Geçmişini bilmeden yaşamak geleceğe doğru karanlık bir yolda yürümek gibidir.Her birey geçmişini sorgulamalı.Bugünlere nereden ve nasıl geldiğini araştırmalı.Araştırırken hem birey hem de toplum olarak işin içine girmeli ki tam anlamıyla kendini bulsun.Hatta ilk yaradılışa ve neden yaratıldığına kadar inmeli.Daha da derine girmek isteyen ervahı aleme geçebilir.Şuan ki dini görüşü ne olursa olsun, ruhlar aleminde yaptığı sözleşmeyi ve verdiği sözü bulabilir. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “Evet sen bizim Rabbimizsin” cevabını vererek yaptığı sözleşmeden bahsediyorum.
Ruhlar aleminden anne rahmine oradan çocukluğa, gençliğe, ihtiyarlığa, kabire, berzah alemine, cennet veya cehenneme giden bir yolda yürüyoruz. Bu yolda yürürken geçmişini bilmek güzel değil mi?İnsanlığın geçmişi ilk insana dayanır. İster kabul edilsin ister kabul edilmesin, insan yaratılan bir varlıktır evrim geçirerek türeyen bir varlık değildir.İyilik ve kötülüğün, hak ve batılın başlangıcı Hz.Adem’in ilk oğulları Kabil ve Habil’e dayanır. Kıcasa, Kabil çiftçilikle uğraşır kardeşi Habil ise hayvancılık yapardı. Kabil, özen göstermeden topladığı buğday ve meyveleri adet yerin bulsun hesabı ile Allah’a kurban adar, kardeşi Habil ise ihlasla, en iyi hayvanlarından (muhtemel koyun ya da iyi besili kuzu) birini kurban adar.
Allah’ın insanların sunduğu rızıklara ihtiyacı yoktur, bilakis insanları rızıklandıran O dur. Kurban’dan maksat insanın ihlasla Allah’a bağlanarak emir ve yasaklarına riayet ettiğinin bir göstergesidir. Yahudilik ve Hrıstiyanlıkta da kurban olayı vardır. Kabil adadığı kurbanın kabul görmediğini anlayınca kardeşine kin beslemeye başlar ve “And olsun ki seni öldüreceğim” diyerek Habil’e içinden geçenleri söyler, Habil ise Allah’tan korktuğunu beyan ederek ağabeyine elini bile kaldırmaz ve dünyadaki ilk cinayet işlenmiş olur tabi ilk katil de Kabil olur. Bir kargadan görmesi ile de kardeşi Habil’i toprağa gömer.Evet, başlangıç olarak iyiliğin Habil, kötülüğün ise Kabil ile anılmasıdır. Şöyle de diyebiliriz; dünya üzerinde yaşamış ve halen yaşamakta olan ayrıca yaşamak için sırasını bekleyen tüm insanlardan iyileri Habil’den kötüleri ise Kabil’den sorulur. Dileğim tüm insanların Habil’den sorulmasıdır. Ama ne yazık ki hak ve batıl kıyamete kadar devam edecek bir sınav aracıdır. Geçmişini sorgulayan insan hak ve batılın neresinde olduğunu da bulabilir.Ben, herkesin kendini, kendi yerini bulabileceği ilk insanlardan başladım, sorgulamak isteyen devam edebilir.Saygılarımla..
