bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

SİGARA ALIŞKANLIĞI

blackjack38 | 05 May 2009 12:25

Tütün bitkisi yüzyıllardır üretilir ve ateşlenerek kullanılır. Ancak bu alışkanlığın nasıl yayıldığı hakkında fikriniz var mı?
Amerika’da bir firma sigara üretir, satışa sunar ancak kimse bu bilmediği ürünü almaz. Sigara hakkında sağlığa faydalı haberleri çıkar hatta “Veremin tek çözümü sigaradır” denir. Fakat hala bu ürün satılmaz. Birgün bir adam bu firmaya gelir ve firmanın kârının yarısı karşılığında sigarayı tüm ülkede satılır hale getireceğini söyler. Tabi firma sahipleri umutsuzca kabul ederler. Bu adam firma sahiplerinden bir milyon adet boş sigara paketi ister. Bu paketleri alır ve sokaklarda paketleri büküp, kırıp, ezip atar her tarafa kendi elemanları ile birlikte. Halk her tarafta bu içilmiş sandıkları paketleri görünce bu üründe bir şey var deyip sigara almaya başlarlar. Firma kısa süre içinde tüm stoklarını satar ve sigara dünya ekonomisinde büyük yer tutar.
Bu satışı sağlayan dahi insan kim dersiniz? Çok tanınan bir isim Philip Morris. Şimdi dünya üzerinde sigara ekonomi pazarının en büyük kâr sahibi.
Ancak sigara sağlığa zararlıdır ve alışkanlıktan kaçınılmalıdır.

YÜREĞE SÖMÜRGE KANATLAR!

maltoferfol | 05 May 2009 11:42

Özlemek;
Nefessiz kaldığını hissettiğin anda nefes almak.
Çekmek içine bütün yaşadıklarını.
Sindirmesini beklemek.
Hasrete yüklemek umutlarını binbir katarda.
Zincire vurmak şeytanın düşüncelerini,
Melekleri kanatlandırmak umuda, bir tüy serinliğinde özlemek.

Suç işlemek özlemek adına.
Ceza çekmek küreksizce çölde…Yorulmak!
Serap görmek ummanda…Ummak!
Zıtlıkları yaşamak hayatta…Şaşırmak!
Acıyla tatlıyı bir katık etmek sevgiye…
Uzaktakini yakınında hissetmek.
Gülerken ağlamak!
Aynı kan kanayan,
Adem ile Havva’dan akan!
Sen kanatıyorsun.
Bu kan durmayacak, kanayacak, kanatacak!
Ta ki soğuk tenine ulaştığı, kan hücrelerinin kristallere dönüştüğü an,
Son bulacak özlemin.
Yenilenmeyi isteyeceksin.
Güneş doğunca su damlalarına dönüşecek kristallerin.
Ve sen,
Özlediğin bedende doğacaksın!
Yeniden yaratılacaksın!
Ve her şey yeniden
Sen olacak!

05/05/2009

Bir toplum nasıl okunur?

