevre ve kalkınma, çevre ve ticaret, çevre ve hukuk, çevre ve politika konuları dünya listelerinde ilk sıralamaya girmiştir.
Tüm bu gelişmeler sağlam bir ekolojik tabana yayılmadığı sürece, “yasaklar çiğnenmek içindir” çevreye savrulan en kaba sözün geçerliliğini devam ettirecektir..

haftanın sözü-7-

| 23 March 2009 13:12

www.yildiraycicek.com
www.yildiraycicek.com

Bu hafta sonu seçim günü. Aylarca ütülenen kafalarımızın son günü.

Liderler, kendilerini destekleyen halkın temel isteklerini çözemedikleri ve o istekleri anlayamadıkları zaman popülariteleri ve etki güçleri azalır ve hatta biter. İşte bu durumda, yahu sen şusun büyük düşün, sen busun büyük düşün diyerek, insanların bu sefer düşüncelerine (bıyık altında küçümseyerek) hükmetmeye çalışırlar. NAFİLE…

Geçmek istediğiniz kapının farkındayız. Bizi tanıyamayan, anlayamayan, isteklerimize ve ihtiyaçlarımıza uyumlu olamayan yanlış akıl hocalarına ihtiyacımız yok; şüpheler inançlara zarar verir. Şüpheliler listesinde olup da, güven eksikliklerinizi insanlara büyük düşün diyerek kapatamazsınız.

Sözüm liderlere; “ Küçük planlar yapmayın, büyük düşünün.”

en büyük felaket, başıbozuk Krakatoa

nazokiraze | 23 March 2009 12:25

Dağ şeytanı Orang Aljeh’in rahatsız edilgi düşünülen,1883 yılında kimse Krakatoa yanardağının hayatlarını bu denli değiştirecegini bilemezdi. Bu hırçın yanardağ, orada yaşayan yerliler kadar o dönem dünyanın da kaderine imzasını atacaktı.

Tarihin en büyük yanardağ patlamalarından birinin yaşandığı 1883 yılının agustos ayında, yaklaşık beşbin kilometre öteden bile duyulabilen sıradışı gürültüler insanın kanını dondurur,bu gürültüler saatlerdir süren patlama gürültüsü değil,dağın parçalanmasının sesidir.Gökyüzü kül,duman,is ve koku içindedir, yaz günü bile gündüz vakti her yer karanlıktır,80 kilometre yüksege fışkıran küller heryeri sarmıştır,35 binden fazla kişi ölmüş (patlamada 2000,tsunamide 33.000),bir sürü hayvan leşi denizde yüzer. Patlamanın ardından kaybolan adanın ardından oluşan tsunami Java sahiline felaket getirir,Anger kasabası haritadan silinir, 295 köy sulardadır ve Sumatra çevresi ceset kaynamaktadır.Oluşan tsunami Hint denizinde yaşanan ilk tsunamidir ve dalgaların boyu çok büyüktür.(tarihteki en büyük tsunami)

küçük kıyamet

kahramancayirli | 23 March 2009 10:32

Büyük Konstantin Depremi’nin ertesi sabahı. Avcılar, Sefaköy, Küçük Çekmece, Bakırköy, Büyük Çekmece, Kartal, Maltepe, Pendik birbirine girmiş; gecekondu mahalleleri can pazarı. Çürük zemin üzerine yapılmış, 17 Ağustosu güç bela atlatabilmiş gariban evleri, yerle bir. İnsanların bunca sorumsuzluğuna karşılık ayakta zor duran apartmanlar intihar etmez mi? Eder…” Tam da böyle yazmışım 1 Aralık 2006’da yayımlanan eski bir yazımda.

Şimdi ise devam edelim…

Hele ki İzmit’te yedi katlı bir apartmanın 17 Ağustostan sonra ikinci katının duvarları yıkılmış ve çatlak içindeki üçüncü katında bilmem kaç çocuklu koca bir aile oturuyorsa. Hele ki İstanbul’da “oturulamaz, hasarlı” raporu verilen evlerde hâlâ oturuyorsa onca aile… Hazır mısınız Türk ekonomisinin altmış saniyede 2001 yılına hatta 1994’e geri dönüşüne? Gözbebeğimiz İstanbul’da konuşlanmış bir sürü sektörümüzün aynı anda göçüverişine…