yorumlar
Habil ile kabilin çizgi filmini izlemiştim…:)
Allah-god-dieu artık ne dersen ben geometri diyorum, kusursuz matematik diyorum.Şimdi aramızda bir alacak verecek, kazanana cennette bir villa kaybedene şahane lavlar veren/vadeden-kutsal metinleri bu ticari beşeri zihniyetin dışında-sadece yapay zekaya, hadi ego diyelim seslenen bir yapıdan çok sümer ve mısır gibi dayandıkları medeniyetlerin yeni yeni anlaşılmaya başlanan ve gerçekte tanrının birer birer (egoistçe) bizimle ilgilenen değil (üzüntü ve sıkıntılarımızla) daha evrensel bir galaktik organizasyon-üretim/creational patern’den ibaret olduğunu söyleyebilirim…Kutsal metinlerin dayandıkları ve bu egolarla çözmekten çok karıştırdıkları gerçek nüvesi ise, dual olmayan her nevi bilgidir.Yani insanın düşünen bir canlı olması alacağı yol ile, egosunu genetik olarak hiyerarşik yapılanmada aklına hizmet eder (filtreden-kontrole bırakmaya) pozisyona almaklığı ile medeniyete, bunun bilgi ve görgü ile kapatılmasına işaret eder.Aborjin örneği bu noktada çok doğru düşüyor kanısındayım. Kültürün, paylaşılan ortak kültür-dünya medeniyeti ve bunun felsefi olarak bittabi empozasyon uygulaması onu bütünü evrilterek kapsayan bir tekilliğe oturtur…Geçmişte verdiğim örnekleri şimdi burada tekrarlamayacağım. Japon animelerinin temel karekterlerinin moda dünyası ütopik çizimlerine dayandığı yada “La mer” gibi müzik-resim kompozisyonlarını bir incele, insanlığın fotoğrafını çok yönlü çekmiş olursun.Ancak şunu bilmelisin Selçuklularda Saray hazinedarı “üstaddar” olarak bilinir.Aşmak için bknz. (algebraic geometry-applications)
Yukarıdaki ahkamın 1.paragrafına kısmen katılıyorum; Evreni var edeni ( var olduğunu da iddia etmiyorum) tümel akıl olarak düşünmek lazım. tümel aklın enrji birimlerine , öz vasfı olan kudret ve aklı bağışlaması meselesi yani..katıldığım nokta, bundan sonrası; tümel aklın tüm enerji birimlerinde kendini seyretmesi meselesi( yüksek bir organizasyon)Burda akla şu soru gelebilir; Böyle bir akıl nasıl oluyorda aynı zamanda primitif bir aklı da kapsıyor?Böyle bir akıl için ilkellik ya da gelişmişlik diye bir şey olabilir mi? hayır neden hayır çünkü bütün bu kavramlar ahkam sahibinin de belirttiği gibi hiyerarşik bir yapılanmanın ya da ezberlerimizin bir ürünüdür..tümel akıl için bunların hiç bir önemi yoktur. o sadece her an yeni bir şey icad eder ve dilediği senaryoya göre bunu ortaya çıkarır..Bizler için şaşırtıcı olan ise bütün bu senayolara doğru,yanlış,eğri, kötü,çirkin,akli,abes vb. kavramlarla yaftalamamızdır. aslına bakacak olursak kendi içinde kısmen doğru kabul edilen bir şey bütüne nisbetle yanlış da olabilir ya da bunun zıddı..Diyeceğim şu ki, insanlığın resmini çekebilirsin ancak bölük pörçük bilgi kıyaslamalarınla sadece kendi meşrebine göre ya da idrakin ölçüsünde sonuçlar çıkartabilirsin..
Birde şu soru var, ben insan olmanın neresindeyim?
Sevgili wassago2000 Bırakın şimdi egoyu,animasyonu,sanatı bakın 1922 yılında temelleri oluşturulan ve 1989 yılında tam olarak ispat edilen Big Bang teorisine kısaca değinelim. Öyle darwinmiş, maymunmuş, türeyenmiş gibi safsataları geçeceğiz, madem bilimseliz izafiyet teorisinden yola çıkalım big bang teorisi ile ilk varoluşa gidelim. İşte size bilimsel kanıt:Big Bang teorisi materyalist felsefeyi yerle bir eden, kâinatın yoktan yaratıldığını ispat eden ve bu gün inansın veya inanmasın bütün bilim adamları tarafından kabul edilen bir yaratılış teorisidir.1922’de A.Friedmann, Einstein’in genel izafiyet teorisine göre kâinatın sabit ve durağan bir yapıya sahip olmadığını ve en ufak bir etkileşimin kâinatın genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesapladı. Friedmann’ın çözümünün önemini ilk fark eden kişi ise Belçikalı astronom Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, bu çözümlere dayanarak kâinatın bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini iddia etti. Ayrıca, bu başlangıç anından arta kalan radyasyonun da tesbit edilebileceğini belirtti.Yapılan hesaplamalar, kâinatın tüm maddesini içinde barındıran bu “tek nokta”nın, korkunç çekim gücü sebebiyle “sıfır hacme” sahip olacağını gösterdi. Kâinat, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu patlamaya “Big Bang” (Büyük Patlama) dendi ve bu teori de aynı isimle bilindi. Big Bang’ın gösterdiği önemli bir gerçek vardı: Sıfır hacim “yokluk” anlamına geldiğine göre, kâinat “yok” iken “var” hale gelmişti. Bu ise, kâinatın bir başlangıcı olduğu anlamına geliyor ve böylece materyalizmin “Kâinat, sonsuzdan beri vardır” tezini geçersiz kılıyordu. 