bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Zerzan’ın haşaratları ve muhasara..

haupbahnhofstr[pilli_silinen_hesap] | 15 September 2009 09:46

. İstanbul, sancağı’nın bir gün bir şekilde düşeceği belliydi.. Netekim, Allahın afatıyla düştü. 59 milyar doları güpleten güruhun, sosyal ve ekonomik ilişkilerle götgöte geçinip giden saltanatları muhasara altında.. ormanları yakıp yıkıp yağmalayan, kıyıları parselleyen, sit alanlarını talan eden, doğayı betonlaştıran çekirge-toplumu..
İstanbul’u kolpa cenneti yapanlar, sonunda felaket kapıyı çaldı arkadaş..
“Bize de bir götlük yer var mı abi” devri bitti;
Mülkiyet, insanların kendi aralarındaki paylaşım kavgalarında kendilerine yonttukları bir kavramdır. (Proudhon, kibarlığı da bir yana bırakarak, “mülkiyet hırsızlıktır” demiş..Ekoloji nazariyecileri; fiziksel çevreye derhal uyum sağlıycan, varolan kaynakları heba etmiycen sel, yangın, deprem; Bunlar, sana doğal olarak birşeyler sunuyorsa, bundan kaçınmıycan.. Meselenin sosyal boyutu böyle bir de dini ciheti var tabi;İslam dini, zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra, yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanı yoksul sayar.. Bugün, 96 gram altın kaç paraya tekabül eder? 5 milyar civarında bir para ediyor.. Bu kadar arttırabileceğin paran yoksa, biçare, muhtaç ve yoksulsun demektir.. işte fincana, tabaa, tencereye, üçbeş parça, çula çaputa meyledişin bundandır. Bu senin çileni tekmiller mi?Biçare’nin, idrak yeteneği proteinsiz kalmasından dolayıdır , yağmaya-çapula elverişli koşullardan yararlanma yeteneği yüksektir.. sağılabilme yeteneği iyidir.. sevk ve idare kolaylığı çok iyidir, yönetimi kolaydır. ırka özgü ayırıcı özellikler ırkın özel yetenekleri (hastalıklara direnç, çevre şartlarına dayanıklılık) kötü çevre şartlarına ve hastalıklara dayanıklıdır.. Bilhassa uzun mesafeleri yürüyebilme, aç kalarak ayakta kalabilme yeteneğine sahiptir, sağlam yapılı, kanaatkardır. yetersiz bakım, beslenme, farklı ve değişken iklim koşullarında yaşayabilir. İşte, bu sebepten sel mel dinlemez; Cenab-ı Hakkın, önüne yığdığı envai çeşit çula çaputa kendi malıymış gibi meyleder.. Buna düpedüz kent ekolojisinin bir tezahürü de diyebiliriz..Kent ekolojisi nedir? yaz sıcaandan nevrin döndü ise ve bu meyanda doğal bir afet mevzu ise derhal doğaya uyum sağlıycan.. Zerzan efendi de, ilkelliğin yalınlığına dönmemizi teklif eder, sikeyim uygarlığı, teknolojiyi der; İstanbul’u muhasara edenler böyle bir yalınlığın tezahürüdür.

Emo Akımı

dimoedes | 14 September 2009 22:44

Geçen hafta arkadaşımla Kızılay’ın kan bağışı aldığı yerde gönüllü olarak çalışıyorduk. Bir grup genç geldi ve hepsinin saç stilleri farklıydı daha önce de karşılatığım bir görüntüydü ama adını bilmiyordum bu saç stilinin ve konuşmaları biraz farklıydı. Biraz sohbet ettik ve yeni bir akımın öncüleri olduklarını söylediler emoymuş öncüsü oldukları akımın.

Ayrıca emo yazısı diye birşeyde varmış. Örneğin ; ‘Esra’m çok seviyorum seni’ yazmak istiyorsunuz emo tarzı yazmak isterseniz ESRA’M ÇOKH SEFIORM SHENÜÜÜ diye yazmanız geriyormuş. Farklı emo yazılarıdır.

İstiklal Kafiyesi: Mehmet Akif Ersoy

tutkulubiryazar | 14 September 2009 17:04

Mehmet Akif milattan yaklaşık 1873 yıl sonra İstanbul’da dünyayı selamlar.Asıl adı Mehmet ragif olan
İstiklal Şairimiz’in muhterem anneleri Emine Şerife Hanım Babası Temiz Tahir Efendi’dir. Eğitim hayatı
Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başlamıştır.

Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy

Mülkiye mektebine devam ettiği sıralarda muhterem
babalarının vefatıyla okulu bırakır.Baytar(Veteriner) mektebini başarıyla(birincilikle) bitirir.Kendisi sosyal
yönü kuvvetli biriydi. Yüzmede çok iyiydi.Hatta boğazı yüzerek geçerdi.
Neyse… Yabancı dile olan tutkusuyla dikkat çekerdi. Fransızcayı çok iyi bilirdi. Farsça yı da öğrenmişti
Ek olarak babasından arapça dersleri aldı. Ziraat nezaretinde baytar olarak görev almıştır.(1893-1913)
Bu işine ek olarak dersler de vermiştir. Kendisi
Türkçe’ye-özellikle halk diline ve tabirlerine- ve arapçaya
hakimdi. 1893 de İsmet hanımla evlendi.Şiir yazmayı uzun süre sürdürdü. Fakat 1908 yılına kadar yayımlamadı.
Sırat-ı Mustakim(Doğru Yol) dergisi ile yayınlamaya başladı.1920 senesinde Burdur Milletvekili seçildi. 27 Aralık
1936 da vefat etti. Kendisi dinini tam anlamıyla yaşayan alim bir zattı. Ne ilginçtir ki torunu komünisttir.(ayrıntılı bilgi…)

Taceddin Dergahı-İstiklal Marşının Yazıldığı Ev
Taceddin Dergahı İstiklal Marşının Yazıldığı Ev

17 Şubat 1921 günü İstiklal Marşı’nı yazmıştır. Bu itibarla “Milli Şair” ünvanını almıştır.7 kitap yazmıştır.
Mehmet Akif’i diğer şairlerden farklı yapan en temel niteliği şiirlerini yaşayarak yazmasıydı. Evet,o yazdığı
her şiirin alemine tam anlamıyla seyahat eder; dünyadan ayrılırdı. Şiirlerinin etkileyici olmasının ikinci
nedeni dile hakimiyetiydi. Şairliğinin yanında kültürlü alim bir zattı. Olgun hareketleriyle dikkat çekerdi.
Allah rahmet eyler inşallah.

3G Hadisesine Sosyal Açıdan Bir Bakış

pilli pati | 14 September 2009 15:09

Reklamlar sayesinde daha henüz olmayanı olmuş gibi gösteren, herhangi bir hayali zihinlerde gerçekmiş gibi yaşatan ve 3G teknolojisini allayıp pullayarak önümüze süren şirketlere şapka çıkartmaktan başka yapacak birşeyimiz yokmuş gibi görünüyor, şu sıralar! İzliyoruz. Yaptığımız en iyi şey değil mi izlemek? Çok pis mahalle kavgası, video, futbol, horoz dövüşü izlemez miyiz? Olay bu kadar hızlı lanse edilirken, bu denli hormonlu bir ürüne ancak onun kadar hormonlu kullanıcılar layık görüleceğinden, tıpkı güneş yüzü görmeden, ayağı toprağa basmadan besin zincirine dahil olan tavuklar gibi güdümlenecek bu teknolojinin köleleri de. Mevcut yemleme sistemi daha da hızlanacak. Yahut farkına varılırsa akış tersine döndürülecek. Herşey insanoğlunun akli dengesine bağlı.

farelerin yuvaları bozuldu.

massay | 14 September 2009 14:57

atasözleriyle eylül 2009 türkiye.
1. allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir:
milletçe isminin ne olduğuna bir türlü karar veremediğimiz durum. yağma mı desek, açık hırsızlık mı desek ne desek.
bay ve bayan yağmacılar kameralara el sallama eylemini ihmal etmek istemediler.
deşifre oldular. gözaltına alındılar.
dünyaya yağmacı millet ilan edildik.

