bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Koşuşturma hali

Galanthus | 06 May 2009 14:12

Oldum olası koşuşturma hali mevcut hayatımda.

İlk hatırladığım anılar şimdi belki uzak zamanları anlattığından sakin geliyor bana, belki o da zamanların yapısında sakinlik hakimdi… Şimdi öyle mi, sadece ben değil, nerdeyse tüm dünya koşturuyor, koşuşturuyor…

Hayatımın en başarılı dönemlerini gözden geçiriyorum ve farkına varıyorum ki ben ne zaman başarı karnemde yıldız gibi parıldadıysam, hayatımın en yoğun dönemlerine denk gelmiş.

Sınavlara hazırlandığım dönemi düşünüyorum, okul ve dershane vardı, hatta kimilerinin önceliğine göre dershane ve okul vardı. Herkesin ayak uydurduğu, ya da buna uğraştığı bir durumdu. Tablo bilindikti. Okuldan gelinir dershaneye gidilir, eve gelinir test çözülür. Harıl harıl ders çalışılması gereken dönemlerde ben harıl harıl kitap okurdum…Herkesin içinde bulunduğu yoğunluk sanırım benim hayat dinamiklerime yetmedi; ve annem ilerleyen yaşından dolayı bizim korkmamıza rağmen hamile kaldı! İşte hayatım şimdi istediği dinamiğe kavuşmuştu! Sürekli anneme destek olmalıydım evet sınav vardı. At yarışı vardı, ve bende belki bir Arap atıydım ama bir Arap atının bile kendi öncelikleri vardı!

Ergenekonizm

Thing | 06 May 2009 12:51

http://www.stratejikboyut.com/author_article_print.php?id=555

Hikâyelerinin inadına: Reis Çelik

kahramancayirli | 06 May 2009 11:55

Hikâyelerinin inadına: Reis Çelik

Kahraman Çayırlı

Işıklar Sönmesin”i izlemek için insanlar Beyoğlu’ndaki sinemalara bile giderken kimlik kontrolünden geçirilir, içeride slogan atmanın yasak olduğu yolunda uyarılırlar. Bir gün NTV‘den haberleri izler. Bir sinema salonundan insanlar kıpkırmızı bir yüzle koşarak çıkarlar. Neden sonra anlar oranın Diyarbakır’daki Dilan Sineması olduğunu. “Işıklar Sönmesin” oynar ve içeride insanlar zılgıt çekince polis üzerlerine kırmızı su sıkar. İnsanlar orada sonra “Işıklar sönmeyecek!” diye gösteri yaparlar. İşte böyle anlatır “Işıklar Sönmesin” filminin ardından yaşadıklarını. O bir film çeker, esas film o zaman başlar zaten…Peki ya “ Hoşçakal Yarın”? Film, Olağanüstü Hal sınırları içersinde yalnız Vecdi Sayar’ın düzenlediği “Sanat Köprüsü”nde Hakkâri’de gösterilir. Ancak yaklaşık iki saatlik filminin gösteriminin dört saatte neden bitmediğini merak ettiği için sinema salonuna giderken yolda uçuşan film parçaları görür. “Ulan nereden buldular bu kadar çok filmi” derken film parçalarından birini yakalayınca görür ki uçuşanlar, kendi filminin sansürlenmiş kareleridir. 1961 yılında Ardahan’da doğar. İlk ve orta öğretimini tamamladıktan sonra İstanbul’a yerleşir. İstanbul Belediye Konservatuarında Müzik ve Tiyatro eğitimi alır. Gazeteciliğe başladığında 1982 yılıdır. Ekonomi ve politika muhabiri olarak çalışır. Çeşitli televizyon programları hazırlar. Bir yandan okurken bir yandan da 70’lerin o büyük, kitlesel siyasal hareketlenmesi içinde yer alır. Gazetecilikten dağıtımcılığa, fotoğrafçılıktan video gazete yayıncılığına kadar pek çok işte çalışır. Ama aklında hep film yapma fikri vardır. Belgesel filmler çekmeye başlayan yönetmen, farklı kuruluşlara 600 civarında reklâm filmi ve siyasal kampanya filmi çeker. Ülkemizde yapılan ilk Nazım Hikmet Belgeseli olan “Nazım Hikmet Ziyaretçin Var”a imza atar. Derken “Işıklar Sönmesin”, “Hoşçakal Yarın”, “İnat Hikâyeleri” ve nihayet “Mülteci”…En büyük hedefi gazeteci olmaktır küçükken. Doğduğu kent, Ardahan’a haftada sadece bir kere gazete gelir o yıllarda (1960lar). Gelecek gazeteleri bekler… Peki ya kentin biricik gazete satıcısı kimdir? El cevap: Hülya Avşar’ın amcası. Sokakta bulduğu her gazete parçasını keser, düzeltir, sonra annesine götürür çuvaldızla diksin diye. Çocukluğunda “gazete kitapları” biriktirdiğini anlatacaktır sonraları. İlkokula dört kilometre yürür her gün. Hem de o kar-kış altında. Anne tarafı Gürcü, babasının annesi Kürt, dedesi de Ahıska Türkü… Terekemeler var, “Malakan” denen Beyaz Ruslar, Alman köyleri… Malakanlar yöre halkına değirmenciliği, bağcılığı öğretir, Almanlar da patates ekmeyi. Hatta oralarda patatese ‘kartof’ derler. Gazetenin ancak haftada tek bir kez geldiği yerde gazeteci olunur mu? Ama Reis Çelik var diğer yanda, direnmeyen, ne olursa olsun pes etmeyen… “İstanbul’a gideceğim” der tutturur. Derken ikna eder kendinden iki yaş büyük amcası Orhan’ı. 36 saatte İstanbul’a gelirler otobüsle. Kuştepe’de indirir otobüs ikisini. Gültepe, Ortabayır’da halasının evine gidecekler. O zaman Kuştepe ile Gültepe arasında ev yok. Hava soğuk. Yağmur yağıyor. O gün geri dönmeye karar verir. Çamurda yürürler. Elinde sazı. Bir daha ötmez diye kızar. Çünkü sazı da ıslanır. Beline kadar çamur olur hatta. Donarlar soğuktan, çok üşürler. Bir kahve görürler. Kapıyı iterler. Eşik yüksek. Güç bela içeri girerler. Kapının önünde masa. Onu da iterler. Karşılarında bir garson. Elindeki çayların dumanı tütmekte. Amcası Orhan, “Bir çay ver de ısınalım. Bir de adres soracağız” der. Adamın altın dişleri vardır. “Tamam yiğenim de” der, “Kapı dururken niye pencereden girdiniz?” Meğer girdikleri yer pencereymiş. Nereden bilsin genç adam. Eşik niye yüksek diye düşünür. Çünkü geldiği yerde iklim koşulları gereği pencere tepede olur, “baca” derler hatta. İki tane küçük deliktir. Böyle pencere görmemişler o zamana dek. Onun için İstanbul’a pencereden girer yönetmen!

