bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bir…

admin | 16 March 2011 17:11

Bir umuttu!
Önüme çıkan her fırsat, geçmem gereken her sınav, aşmam gereken her engel bir umut! Ama olmadı.
Çünkü ben ne engelleri aşabildim, ne sınavları geçebildim ne de önüme çıkan fırsatları değerlendirebildim. Sadece yaşadım, sokaklarda başıboş, gecelerde biçare sarhoş… Uzanamadım bir dakika olsun umutlarıma, duyuramadım sesimi geleceğimi sakladığım ufuklarıma…
Yaşadım! Adına yaşamak denirse eğer yaşadım. Oysa ben işkencelerimi ucucca bağladım. Hayal kırıklıklarımın arkasından ağladım. Hayatın peşinden koşup durdum hep. Hiç enerjim bitmeyecek sandım. Şimdiyse tükeniyorum. Yıkımlarımın arasında eziliyorum, küçülüyorum. Bir umut, bir ışık, bir el…

mızmızlanıyorum sensiz

admin | 16 March 2011 06:00

Yanımda uyusan ve sana sarılsam…

Nefesini duymak istiyorum. Gece iki. Başımın ağrısı epey arttı. Sanırım birkaç saattir sensiz olduğum için başım ağrıyor, yoksa niye ağrıyabilir?

Yatağa gitmek istemiyorum, gitmemek için lüzumlu ya da lüzumsuz her şeyi okudum. Maksat uyuyabilecek kıvama gelecek kadar oyalamaktı kendimi, başaramadım.

Ben sensiz uyumak istemiyorum! Yatağın üzerine çıkıp küçük çocuklar gibi tepinmek istiyorum, istemiyorum diye. Tepinmek, evet beni sakinleştirirdi.

Toprak damlı evimiz…

admin | 15 March 2011 17:06

Yazları ayrı, kışları ayrı güzel olan ve cennet köşelerini aratmayacak şekilde her mevsim ayrı bir güzelliğe bürünen köyümüzün en çok özlediğim yanı, yaz sabahının serinliğidir.

Toprak damlı evimizin ön tarafındaki bahçe bölümünün bir kısmını babam dinlenmek amacıyla düzenlemişti. Etrafını çiçek ve sarmaşıklarla bezediği kamelyanın içine, ağaçtan yapılma sediri de koymuş güzelce halı yastıklarla döşeyerek kendine yalandan bir saray inşa etmişti. İşlerden arta kalan zaman burada değerlendirilirdi. Evin arka ve yan tarafında sebze bahçesi ile meyve ağaçları vardı. Taze toplanmış domatesin tadını unutmuyorum. Hele erik ağaçlarını, bir de can eriği ise dibinden ayrılasım gelmezdi.

Sağlıklı Beslenmek – Ama Nasıl?

admin | 15 March 2011 10:45

Kabul etmek lazım ki, günümüzün dünyasında aslında birbiriyle temelden çelişen iki eğilim var: Bunlardan biri, mutfakla ilgili ve mutfakta başarılı olmak; diğeri ise, fit yani sağlıklı, formda olmak. Blog dizinlerine baktığınızda mutfak ve/veya yemek tarifleriyle ilgili olanların fazlalığı gözden kaçmıyor. Türkiye’nin en sevilen, en çok tıklanan blogları arasında mutfak blogları herhalde başı çekiyor. Öte yandan, bir diğer eğilim sağlıklı olmak. Artık bir dirhem et bin ayıp örtmüyor. Fazla kilosu olan kişi, sistemin dayattıklarından biri olan modaya uyamıyor, iş görüşmelerinde tercih edilmiyor, kendine daha az güvenebiliyor.

Ruhumu tatile çıkardım

admin | 15 March 2011 06:30


Ruhumu tatile çıkardım bugün, dedim ki ona, sen çok hırpaladın kendini çok yıprattın ama dinlenmelisin artık. Dinlemek istemedi tabii ki beni, anlamak istemedi, kulaklarını tıkayıp kafasını sağa sola sallamaya başladı bir yandan da seni dinlemiyorum, dinlemiyorum, dinlemeyeceğim diye bağırıyordu. Çünkü içinde bir işkolik gizli, bir ben olmadan kimse yapamazlar sesi çınlıyor boş koridorlarında, ben olmazsam her şey yarım kalır. Belki de yarım kalan bir tek hayatımdır.

