Bir tarafta ulus- devletlerin bir aktör olarak güçlerini kaybediyor olmaları, öte yandan da yeni gelisen iliski türlerine paralel yeni ulus-devlet yapılara olan siddetli ihtiyaç gereksinimi ortaya çıkıyor halkın gündemine.Yasanan kayırmalar, kırpmalar, saadeti devran yaratacak çözümler, uzansal ve mekansal global jeopolitik değismeler, yaşananların daha komplike hale bürünmesi; ulus-devletin yetersizliğini sembolize ediyor, ortadaki sorunlara çözüm bulmak ya da alternatif çözümler üretmek elzem hale geliyor.Ulus-devlet açılımında anahtar sözcükler yok ana düşünce var: Yaşanmış uçak kazalarında ilk paraşütü alıp ilk kendini düşünerek geride bırakacaklarına havada iken, oh be! demeyi ihmal etmeyen bir sistem.Genel bir kategorizasyon her zaman sözkonusudur. Ortak bir konsept altında fikir mücadelesi bağımsızlığını gösterebilmek. Aklıma ilk gelen, “Ben dünyanın en akıllı insanıyım” adlı kitap. Bu kitabın aktörleri bir değil bin oluveriyor .Söylevleri ile ve bizler bu denilenlere özgüveni yüksek diyenlerden miyiz? yoksa mütevaziliğini niye korusun ki doğruluğundan hiç şüphem yok diyenlerden mi? yoksa beynimizi karantinaya alındığını hissedip karanlık dehlizlerde sonuca ağlayanlardan mı?Neyiz biz yaralı hala kanamalı bir vatanın genç, dinamik, hırslı evlatları mıyız? Hala yeminimiz var mı bir şeylere? Hala koruma iç güdüsü var mı içimizde? Hala biz bizi seviyormuyuz tüm kusurlarımızla?Ne denir bu sorgulamya?