NyMphe
NyMphe

Nükleer karşıtlarının Akkuyu’da 7-8 Ağustos tarihleri arasında çadırkent kuracakları ve 9 Ağustos’ta da “Nükleer Santrale Hayır” adı altında bir miting düzenleyeceklerinin duyurulması ile depreşmeye başlayan ‘bu konuda yazma’ isteğim -ilk yazımın rağbet görmemesine rağmen- önlenemez bir şekilde devam ediyor… Konuyu ve/veya onu ele alış şeklimi “yeterince ilgi çekici” bulmayan okuyucular için ufak bir ‘sıkılmayı sindirme’ molası verdikten sonra, -“US(L)ANMADAN”- nükleer enerji kullanımının çok boyutlu zarar ve risklerini aynı “sıkıcı” akademik(?) dille anlatmayı sürdürüyorum. Rastgele…Nükleer santrallerin çevre dostu olduğu görüşü, genel olarak nükleer santrallerin karbondioksit salınımlarının az olması ile desteklenmeye çalışılmaktadır.Grafik 1.1: Farklı Enerji Kaynaklarının Enerji Zincirlerinden Çıkan CO2 Emisyonu

Kaynak: Ş. Şenay- A. Biçer ,“Neden Nükleer Enerji?”,  Nüksem 2007 Nükleer Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, EMO Yayınları Selim Ofset Matbaacılık, Mersin, 2007, s. 31
Kaynak: Ş. Şenay- A. Biçer ,“Neden Nükleer Enerji?”, Nüksem 2007 Nükleer Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, EMO Yayınları Selim Ofset Matbaacılık, Mersin, 2007, s. 31

Grafik 1.1.’de görüldüğü gibi nükleer enerjinin karbondioksit salınımları diğer yenilenemez kaynaklara göre oldukça düşüktür. Ancak bu durum nükleer enerjiyi söylenildiği gibi “çevre dostu” yapmaya yetmemektedir.

Her şeyden önce nükleer enerjinin bir atık problemi mevcuttur. “Nükleer atıklardan uranyum, plutonyum gibi radyoaktif elementler onbinlerce yıl sonra radyoaktivite düzeyleri azaldığında bile canlıları oldukça kısa bir sürede öldürme gücüne sahiptirler. Bir nükleer santral yılda ortalama 25-30 ton radyoaktif atık yakıt üretmektedir. 2003 itibariyle sadece ABD’de 49,000 metrik ton yüksek düzeyli nükleer atık yakıt birikmiştir. İngiltere’de biriken nükleer atık yakıt miktarı ise yaklaşık 47,000 metrik tondur. Nükleer enerjiden vazgeçen İsveç’in 9,000 metrik ton nükleer atık yakıtı vardır. Dünya uranyum talebinin %’ini karşılayan Kazakistan’da 500 ayrı nokta toplam 230 milyon ton radyoaktif atık yakıt bulunmaktadır” (http://www.ekolojistler.org/yok-olmuyor-sagliksiz-ve-cok-pahali-nukleer-atik-aysen-eren.html).Akkuyu’da kurulacak olan nükleer santralin atıklarını nasıl ve ne şekilde depolayacağı ise bilinmemektedir. Bu konuda yaygın görüş Torosların atık deposu olarak kullanılacağı yönündedir (http://bilimhaberleri.com/index2.php?option=comcontent&do_pdf=1 &id=306).Nükleer santrallerin normal çalışma koşulları altında sağlık açısından herhangi bir tehdit oluşturmadığına dair sunulan veriler ise ilginçtir. Bu verileri paylaşmadan önce “normal çalışma koşulları” üzerinde durmak gerekir. “Normal koşullar” şüphesiz hiçbir aksiliğin yaşanmadığı, her şeyin planlandığı gibi yürütüldüğü ortamları anlatmak için kullanılmaktadır.

Peki insan yapısı bir reaktörün yine insanlar tarafından kullanıldığı bir nükleer santralde koşulların “normal” kalma garantisi var mıdır? Önümüzde 1986 yılında Çernobil’de yaşanan bir facia durduğu sürece “normal koşullar altında güvenli olmak” bir anlam ifade etmemektedir. Kaldı ki koşulların tabiat olayları ile “normal” olmaktan çıkması da kuvvetle muhtemeldir. Bu bakımdan Akkuyu Nükleer Santral Projesi üzerinde ayrıca durmak gereklidir; çünkü Akkuyu Ecemiş Fay Hattı’nın üzerinde yer almaktadır (KİGEM ve diğerleri, 2000, s. 34).Bir fay hattı üzerinde kurulacak nükleer santralin “normal koşullar” altında çalışması ne ölçüde mümkündür? Peki böyle bir alana yer lisansı nasıl verilmiştir? Akkuyu’ya yer lisansı verilmesi 1976 yılında gerçekleşmiş ve o tarihten sonra Akkuyu için ayrı bir yer lisansı alınmamıştır. Dolayısı ile Akkuyu için bir Çevresel Etki Değerlendirmesi* de yapılmamıştır.
“Normal koşullar”ın sağlanmasının ne kadar mümkün olabileceğini gördükten sonra ABD’de 1990’lı yıllarda yapılan risk analizi içerisinde nükleer santrallerin normal koşullarda ne kadar ortalama ömür kaybına yol açtığını bir sonraki yazımızda inceleyebiliriz.
—————————————————*ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Stockholm Konferansı sonrasında ülkelerin ekonomik gelişmişliklerinin arttırılması ile çevre kalitesinin arttırılabileceğini dikkate alarak ilk önce 1970’li yılların sonunda ABD’de geliştirilmiş ve uygulanmaya başlanmış bir süreci ifade etmektedir. Türkiye’de 1983 tarihli 2872 sayılı Çevre Yasası’nın 10. Maddesi ile ÇED yapılması gereğinin hukuki tanımı sağlansa da yönetmelik 1993 tarihinde çıkarılmıştır (Ataklı, 2004, s. 515).YARARLANILAN KAYNAKLAR
ATAKLI, Şermin, “Türkiye Uygulamasında Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)”, Çevre Sorunlarına Çağdaş Yaklaşımlar, BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş, İstanbul, 2004
EREN, Ayşen, “Yok Olmuyor, Sağlıksız ve Çok Pahalı: Nükleer Atık”, www.ekolojistler.org/yok-olmuyor-sagliksiz-ve-cok-pahali-nukleer-atik-aysen-eren.html (E.T: 01.07.2009)
ŞENAY S. ve diğerleri, “Neden Nükleer Enerji”, NÜKSEM 2007 Nükleer Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı, EMO Yayınları Selim Ofset Matbaacılık, Mersin, 2007
http://bilimhaberleri.com/index2.php?option=comcontent&do_pdf=1 &id=306 (E.T: 01.12.2008)—–, Enerji Karmaşası ve Halkın Çıkarları, KİGEM, TMMOB/EMO ve diğerleri, Kardelen Ofset, Ankara ,2000