Hah şöyle! Bırak ben diye başlayan cümleler kurmayı bir köşeye. Hatırla geçmişini, mesela geçen senenin kasım ayını…hatırladın di mi yine böyle olmaz, ben olmazsam bir şeyler yarım kalır derken bir anda içinden bir ay kafa izni yapsam diye iç geçirmedin mi hani, hatta hatırlasana bir bahanem olsa da bir ay kimsecikler bana dokunmasa dediğin anı. Dua niyetine geçti belki de belki secret’ın sırrı gerçek oldu, belki pozitif düşünce gücü. Peeh! Palavra! Nasıl istediysen öyle oldu değil mi, sahiden bir süre kimsecikler sana dokunamadı…

felaket senaryoları ve sürüklendiğimiz huzursuz ortam

admin | 14 March 2011 21:27

Dünyamızda son yıllarda yaşanan büyük felaketlerden bahsetmek istiyorum. Aslında felaketlerden ziyade basında ve insanlar arasında çıkan dünyanın sonu senaryolarından. Felaket senaryolarıyla gelen insanların amacını anlamak kolay değil. Sanki felaket senaryolarıyla insanları korkuttukları dünyada yaşamıyorlar. Japonyada yaşanan büyük felaketten dolayı zaten tüm insanlığın içinin sızladığına, felaket anına dair videoları çok kimsenin izleyemeyecek kadar hassas olduğuna eminim. O insanlara bir yardım eli nasıl uzatabiliriz diye düşünürken önümüze sırf biraz daha fazla okunmak yada izlenmek adına felaket ve dünyanın sonu senaryolarıyla geliyorlar.

Ramadan’a hazır mıyız?

admin | 14 March 2011 15:18

Türk popüler müziği, aynı, sığ nehirde akıp duruyor hep. Kendi etrafında tur atan bir oyuncak gibi. Cesaretsiz yapımcılar, fotokopici söz yazarları, havada asılı kalmış vaziyetteler. Kağıt albümler, lunaparksız vokaller neredeyse üretilirken çöpe gidiyor. Ama neyse ki uzaktan beliren ışık kümeleri de var. Rengarenk, korkusuz, “yeni”nin peşinden yürüyen gençler. Onlar renkleri karıştırıyor, deniyor, çekinmiyor, farklı tatların ardından koşuyor. İyice kararan müzik aleminde onların sayesine pastel renkte ışıltılar beliriyor. Onlar, ışıklarıyla nehrin karşı tarafında.İşte o nehrin karşısındaki isimlerden biri, Ramadan. İlk albümüyle samimi, ısrarcı olmayan, sakin hatta neredeyse çekingen bir vokale hazır olup olmadığımızı soruyor. Tüm söz, müziklerin kendisine ait olduğu “Hazır mısın?”da, biri yeniden düzenleme olmak üzere dokuz şarkı yer alıyor. Synth pop’u alıp kendince yeniden üreten genç müzisyen, şarkılarındaki samimi sözleri, temiz altyapı ve düzenlemeleri ile övgüyü hak ediyor.İnternet sitelerinin başında, küçücük bilgisayar ekranlarının karşısında, profillerden, resimlerden, kamera görüntülerinden aşık olmaya çabalıyoruz. Böyle bir arkaplanın üzerine inşa edilen “Aşık Olasım Var”da tüm zamane gençleri gibi “ilk görüşte”, “sırılsıklam”, “hatta ölesiye” aşık olmak isteyen birinin hikayesinden bahsederken, “7 24”te bir türlü aklından çıkmak bilmeyen sevgilisinden yakınıyor. Arada kalma durumuna yoğunlaşan “Yüksek Kontrast”, demosu ile Ramadan’ın müziğiyle tanışmama vesile olan şarkıydı, genelde demolar, albüm kayıtlarına dönüşürken içlerindeki su kurur, demir çürür; amatörlüğün, yeni bir şeyler denemenin tadı tavsar. Neyse ki Ramadan’da öyle olmamış, şarkıların içlerindeki sevimli renk tonları korunmuş. Ki bu sözünü ettiğim üç şarkı, albümün diğer şarkılarından birkaç adım önde yürüyor. Ama albümün tümü özenli, eli yüzü düzgün parçalarla ilerliyor, hiçbir şarkıyı geçmek istemiyorsunuz. 80leri duyumsatan bir synth pop nehri, bu albüm. Bir ömür aynı kano ile üzerinde gezinmeyi seveceğiniz, eve dönmek istemeyeceğiniz bir nehir. Tabii nehre yansıyan Pet Shop Boys gölgesini ve kısmi bir Depeche Mode izini fark etmemek mümkün değil. Bu bir yergi değil tabii ki, Ramadan önümüzdeki albümlerinde muhakkak kendi suyunu, akışını bulacak.

