Bob Ross, insanlara resim yapmayı sevdiren ressam…Yarım saat içinde kendine yeni bir dünya yaratabilen tek kişidir.Birçok mükemmel resim sanatçısı vardır. Fakat Bob Ross farklı ve özeldir. Onu özel yapan samimiyetini resimlerine işlemesidir. Kalem kullanmadan resim yapan, silgi kullanmadan yaptığı yanlışları düzeltebilen, siyahla beyazı rengârenk yapmayı başaran, siyah arka plandan parlayan güneş ışıklarını yansıtan, beyaz tuvalde kapkara geceyi resmeden mucize eller ona aittir.Mükemmelin de ötesinde çok başarılı bir anlatım tarzı vardır. Hep aynı kelimeleri kullandığı halde her seferinde farklı bir konuyu anlatır. Ev yaparken ağaçtan bahseder ve ev çizerken ağaç yapmayı öğretir. Denizdeki dalgaları yaparken oradan hep bir geminin geçtiğinden bahseder. Geminin hızına göre dalgaların boyunu sınırlar. Büyük tepeler çizerken önce güneşin mesafesini ölçer. Gökyüzüyle tepelerin arasında mutlaka bir renk değişimi olur. Tepelerin güneşe bakmayan bölgelerini gölgelendirirken orda birilerinin dinleniyor olma ihtimalini göz önünde bulundurarak iniş çıkışlı, merdivensi bir yamaç yapar.

Resimlerdeki başarısızlıkları hep cesaretsizlikle bağdaştırır. “Elinizi korkak alıştırmayın” gibi cümleleri ezber tutar. Sürekli “işte bu kadar” diyerek işi basitleştirir. Kullandığı her rengi mutlaka başka bir renkle karıştırır. Hiçbir rengi tek başına kullanmaz. Bu yüzden resimleri son derece gerçekçidir. Sade kullanılan renkler resimlere sıradanlık yansıtır ve resmin basit ötesinde göz zevkine aykırı olması söz konusudur. İnsan bir tabloya baktığında çimlerin yeşil boyayla yapıldığını anlamamalı. Yeşilin üzerindeki gün ışığını fark edene kadar tablodan gözlerini ayıramamalı. Bob Ross bunu başarmıştır. Onun tabloları şehirde yaşama lüksünü yerle bir etmeye yetecek seviyededir.Riskli çalışmayı prensip edinmiştir. Balıkları anlatarak yaptığı gölün kenarına, yaşlı bir oduncunun yaşadığını farz ettiğini söylediği, küçük kulübenin üzerine, elindeki siyahla kahverengini karıştırdığı ince fırçasını kullanarak, büyük biçimsiz bir çizgi çizer. Her seferinde izleyicilerin yüreğini ağzına getirir. “Ne yaptın Bob Ross, mahvettin resmi” dedirttikten sonra “korkulacak bir şey yok” diyip o biçimsiz çubuğu eşsiz bir çam ağacına dönüştürür. Yanlışlıkla tuvale bulaşan siyah rengi kocaman bir kayalık yaptıktan sonra orada bir uçurum olduğundan bahseder. Büyük kayalara tırmanmanın verdiği hazzı yaşıyormuş gibi anlatır.

Elinden düşmeyen 5cmlik’ fırçasını hep yaptığı nesnelerin üzerindeki fazlalıkları almak için kullanır. Bazen de göl kenarındaki ağaçların göle yansımasını yapar. Basit bir hareketle fırçayı aşağıya doğru çeker. Yaptığı sadece fırçayı sürüklemektir. Sonuç muhteşem bir manzara…Hep resmin tuvalde gizli olduğunu söyler. “Yapmanız gereken sadece onu renklendirerek ortaya çıkarmak” diyerek hayal gücüne zenginlik kazandırır. Resmin zaten çizilmiş bir şekilde keşfedilmeyi beklediğine inanır. Genellikle siyah tuval kullanır. Ormanlardaki gölgelerin nasıl oluştuğu bu şekilde ortaya çıkar. Zahmetsiz bir tablo yapımı ancak bu kadar basit olur dedirtiyor insana.

Her cumartesi sabah saat 8 de heyecanla beklerdim programın başlamasını. Birde akşamüstleri tekrarı oynardı. Sanki sabah izlememişim gibi aynı heyecanla gözümü fırçadan ayıramazdım. Evdekilerin mırıldanarak nedir bu dediklerine aldırmadan televizyona yapışırdım. Program bittikten sonra doğru kırtasiyeye gidip saatlerce 5cmlik fırça arardım. Kırtasiyeci amcanın “evin hangi köşesini boyayacaksın ona göre fırça seçmene yardımcı olayım” dediğinde hafifçe gülümserdim…