2.alçak yerde yatma sel alır. yüksek yerde yatma yel alır:
milletçe nerede yatacağımızı şaşırdık.
çok katlı evlerde, üst katlara misafirliğe gidildi. böylece üst katta oturan komşuyla tanışıldı. milletçe kaynaşıldı.
tek katlı evler, şirket depoları, tır garajları, hastahaneler, fabrikalar misafirliğe gidemediler.” biz kendi yatağımızda yatarız.”
ne yatağı
” dere yatağı “

İstanbul da Çamurlu Su

turte | 14 September 2009 14:15

Di’li Geniş Zaman Hikayeleri

İSTANBULDA ÇAMURLU SU

Eskiden, yağmur yağar da sular toprak yoldaki çukurlarda birikinti oluşturunca, elimize kağıt, çalı çırpı ne bulursak alır o birikintinin üstünde yüzdürürdük, yağmurdan yağarken olmasa da yağdıktan sonra epey zevk alırdık.
Altı yılım geçti İstanbul’da. Kar fırtınalarına, yoğun yağışlarına, trafik çilelerine, okul tatillerine tanık olduğum kent hemen her noktası kamerayla gözlense de yine insan hayatının pek de değer görmediği bir yer hala. Bundan yaklaşık 5 sene önce, yurt camından karın ne kadar da çok yağdığını konuşuyorduk arkadaşlarla. O zaman da büyükşehir belediyesi çalışıyordu, her şey içinde yaşayan insan için yapılıyordu. O fırtına sırasında da onlarca kişi Silivri yolunda mahsur kalmış, donmuş, ölmüş, korkulu anlar yaşamış ve ne kadar değersiz olduğunun bir kez daha farkına varmıştı.
Eylül ün altısında meydana gelen ve deyim yerindeyse sular altında bırakan yağışlar belediyenin belini bükmüştü, oysa belediyenin bir afet koordinasyon merkezi vardı ve bu merkez ilgili dairelerle an be an ilişki içerisindeydi. Nasıl olurdu da kırk elli yılda bir yağacak yağmur kendini daha önceden belli etmemiş, Allah ın işi birdenbire ortaya çıkmıştı. Bunca insan gerçeklerle mi bilgilendiriliyordu yoksa geçiştiriliyor muydu şikayetler?
Alttaki fotoğraf gibi miydi sabit maaşla çalışan ve aniden anayolda seyahat ederken suya kapılan insanın hali İstanbulda ? Bölgenin coğrafi özelliği nedeniyle bunlar olmuştu zaten, üstüne bir de “Allah ın takdiri” yoğun yağış, malum sıktığımız spreyler parfümler ozonu delmişti sayın belediye başkanının da onadığı gibi, valimiz yağma lafını edenlerin ağzına oracıkta biberi sürmüştü bile, televizyon kanalları ana haberden sonra selin pek uğramadığı yaşamları konu alan magazin programlarını ya da dizileri gösterecekti yine….

güneş, ay, sorgu sual ve ötesi…

astral | 14 September 2009 13:32

Gece ve gündüzün ruhu kadın erkek gibi farklı. Ay ve güneş. Gündüz işe sarpa sarmış, düşünemeyiz iç dünyamızı. Oysa ay… Ay dipten derinden etkiler. Esir alır, düşündüklerini değil düşünmediklerini dahi ele alırsın. O seni alır. Debelen dur. Zaman durmaz, akmaz; oysa saatler geçmiştir.

Gündüz işte saate bakarsın, akşam ne çabuk geçti dersin. Gündüz iş yaparsın. Kalp, rötarlı bir saat misali kapıda miyavlar usulca… Oysa akşam saatleri başladı mı, kapı ağır ağır açılır… Dökülür yaşananlar, acılar, bohçalar, keder, umut, olan ve olmayan/ olmayacak olanın kederi ve bunu bilmek gene de istemek bir yandan da… İşte akşam bir yandan ateştir. Yakar. İster sıcağında ister cehenneminde… Ruhun neye uygunsa çekip çevirir. Bazen akşam olmasın dersin. Çünkü dünya üzerine akar, yanıt veremezsin, onca soruya/ sorguya…

Ütü ve aşk

bige | 14 September 2009 12:26

http://www.theinspirationroom.com/daily/musicvideos/2007/7/mcr-statues.jpg
http://www.theinspirationroom.com/daily/musicvideos/2007/7/mcr-statues.jpg

İçim ne halde dostlar bilemezsiniz.! Çok pis bir aşka düştüm ben. Biraz imkansız bir aşk.

Biz tanıştık,arkadaş olduk ve gerçekten bildiğiniz 2 arkadaşız. 2 – 3 kez dışarda iftar yaptık veya basit bir dürümcüde atıştırmak gibi paylaşımlarımız oldu, çay kahve falan da elbette. Sadece hayattan bahsettik çok ama çok genel konuştuk tüm sohbetlerimizde.