Daha az yeşil, suları ve kıyıları daha çok kirli, havası giderek solunamayacak, eksilen kaynaklarını tamamlayamadığımız bir dünya bırakmamak için; İnsanın ve onun tamamlayıcı unsurları olan öteki canlı varlıkların ve çeşitli ekosistemleri oluşturduğu çevrenin, içinde barındığı topluma daha iyi, daha güzel, daha gelişmiş ve daha anlamlı bir hayat düzeyi sağlayabilmesi yaşamakta olduğumuz, çağın bir gereğidir.

İnsanlığın çıkış yolu ise, çevre ile kalkınma arasındaki yaşamsal köprünün güçlendirilmesine ve kalkınmanın “sürdürülebilir” olmasına bağlanmıştır. Peki bu atılan adımlar ne olmuştur? Diğer bir deyişle başarıya ulaşmış mıdır? Cevap çok basit, “HAYIR!”..21. yüzyılı yaşadığımız şu süreçte insanların refahı, kalkınmışlık göstergelerinin üst düzeyleri göstermesi, sağlıklı bir neslin devam edebilmesi, sanayi çağında yenilenebilir ve yenilenemeyen enerjinin sağlanması dünya ülkelerinin doğal kaynaklarla bitişik çevreyi rasyonel kullanamamasından ileri gelmektedir.İnsan ile çevre arasındaki denge sağlanmasını talep eden göstergeler varolan günümüz koşullarında artış göstermektedir ve buna itinaden; çevre ve kalkınma, çevre ve ticaret, çevre ve hukuk, çevre ve politika konuları dünya listelerinde ilk sıralamaya girmiştir.Tüm bu gelişmeler sağlam bir ekolojik tabana yayılmadığı sürece, “yasaklar çiğnenmek içindir” çevreye savrulan en kaba sözün geçerliliğini devam ettirecektir..