bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

EN BÜYÜK ENGEL BENİM

ibrahimg | 26 April 2011 14:33

Yine birbirinin benzeri günler yaşıyorum. Balkonumda oturup denizi izlerken her şey aynı sanki. Deniz aynı deniz, sokaklar aynı sokaklar ve ben yine aynı benim. Bilmem kaç defa saydım balkonumun demirlerini, ya da yoldan geçen arabaları . Hatta bir keresinde hiç usanmadım ve tekerlekli arabamın dişlilerini bile saydım. Yaşam benim için oturma odası ve balkon arasında geçiyor çoğu zaman. Yağmur yağdığı zaman balkonu da özlediğim oluyor ne yalan söyleyeyim.
Bu saatte sokaklar biraz daha tenha oluyor, çocuklar okullarında ve insanlar işlerinde. Arabaların gürültüsü de biraz azalınca aradığım fırsatı buluyorum. Kitap yazmaya karar verdim vereli ne kadar oldu bilemiyorum. Kitabımda okula gidemediği için çalışmak zorunda olan, daha sonra bir iş kazası yaşayan ve sakat kalan bir genci anlatıyorum. Elli, belki altmış sayfa kadar yazmıştım ancak tekrar okuyunca yazımı çok karamsar buldum ve şimdi yeniden yazmaya karar verdim.

Bir Avusturya Vatandaşı – Adolf Hitler

cybersh0t | 26 April 2011 13:01

Kimilerine göre tarihin yetiştirdiği ender zekalardan biri… Kimilerine göre ise vahşetin ve barbarlığın insan halindeki görüntüsü…

Elbette I.Dünya Savaşı’nın onbaşısı, II.Dünya Savaşı’nın mimarı olan Adolf Hitler’den bahsediyorum.

1889 yılında Avusturya’nın Branau kasabasında dünyaya gelen Hitler, memur emeklisi bir çiftçinin ve ev hanımı bir kadının oğludur. Hayatın sillesini daha 13 yaşında amansız bir hastalık yüzünden babasını, 16 yaşında da aynı hastalıktan annesini kaybederek yedi. Orta öğrenimini bitirmeden çok iyi çizim ve resim yaptığı için Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitmeye karar verdi. Sarsılmaz bir iradeyle geldiği Viyana’da ne yapacağını bilmiyordu. Resimde ne kadar yetenekli olsa da Akademi sınavında başalılı olamadı. Bu haber onu yıldırım gibi çarpmıştı. Bütün hayallerinin yıkıldığını zannediyordu. Fakat bir iki gün sonra akademiyi unuttu ve kendini bir mimar olarak görmeye başladı. Ancak bu iş o kadar da kolay olmayacaktı. Hitler mimarlık için gerekli olan temel eğitimi almamıştı.

ANNELİK

esra7909 | 26 April 2011 11:33

Bir çocuk düşünün…Doğdu doğalı hastanelerde ameliyat masalarında olan bir çocuk.Annenin onu yaşatma sağlıklı tutma çabası.Çoğu zaman yalnız mücadele etmesi.Kalp,böbrek,koah hastalığı bunun yanında da ağır zihinsel özür.Anlatırken bile içi acıyor insanın…6 yaşında ve yaşıtları okullarda eğitim alıp sokakta oynarken o sadece evinin camından balkonundan bakıp kendince sesler çıkararak eğlenmeye çalışan bir melek.Doktordan beyaz önlükten hatta korkan bi çocuk…Abisi ile bile doya doya oynamayan yorulan tıkanan bir kardeş.Annenin kimseye anlatamadığı korkuları,kendini anlatamadığı yakınları,eşi bile anlamazken diğerleri nasıl anlasın…

YOKSUN…

metezade | 26 April 2011 10:49

* Yoksun. Avuçlarımda hüzün, sensizlik var her yerde; bir çift göz gelir önüme kapandığında gözlerim, hayalimdir; dokunmak o gözlerin sahibine yüzünü ellerimin içine alıp kitlenmek gözlerine…