1948 yılında bilim adamları, büyük patlamadan arta kalan ve kâinatın genişlemesiyle birlikte soğuyan ışınımın (radyasyon) yaklaşık -268 °C’lik bir sıcaklığa sahip olması gerektiği sonucunu teorik olarak hesapladılar. Aradan yaklaşık 20 yıl geçtikten sonra 1965’te iki elektronik mühendisi duyarlı bir radyo antenini ayarlarken, antenin algıladığı sinyallerle kâinatın yaklaşık -270 °C’lik bir radyasyonla dopdolu olduğunu fark ettiler. Böylece 20 yıl önce teorik olarak hesaplanan sonuç ispatlanmış oldu.Bilim adamlarından bazıları çok bildikleri için halen kabul etmemekte direniyorlardı.Bunun üzerine NASA 1989’da uzaya bir uydu fırlattı. Maksat büyük patlamadan sonraya kalan radyasyonu ölçmekti. Uydu daha fırlatılışından kısa bir süre sonra kesin olarak bu radyasyonun varlığını doğruladı. Böylece 1989 yılında bu teori kesin olarak kabul edilmiş oldu.Şimdi bu teoriye göre;1- Kâinat yoktan var edilmişti,2- Kâinatın öncesi yoktu, yani zaman ve mekân aynı anda yaratılmıştı,3- Materyalist felsefenin dediği gibi kâinat ezelî ve ebedî değildi,4- Kâinat büyümeye ve genişlemeye devam ediyordu,5- Böylece kâinatı bir son bekliyordu.İşte Big Bang teorisinin kısa bir özeti bu. Ayrıca kainatı ağaca benzetecek olursak, kainattan evvel bir çekirdek var idi ve bu kainat o çekirdeğin açılması ile kademe kademe bir ağaç şeklinde yaratıldı. Önce çekirdek açıldı, yani Big Bang teoremine göre patladı. Bir toprağa ekilen tohumun ilk çatlama sesini kâinat ölçeğinde büyütsek, galiba o da bir Big Bang olurdu… Ne dersiniz?
“..Ancak şunu bilmelisin Selçuklularda Saray hazinedarı “üstaddar” olarak bilinir.”heralde bu cümle ile de geçmişimi biliyorum demek istemişsin, bence daha ötelere gidip en baştan gelmen lazım selçuklular bir dönüm noktası olabilir.
sevgili ivan biliyorsun big bang i inanan ve inanmayan bilim adamları kabul ediyor, bilimsel olarak ta kainatın yoktan var edildiği kanıtlandı.Bu demek oluyor ki kainat var edildi ve onu da bir var edenin olması gerek..
Öyle bi kanıt olsa yer yerinden oynardı sanki…
nasıl bir kanıt belesh
Sen söyledin. Bana mı soruyosun şimdi?
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2008/09/080910_big_bang_3.shtmldeneydeki amaca bak “Amaç, 14 milyar yıl önce evrenin meydana geldiği “Big Bang” – Büyük Patlama’dan mikrosaniyeler sonraki ortamı yeniden yaratmak.”
Zarifçe, ben bunun ne aksini söyledim ne de katıldığımı..Gerçek zamanın içindedir( zamana bağlıdır demiyorum) zaman ise bize göre kısadır. En mütekamil insan da dahi acabalar hep olacaktır,olmalıdır da..Mevcudatın nüvesini aramak için şuur katmanlarımızın kafi olmadığı kanaatindeyim..
24.04.2011 tarihli birde buna bak..http://www.haberalemi.net/HD235159_bigbang-deneyi-nde-yeni-asama.html
“Kanıtlamak” ile “amaç” kelimelerinin arasında bazı farklar var. Ve henüz kanıtlanan bişey yok.
“…Mevcudatın nüvesini aramak için şuur katmanlarımızın kafi olmadığı kanaatindeyim..”sonuna kadar katılıyorum ivan, insan aklı bir yere kadar, ondan sonra duruverir çünkü içinden çıkamaz ve evrimcilerin yaptığı gibi konu değişir bravo..
O yolladığın linkleri daha dikkatli oku derim.
Zarifçe ona bak buna bak demekle olmuyor..ben de sana yüzlerce makale yollarım bu anlamda veya karşıt..
sevgili belesh demişiz zaten “…1922 yılında temelleri oluşturulan ve 1989 yılında tam olarak ispat edilen Big Bang teorisi…” yani büyük patlama kabul edildi, şimdi adamlar bunun deneyini yapıyorlar,
Annaşıldı, olmayacak…
doğru söylüyorsun ivan ama nasa gibi uzay araştırmalarının yapıldığı yerden fırlatılan füzenin verileri doğrultusunda tam olarak kanıtlanıyor, insanız bilimsel araştırmaların merkezine inanmayalım mı?
Benim idrakim bu kadar ne diyim?
aynen..
aklımı fazla zorlamak istemiyorum:)
aynen derken benim idrakimde yetmez anlamında..