Örümcek Isırığının Viagra Etkisi

admin | 14 March 2011 12:13

Örümceklerden hemen herkes korkar veya tiksinir. Oysa örümceklerin zehirlerinden günümüzde birçok ilaç ve faydalı çözümler üretilebilmekte. Orta ve Güney Amerika’da görülen muz örümceği Phoneutria nigriventer bir erkeği ısırdığında 4 saate kadar ereksiyona sebep olduğu gözlemlenmiş. Georgia Üniversitesi Tıp Fakültesi uzmanları bu durumun ereksiyon bozukluklarında tedavi amacıyla kullanılabileceğini söylemiş. Bence bu durum örümceklere olan bakış açımızı bir nebze olsun olumlu yönde etkiler. Yani artık örümceklere bir haşere gözüyle değil, birçok erkeğin bir gün başına gelebilecek olan büyük korkusuna kurtuluş reçetesi olarak bakılıyor.

BOB ROSS ( TRT 2’deki Kıvırcık saçlı ressam amca )

admin | 14 March 2011 11:13

Bob Ross, insanlara resim yapmayı sevdiren ressam…
Yarım saat içinde kendine yeni bir dünya yaratabilen tek kişidir.

Birçok mükemmel resim sanatçısı vardır. Fakat Bob Ross farklı ve özeldir. Onu özel yapan samimiyetini resimlerine işlemesidir. Kalem kullanmadan resim yapan, silgi kullanmadan yaptığı yanlışları düzeltebilen, siyahla beyazı rengârenk yapmayı başaran, siyah arka plandan parlayan güneş ışıklarını yansıtan, beyaz tuvalde kapkara geceyi resmeden mucize eller ona aittir.

Mükemmelin de ötesinde çok başarılı bir anlatım tarzı vardır. Hep aynı kelimeleri kullandığı halde her seferinde farklı bir konuyu anlatır. Ev yaparken ağaçtan bahseder ve ev çizerken ağaç yapmayı öğretir. Denizdeki dalgaları yaparken oradan hep bir geminin geçtiğinden bahseder. Geminin hızına göre dalgaların boyunu sınırlar. Büyük tepeler çizerken önce güneşin mesafesini ölçer. Gökyüzüyle tepelerin arasında mutlaka bir renk değişimi olur. Tepelerin güneşe bakmayan bölgelerini gölgelendirirken orda birilerinin dinleniyor olma ihtimalini göz önünde bulundurarak iniş çıkışlı, merdivensi bir yamaç yapar.

Kaybolmana İzin Vermeyeceğim

admin | 14 March 2011 10:03

Hep böyle oluyordu. Ne zaman tesadüfen başbaşa kalsalar, yanlarında birileri olduğunda bitmek bilmeyen sözcükler bir anda tükeniveriyordu sanki.

Az önce masalarında diğer arkadaşları da varken, saçmalamaktan zerre kadar korkmadan, aklına geleni söylüyordu oysa. Topluluğun bir parçası olmak, sadece kendisi olmaktan çok daha az sorumluluk gerektiriyordu ne de olsa. Yersiz bir gülüş ya da saçma bir espri, kendi kişiliğini temsil eden şeyler haline gelmiyordu.

“Birazdan kalkarım.” diye yatıştırmaya çalıyordu kendini. Şu kahveyi bitirmeden önce, gitmek için iyi bir bahane bulmalıydı.