  • Yoksun. Yasaksın bana, tuzaksın. Yapamam olamam seninle; yaklaşsam, yakarsın ateşinle uzak dursam üşürüm… Aşkım tek başına yetmez beni ısıtmaya.
  • Yoksun. En ihtiyacım olduğu anda, üzersin; gücüm yok artık oyunlara. Beni anla isterim, dinle derdime ortak ol isterim, yanında kendimi güvende ve huzurlu hissetmek isterim… Sen en beklenmedik anda çekip gidersen dayanamam, erir biterim.
  • Yoksun. İnanmadın bana, güvenmedin, beraber bir yolda yürürken en ufak tökezlememden bıraktın elimi, düştüm. Bir de sen kızdın bana, inan daha çok yandı canım, ağladım çocuk gibi… Utanmadım, sonra tuttun elimden kaldırdın beni yerden teselli ettin inandım devam etik yola. Bu sefer sen tökezledin, düşmemek için asıldın bana yine ben düştüm kırıldım paramparça oldu yüreğim…
  • Yoksun. Başımı yaslayıp omzuna sessizce ağlamak istedim. Yaşanmışlıkların hesabını vermekten yorulmuşken: ”Hesap ver.” dedin ”Neden ağlıyorsun bana cevap ver?” dedin. Ben sadece susup ağlamak istemişken bir darbe de senden yedim…
  • YOKUM! Benim sevdiğim adam sen değilsin. Yüzüne baktığımda beni benden alan düşünceli, sevgi dolu adam değilsin. Evet, aşığım; ama sana değil 5 yıl önceki haline aşığım, ilk tanıştığımız günlerdeki sevgilime aşığım. Seni hiç bırakmayacağım diyen, gecenin bir vakti pencereme taş atan kalkıp baktığımda seni çok özlemiştim diyen adama aşığım ben…
  • YOKUM çünkü yoruldum ben…
  • Aşk güzelmiş; lakin tadında kalmalıymış her şey. İlk lokmayla tadılan en güzel yemek gibi gelirmiş, ömür boyu yesem yine bıkmam dermiş insan… Sonraki her lokmada lezzeti düşermiş yavaş yavaş alınan haz bir kenara, mutsuzluk kaplarmış insanın içini acı gizlice büyürmüş, sonra anlarmış ki insan sevgiliye değil aşka aşıkmış aslında. Çektiği acı aşk acısı değil kendi aptallığının cezasıymış…

Çılgın İstanbul..

| 26 April 2011 09:55

Kafam öylesine meşgul, öylesine tecessüsler içindeyim ki; çarşambaya kadar beklesem, her şey nihayete erecek ama nafile..
Nevrotik komşu teyze gibiyim, uykularım kaçıyor. Kalbimin her atışında vucudum zangır zangır sallanıyo, deli gibi meraklardayım.
Başbakanın , İstanbul ile alakalı “çılgın projesinin” ne olabileceğini düşünürken bu defa da lady kate’in meçhul gelinliği yüzünden çılgın düşüncelere gark oluyorum …
Kişilğimin de uçarı kaçarı yönleri var elbet, yoksa neye meyledeyim?
Çılgın hareket etmek şiarımdır; bakkala, çakkala bile çılgınca giderim.
İstanbul’a has bir çılgınım; hal böyle olunca başbakanın “”çılgın projesi” haliylen çıldırtıyor!

Özledim!

Cali Kusu | 25 April 2011 11:02

Kaşlarını çatarak doğan güneşin karşı binanın duvarına yansıyan nefret dolu ışıklarını görüyorum. Kendinden emin bir ahenkle tepelerin arkasından yükselişini özledim. Akşam batarken hoşça kal der gibi önce turuncu sonra kızıl olan rengini özledim. Güneşi özledim!
Yağmurun çatlak taşlar döşeli kaldırımdan yürürken suratıma düşen tükürüğünü görüyorum.
Bedenimi yıpratmadan ruhumu okşarcasına toprağa düştüğü ilk damlalarını özledim. Yerleri ıslatırdı çamur olsun da bana oyun malzemesi çıksın diye. Yağmurun ince ve zarif düşüncesini özledim. Yağmuru özledim!

Ben insanlığın neresindeyim?

zarifce | 25 April 2011 09:59

Geçmişini bilmeden yaşamak geleceğe doğru karanlık bir yolda yürümek gibidir.Her birey geçmişini sorgulamalı.Bugünlere nereden ve nasıl geldiğini araştırmalı.Araştırırken hem birey hem de toplum olarak işin içine girmeli ki tam anlamıyla kendini bulsun.Hatta ilk yaradılışa ve neden yaratıldığına kadar inmeli.Daha da derine girmek isteyen ervahı aleme geçebilir.Şuan ki dini görüşü ne olursa olsun, ruhlar aleminde yaptığı sözleşmeyi ve verdiği sözü bulabilir. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “Evet sen bizim Rabbimizsin” cevabını vererek yaptığı sözleşmeden bahsediyorum.