bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Talan

pilli pati | 04 August 2009 11:19

Aramadığın her dakikayı birbirine ekleyip sonumu getirecek urganı hazır ediyorum sanki günlerdir… Sabır çok gereksiz bir söz artık. O sınırı çoktan aştım. Müebbetimi konuşalım, istersen. Daha bir evladır.

Baş aşağı yarasaların geceyi bekleyişlerini giyiniyorum, derin, huşu içinde. Ötelere dalıp gidiyorum, senle esrirken. Çok bekledim biliyorum. Terminal bir hastanın hücrelerini taşıyorum artık bütün bütün. Zararımı hesabedecek cesaretim de yok çoktandır, bıraktım onu da. Belki de kimbilir seninle beraber yola çıktığım istasyon peronunda. Yıkılma üzerine, eriyip gitme üzerine, dünya, sen, ben üzerine bir sayıklama yaşıyorum bana söz verdiğin her saniye… Sevgilim! Beni bir fahişe sanıyorsun ekranının yansısında. Oysa ben senin ipliğini her gece pazara çıkarıyorum.

Sultan-üş Şuara: Necip Fazıl

powerbyfi | 04 August 2009 10:25

Şiir yönünden oldukça zengin olan Türk edebiyatında, dizelerin kahramanıydı o. Gençliğinde sürdüğü bohem ve serseri hayatın ardından, içindeki coşkun suları derin Türk tasavvufunun ışığıyla sakinleştirdi. Ölüm temasına hakim ve insanın içine işleyen şiirleriyle tanınıyordu. Necip Fazıl Kısakürek de aynı dizelerle tutunuyordu yaşamaya… 1980 yılında “Türkçenin yaşayan en büyük şairi/Sultan-üş Şuara” unvanını alması da tesadüf değildi. Dönemin gazete ve dergilerinde kaleme aldığı şiirleriyle toplumsal ve politik olaylara da göndermeler yapan Necip Fazıl, kelimeleriyle resim çiziyor ve sanatçı tavrını her durumda ortaya koymayı başarıyordu. Annesinin arzusuyla araladığı edebiyat dünyasının kapısından girip bir daha da asla geri dönmeyen Necip Fazıl Kısakürek şiir dünyasına izini, yürekte ince ve derin yara gibi bıraktı.

O kadar çok Kitap, Şiir, Deneme, Makale yazdı ki edebiyat literatürüne dava adamı nasıl olunur bir daha gösterdi.
O kadar çok kitap, şiir, deneme, makale yazdı ki edebiyat literatürüne dava adamı nasıl olunur bir daha gösterdi.

Türk şiirinin unutulmaz ustalarından olan Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1905’te İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul Çemberlitaş’ta, büyükbabasının konağında geçen çocukluk yıllarının ardından ilk ve orta öğremini Amerikan, Fransız kolejleri ve Bahriye Mektebi’nde tamamladı. Fikir ve sanat adamı olması tesadüf değildi Necip Fazıl’ın. Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Akseki ve İbrahim Aksi gibi isimlerle eğitim alan Necip Fazıl Kısakürek, Darülfünun’un Felsefe bölümünden mezun oldu.

Rise of the Houses (Evlerin Yükselişi)

sister blister | 04 August 2009 09:46

En Akıllı Ev
En Akıllı Ev

Hatırlatma mesajı gönderen telefonlar, koltuğunu direksiyonu aynaları size göre ayarlayan otomobiller, çamaşırın ağırlığını kirliliğini ölçüp suyu ve deterjanı ayarlayan çamaşırmakineleri… sizi bilmem ama uzaktan kumandayı bile hala nimetten sanan bana makinelerin yükselişini andırıyor 🙂
Herşeyi programlayalım, kendimize de bir usb çıkışı yapalım dünyaya ordan bağlanalım diyenlerdenseniz, yaşamak isteyeceğiniz akıllı evler (smart houses) şimdilik biraz pahalı da olsa ilgi çekici.
Evi alın, programlayın ve sizin için ışıklandırma, ısıtma, havalandırma, güvenlik, ses sistemleri kontrolü gibi işleri otomatik olarak yapsın. İşte genel mantığı anlatan
birkaç basit algoritma
ve satışı mevcut
sistemler.

Akkuyu Nükleer Santral Projesi’ne Neden Karşıyım? 2

nympheninpenceresi | 03 August 2009 20:02

NyMphe
NyMphe

Nükleer karşıtlarının Akkuyu’da 7-8 Ağustos tarihleri arasında çadırkent kuracakları ve 9 Ağustos’ta da “Nükleer Santrale Hayır” adı altında bir miting düzenleyeceklerinin duyurulması ile depreşmeye başlayan ‘bu konuda yazma’ isteğim -ilk yazımın rağbet görmemesine rağmen- önlenemez bir şekilde devam ediyor… Konuyu ve/veya onu ele alış şeklimi “yeterince ilgi çekici” bulmayan okuyucular için ufak bir ‘sıkılmayı sindirme’ molası verdikten sonra, -“US(L)ANMADAN”- nükleer enerji kullanımının çok boyutlu zarar ve risklerini aynı “sıkıcı” akademik(?) dille anlatmayı sürdürüyorum. Rastgele…

Nükleer santrallerin çevre dostu olduğu görüşü, genel olarak nükleer santrallerin karbondioksit salınımlarının az olması ile desteklenmeye çalışılmaktadır.