kahramancayirli | 05 May 2009 11:24

Bir toplum, diğer bir toplumdan hangi özellikleriyle ayrılır ve biz bunu nasıl ölçebiliriz? Maalesef bu soruya verilen en yaygın yanıt, yaklaşık 25 yıldır aynı ismi içeriyor: Geert Hofstede. Hofstede, dört kültürel boyut belirlemiş ve 1967 – 1973 yılları arasında 70 ülkeden topladığı verilerle bu dört boyutu rakamlarla ifade edip, ülkeleri birbirleriyle karşılaştırılabilir hale getirmiş. Dört boyutun birincisi, bireysellikkollektivizm, karar verme sürecinde bireyin kendi başına karar alabilirliği ve aile, akrabalar, arkadaşlar gibi referans gruplarının verilen kararı şekillendirişi arasında salınıyor. Türkiye’nin bu ölçüden aldığı skor 1980 yılı için 46’ymış. Yani kollektivizme bir parça daha yakın bir toplum.İkinci boyut, güç uzaklığı, toplumdaki hiyerarşiyi, merkezileşmeyi ve ast-üst arasındaki güç mesafesini ölçüyor. Ülkemiz bu kriterden 63 puan almış, yani güç uzaklığının biraz yüksek olduğu bulunmuş.Bir diğer boyut olan erkeksilik-dişilik ise erkeksi toplumların başarı ve sonuç odaklı, dişi toplumlarınsa, sonuç değil süreç odaklı olduğu öngörüsü üzerine kurulu. 1980 verilerine göre 44 rakamı çıkıyor karşımıza, bu da demek oluyor ki, Türkiye, dişi özellikler gösteren, süreçi biraz daha fazla önemseyen bir toplum.Belirsizlikten kaçma (.doc), bu yazıda üzerinde tartışılacak bir diğer boyut. Ülkemiz bu ölçüde 88 puan alıyor, yani harekete geçmek / yeni bir işe girişmek için çevreden bilgi toplama düzeyimiz çok yüksek. Hofstede, bu boyutlara daha sonra “kısa ya da uzun vadeye dönüklük”ü de ekledi, ancak bu boyut için Türkiye verisi mevcut değil.Bu uzun girizgahı yaptıktan sonra verilerin güvenilirliği, toplumumuzun heterojen yapısının ayrıca değerlendirilmesi gerektiği gibi noktaları da dışarıda bırakıyorum.

Daha bireyci, erkeksi, belirsiz ve kısa vadeli bir toplum

Keşke bu boyutları değerlendiren ve güncel veriler üzerinden hesaplanan yeni çalışmalar yapılsa. O zaman rakamlar üzerinden karşılaştırma imkanımız olurdu ve görece daha somut tespitler yapabilirdik. Oysa ben burada daha farklı bir yönteme kalkışıp toplumumuzdaki 25 yıllık gelişimin bu rakamları hangi yönde ve ne derece değiştirebileceğini tartışmaya çabalayacağım.

ANNELER GÜNÜ

blackjack38 | 05 May 2009 11:01

Anneler günü üzerinde yıllardır televizyon veya basında her yıl önce kutlama haberleri sonra anneler günü hakkında birkaç söyleşi yer alır. Peki anneler gününün aslı nedir?
Amerika’da Jarvis isimli bir çocugun 9 Mayıs’ta annesinin ölmesi ve bu çocuğun annesine duyduğu dinmeyen özlem sonucunda halk arasında alışagelmiş bir gündür. Bu olay üzerinde durmak yerine ülkemiz açısından olayı incelemeyi tercih ediyorum.
Anneler gününe 2 açıdan bakmak gerek. İlk olarak herkesin düşünceli olarak söylediği bir şey var. “Anneler sadece birgün anılmamalı”. Evet haklılar anılmamalı ancak anneler her kadın gibi duygusal bir yapıya sahiptir ve hediye almak, kendilerini daha özel hissettikleri birgünlerinin olduğunu bilmek onları mutlu eder. Zaten bugün kutlanıyor olması diğer günlerde onları unuttuğumuz anlamına gelmez.

Programcı Gözüyle Dünya, Ahiret, Kader Ve Sonsuz İlim Sahibi

nurefsan32 | 05 May 2009 10:20

Anlaşılması güç olan meseleler insanlara anlatılmak istendiğinde, anlatılmak istenen durumun bir temsil ile akla ve anlamaya yaklaştırılması eskiden beri kullanılagelmiş bir yöntemdir.En başta Rabbimiz bize gönderdiği Kur’an-ı Kerim’inin ayetlerinde bu metodla anlaşılması zor bir çok hakikatı ders veriyor. Ve en cahil adamdan en zeki ve alim adama kadar herkes Kur’an-ı Kerim’i anlayabiliyor. Ve eskiden beri bir çok ilim adamı da bu yöntemi kutsal kitabımızdan esinlenerek eserlerinde kullanmışlar.

İnsanların bir kısmının, belki de çoğumuzun aklına kader ile ilgili yada dünya ve ahiret alemleri ile ilgili yada bu alemlerin nasıl döndürüldüğü ile ilgili sorular gelmiştir. Merak ettiğimiz bu konular ise akla sığıştırılması oldukça zor olan derin meselelerdir. Koca kainatın evrilip çevrilmesi çok büyük bir meseledir. Aynı şekilde kader ile ilgili mevzular çok derindir. Bir çok ilim adamı veya filozof bu derinliklerde kaybolmuşlar, kimi aklını kimi imanını yitirmiştir. Bir kısım din alimi ise “Akıl bu konuları idrakten acizdir, akıl bu yolda gidemez, sadece inanmak gerekir, ispat edilemez.” diyerek işin içinden çıkabilmişlerdir.