Sevgili Hızır

FEYZAN | 06 May 2009 09:59

Akşamdan Msn’ de arkadaşımla sözleştik. Yeşilköy sahiline gidip, deniz kenarında ki kayalara , tebeşirle isteklerimizi çizip, Hızır Aleyhisselam’ a mesajlarımızı iletecektik.Yıllar önce annemin bir arkadaşı ( Nermin Teyze ) anlatmıştı bu yöntemi .Hıdırellez akşamı, kayalara isteklerini çizersen, dalgalar sabaha kadar o çizilenleri silecek bir manada deniz dalgalarıyla isteklerimizi alıp, Hızır a ulaştıracak. Hızır’ da isteklerimizi bir an önce gerçekleştirecek. Hatta annem ona telefonda, bilgim dışında (5 yıllık evliydim ve çocuğum yoktu ) benim için de bir bebek çizmesini söylemişti de, ben o yıl hamile kalmıştım. Annemin arkadaşını ne zaman görsem bunu anlatır ben çizmiştim kızını da o yıl hamile kaldın diye.
Ben de sabahtan Nare’nin evde çalıştığı küçük bir kara tahtası var. Onun önünde duran tebeşiri kaptım, arkadaşımla sahile indik. Kızım SBS sınavına girecek ona bir okul çizdim. Kazanmak istediği Anadolu Lisesi’ nin adını yazdım.Kız kardeşim bir derginin yöneticisi olmak istiyor, görüşmeleri devam ediyor, ona bir dergi çizdim, üzerine derginin adını da yazdım.Öbür kardeşim yalnız yaşıyor bilmem ister mi ama, ona bir sevgili çizdim. Çöp adamdan, umarım Hızır anlar .Erkek kardeşim de yeni bir işin başlangıcında, ona da bir dükkan çizdim kapısına tabela ve tabelaya da dükkanın adını yazdım. Sonra, herkes için para desteleri çizdim. Üzerlerine, dolar ve euro olduklarını belirten işaretler de çizdim.

FİLOKSERA

mucizemsin | 06 May 2009 09:08

filoksera zararlısı

filoksera zararlısı

Filoksera, asma filizi biti veya asma uyuzu olarak da bilinir. Toprakta yaşayan filoksera zararlısı asma köklerini emerek beslenmektedir. Emme noktalarında oluşan çengel şeklindeki urlar 1-2 ay içerisinde çürüyerek zehirli bir madde salgılamaya başlar, zararlı buradan farklı köklere geçerek canlılığını sürdürür. Kökleri gittikçe zarar gören asmaların gelişmesi yavaşlamaya başlar ve durur, verimde de zamanla azalma başlar. Yerli asmalardaki filoksera zararı ise şu şekilde ortaya çıkar; asmalar zayıflar, verimden düşer, yapraklarının küçülür, boğum aralarının kısalması ve genel bir sarılık şeklinde ortaya çıkar. Hastalıklı olan asmalar ilkbaharda erken uyanır ve ürünlerini silker, yaprakları yaz sonuna doğru kurur. Hastalığın şiddetli olduğu durumlarda da 3 ile 10 yıl içerisinde asmalar kurur. İşte filoksera zararlısın karşı Amerikan asma anaçları dayanıklı olmaları sebebiyle günümüzde modern bağcılıkta kullanılmaktadır.Kök filokserası ise; kışı nimf halinde omca köklerinde geçirir. İlkbaharda beslenir ergin olurlar ve yeni dölleri vermeye başlarlar. Köklerde yumurtalar ve larvalar ana etrafında birlikte bulunmaktadır. Beslenen ve gelişen larvalar ergin olarak yaz süresince bir kökten diğerine ve toprak yarık ve çatlaklarına çıkarak diğer omcalara geçerler ve yeniden çoğalarak yeni bulaşmalara sebep olurlar. Bir yılda 4 veya daha fazla döl verirler.

Yaprak filokserasıda kışı omca gövde ve dallarının kabukları arasında yumurta halinde geçirir. Havaların ısınmaya başlamasıyla ve gözlerin uyanması ile birlikte yumurtalar açılır ve böylece genç larvalar genç yapraklara giderek yaprakların alt yüzeylerinde şişkinlikler meydana getirmektedirler. Bu tür de yaz boyunca 6-7 döl verir. Filokseranın bulunduğu bölgelerden, temiz bölgelere topraklı veya topraksız olmak üzere asma fidan ve çubukları nakledilmemesi gerekmektedir.