Ufak Hayat Notları

phileosophia | 03 August 2009 19:19

Uyuyalı kaç saat oldugunu bilmiyorum.Sabah 4 sularıydı galiba. balkona cıktım.Pencerelerde tek bir ışık yoktu. Sesizliği bozan sadece kulaklarımda çınlayan sokak köpeklerinin sesleriydi.Birşeyler düşünmek istiyordum ama zihnim sessizlikte dahada şuursuzlaşıyordu.Yattığımı hatırlamaya çalışıyorum.Uyumadan önce ne yaptim bilmiyorum.İçeri baktım masada bir küllük 2 tane izmarit vardı.Sigara içtiğimi hatırlamıyordum.Dün gece ne oldu hiçbir fikrim yok.Üşümeye başladım içeri girdim. Dağnıktı sonra toplayacağımı umuyorum. Banyonun ışığını açtım içeri girdiğimde hala sıcak olduğunu hissettim duvarlar ve cam nemliydi.Sıcak suyu açtım oturdum kafamdaki şuursuzluğu atmaya çalıştım.kafamda birşeyler uyanmaya başladı.Kötü bir geceydi fazla zorlamadım.Yorgunluğum sıcak suyun sayesinde büyük bir uyku isteğine dönüştü.Suyu kapattim içeri doğru yöneldim hava aydınlanmıştı.Uyumaktan vazgeçtim üstümü giyinmeye başladım.Takvime baktım cumartesiydi yani hafta sonu.Her zamanki gibi ortalarda birkaç saat dolanıp sinemadaki en tutulmayan filmi izleyecektim

izmir-istanbul I

kahramancayirli | 03 August 2009 18:36

foca.bel.tr adresinden
foca.bel.tr adresinden

Motor binmek, apayrı. İmiş. Onca vakit korktum, uzak durdum. Şimdi onunla yatıp kalkıyorum. İnsanın gözü, eli, ayağı. Oluyor. Otomobildir, otobüstür .. hiçbiriyle kıyaslamam. O virüsü aldım artık. Ölene kadar iki tekerin üstünde. Devam.
Çıkış noktası: İzmir-Karşıyaka. Sabahın dördü. Karanlık, serin, ıssız ve güzel. İnsan üç gün sürecek bir motor seyahatine şort-tshirt çıkar mı? Ben çıktım. Saat sekize yaklaşırken Foça göründü. Cumartesi sabahı. Kimseler yok, tek tük. Yağlı ballı güzel kahvaltı. Denize nerede gireceğini bilemiyor insan. “Neyse artık Yenifoça’da gireriz” Foça, kıymetli, sakin, sessiz ve mavi epey. Foça’yı çok sevdim ve çok beğendim. Az biraz Datça’yı andırdı bana.

Siyah

limoncello | 03 August 2009 17:50

Kaldırımdaki çatlaklara aldırmadan hızlı adımlarla yürüyordu. Dalgındı ama nereye gittiğini biliyordu. İlk sigarasını hep evden işe yürürken içerdi. Başka da sigara işmezdi gün boyu. O çatlak kaldırımları seviyordu. Orada yürümeyi seviyordu. Yüzündeki belli belirsiz çizgilerin çoğaldığını farkederdi her sabah.
O aynaya her bakışında bir önceki çizgilerin derinleştiğini de farkederdi. Umurunda değildi bunlar. O çatlak kaldırımlarda yürümeyi seviyordu. Sevmediği pek az şey vardı. Pırasayı sevmezdi eskiden, şimdi seviyordu. Hatta bi keresinde son kez olduğunu bilemden O’na yapmıştı zeytinyağlı pırasa.
Ne yapayım akşama dediğinde bugün zeytinyağlı pırasa yapartmısın uzun zamandır yemedim demişti.
O gün zeytin yağlı pırasa yapmış akşam O’nunla beraber yemişlerdi.
İlk kez o akşam yemişti.
Ve çok beğenmişti.
Beraber gülüşmüşler, o gece beraber uyumuşlardı.
O çatlak kaldırımlarda yürümeyi seviyordu.
Gideceği yere vardığında uzun süre yere baktı. Sonra eğildi dizlerini toprağa yasladı.
Siyah ayakkabılarının topraklanmasına aldırmadı.

Turan Seyfioğlu

sinemasever | 03 August 2009 17:17

Turan Seyfioğlu
Turan Seyfioğlu

40 yıllık yaşamına 29 film sığdıran, 50-60 yıllarının biz sinema seyircilerinin unutamadığuı dev bir aktör Turan Seyfioğlu…Yaşamı türlü maceralarla geçmiş, madalyalar kazanmış yüzme şampiyonu olan aktör aynı zamanda bir Fransız Lejyoneri.

Araştırmalarım sırasında 7 Eylül 1961 tarihli hayat mecmuasında rastladığım ve Sinematürk ınternet sitesinde de yayınladığım Turan Seyfioğlu’nu bir tanıyalım.