Bir iki yıl önce büyük bir ilim ve fikir adamının telif ettiği eserinden bir bölümü hem okuyup hem de okuduğum cümleler üzerinde düşünüyordum. Okuduğum cümleler yukarıda bahsettiğim dünya ve ahiret alemlerinin mahiyeti ve birbirine göre kıyaslamaları anlatan cümlelerdi.

çınarın kökü hüzeyin avni dede

nazokiraze | 05 May 2009 09:48

Bugün gezdik, taşınma hazırlıklarımdan birisi olan kitaplarımı ayrıştırma işini yapma amaçlı evden çıkışımız Beyazıt Özbek Çarşısı’nda başladı sonra evin yolunu bulamadık, hadi Kapalıçarşı hadi Sahaflar Çarşısı , oradan Eminönü balık-ekmege kadar vardırdık işi, baktık yagmur geliyor babamız işten çıkmış eve dogru yol alıyor o zaman eve geldik (çocuklarım ve ben).

Kitaplarımın bir kısmını Özbek Çarşısı’ndaki kitapçımıza götürdük, yerine bir sürü test kitabı oldu,bir kısmı bağışlandı hem taşınırken götüremeyecegim kitaplar değerlendi hem ben karlı çıktım hem başkaları.

Kaç kişiyim ben?

Galanthus | 04 May 2009 18:08

Hepimiz bölünmüşüz sanki.

Hepimiz ayrı bir yerde, ayrı bir yere, belkide ayrı kişilere ait. Gerçekten bu şekilde birilerine, bir yerlere ait ait olmak zorunda mıyız? Ya da bu içimizdeki bölünmüşlüklerin hepsinin aynı bedene, aynı zihine hatta aynı ruha sahip olması sizce de saçma değil mi?

Benim içimde kimler kimler yok ki.

Anne var mesela; alabildiğine merhametli, karıncanın canını incitmez. Dünyanın neresinde olursa olsun, birinin canı acısın, onun da canı acır, savaş olmasın, açlık, susuzluk olmasın, çocuklar çocuk olsun bunu yaşasın ister. Bu dediklerinin hepsinin aynı anda olamayacağını bilese bile , bile bile istemeye devam eder. Tek başına karşıdan karşıya geçen çocukları bile gözünün ucuyla takip, kontrol eder onlarında anasıdır sonuçta. Kedi emziren köpekler şaşırtmaz onu, bilir bu dünyada her zaman merhamete yer olduğunu.

BiR KADIN TANIDIM…

deelalim | 04 May 2009 12:23

Gene,yaşadıklarına anlam veremiyor,gene beyninde,yüreğiyle vicdanı arasında savaş veriyordu…Onu tutkulu bir aşkla seviyordu,hiç bu duyguları yaşamamış,hiç kimseye kişiliğiyle teslim olmamıştı,ona olduğu kadar.En az onun kadar duygusal,en az onun kadar gözükaraydı sevdası için.Nasıl ve neden başlamıştı bu yasak aşka?Ve nasıl gözü bu kadar kör ,kulağı bu kadar sağır olabilmişti?Bu nasıl bir cesaretti?kırklı yaşlara dek,aldığı toplumsal değer ve öğretileri hiçe sayacak kadar korkusuzdu,?Çevresi tarafından sevilen ve saygı duyulan bir kadın olmuştu hep.En büyük başarısıydı hayata dair,kendi yağıyla kavrulan,yaşam standartı sıfırın altında olmasına rağmen,gönül zenginliğiyle fukaralığını kapayan.Yaşamın içinde maskeleriyle dolaşan binlerce insanı sığdırmıştı yüreğine de,onu farklı bir yere oturtmuştu,,,kendini yalnız ve yorgun hissediyordu,dayanacak,tutunacak dal arıyordu,ya da bir klavuz,belkide bir hayat koçu…