bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Moskova Resimleri

muratos | 09 March 2010 13:03

http://moskovaresimleri.blogspot.com/2009/02/moskova-sokaklar-yasam-fotolar.html

bahar gelmeden bahar yazısı

nazokiraze | 09 March 2010 12:32

“Damlardaki kar, saçaklardaki buz
Kanı kaynayan suya dar geliyor.
Haberin var mı, oluklardan sonsuz
Akan su sesinde bahar geliyor”
Cahit Sıtkı Tarancı

Mart’ın kapıdan baktırıp olmadık yerlerimizi dondurduğu şu soğuk havaya ve bir haftadır ciğerlerime inen boğaz enfeksiyonundan tam anlamıyla kurtulmamış olmama rağmen hatta kışı çok çok sevmeme rağmen yine de baharın gelişinin yaklaşması içimi kıpır kıpır ediyor.

Evelikdenilen ot çeşidi genellikle yapraklarının ve sapının tuzlanması şeklinde yenir, baharda tüketilen bu bitki çorbalara konur.Aslında bahar gelince yenilebilir otların çoğu kendini göstermeye başlar.Genellikle benim gibi kış günü eve domates, biber,patlıcan gibi yaz besinlerini sokmayan kurufasülye, kapuska,karnabahar , nohut türü yiyeceklerden sıkılanlar için bahar yeni bir dönemdemektir.Enginar, çilek, can eriği insanı o biçim heyecanlandırıyor.(baharda ot yemeli)

OTURUP KENDİME BİR MEKTUP YAZDIM

sonbahar kizili | 09 March 2010 11:42

Yıldızsız bir geceydi… Yalnızdım, üşüyordum. Dışarıda deli bir rüzgâr, yüreğimde hüzün vardı. Hasretinin en dayanılmaz olduğu yerde, istemeden gitti ellerim eski resimlerine… Saatlerce baktım her birine… Ne güzel gülümsüyordun ne güzel, ayrılmayacaktık sanki günün birinde…
Çekip o resimlerden çıkardım seni
Duruldu birden gülümsemen.
Olsun gelmiştin ya bana… İşte ellerin, işte gözlerin… Yanımdaydın.
Nerelerdeydin, dedim yıllardır neredeydin?
Hiçbir şey söylemedin.
Bir mektup da mı yazamazdın? Öyle çok bekledim ki…
Üzüldün, yere eğdin başını. Tekrar gittin fotoğrafların arasına, tozlu albüm sayfalarına… Ve yeniden gülümsedin bana…
Biliyor musun? Kimse bana mektup yazmadı… Hep ben yazdım, hep ben yolladım cevabı gelmeyen mektupları.
Ve o gece sevgilim farklı bir şey yaptım.
Oturup kendime bir mektup yazdım.
Dışarıda yağmur başlamıştı. Şemsiyesiz çıktım sokaklara… Avarece dolaştım kentin ıslak kaldırımlarında… Uzak bir yerlerde en çok sevdiğim şarkı çalıyordu.
Hiç yürümedik seninle şöyle yağmurda,
Hiç ıslanmadık birlikte…
El ele tutuşup koşmadık mesela, yetişmek için kalkmakta olan bir vapura…
Denize taş atmadık, martılara simit vermedik.
Bir kış günü vapur güvertesinde bir bardak sıcak çay içmedik..
Kırlarda çiçek toplamadık hatta…
Hatta hiç çiçek vermedin sen bana.
Ne çok şey varmış yaşanmamış, her şey yaşanıp bitti sandığımızda.
Koşa koşa gittim köşedeki çiçekçiye… Gül istiyorum, dedim “kırmızı gül”.
Çiçekçi gülerek baktı suratıma, “ıslanmışsınız” dedi “hayrola”?
Belki de deli sandı beni. Kim gelirdi ki akşamın dokuzunda, bu yağmurda bir tek gül için ona…
Biliyor musun? Kimse çiçek vermedi bana…
Ve ben o gece farklı bir şey yaptım. Kendime kırmızı bir gül aldım. Sonra okşadım ve öptüm onu
Ve o gece
Ben o çiçeği
Sen vermişsin gibi defalarca kokladım… Senin yerine bastım bağrıma… O çiçekle uyudum sabaha kadar
Ve sabah uyanıp farklı bir şey yaptım.
Hep başkalarına yazmıştım şimdiye dek
İlk defa kendime bir şiir yazdım…

BİRİ OLSUN İSTİYORUM

sonbahar kizili | 08 March 2010 18:24

Biri olsun istiyorum, kimsenin anlamadığı gibi anlasın beni. Bir bakışımdan, duruşumdan yüzümdeki bir mimikten çözsün ne istediğimi.

Hep şık görmek istemesin mesela, dağınık saçlarımı da eşofmanla evin içinde dolaşmamı da sevsin. İlla bakımlı ol diye diretmesin bana güzelliği. Dağıtmak istediğim zaman izin versin kendimi aramama, pasaklı ve saçaklı hallerimi de sevsin. Hep rimelli kirpiklerle gezmek zorunda olmayayım yanında. Sabah gözümü açtığımda bile güzelsin diyebilsin. Ya da duştan çıktığımda en yalın en süssüz halim bile hoş görünsün gözüne. Siyah, kırmızı bol dekolteli gece elbiselerinin içinde neysem kot pantolonla, şortla da aynı insanı görsün, aynı kadını yüzüne değil ruhuna bakıp hissetsin.

KARŞIDAN BAKMAK

mavilikler | 08 March 2010 17:40

Aynada gözlerine bakarken, yeni birşey farketti onlarda. O’nu tanıyan herhangi birinin göremeyeceği, ancak kendisinin yakalayabileceği kadar minicik, varla yok arası bir duygu kırıntısı…

Peki neden dün ya da iki hafta önce değil de tam şu anda gözleri, çoktandır unutmak istediği, hatta unuttuğunu düşündüğü o duyguyu böylesine acımasızca bir şekilde ortaya döküyordu?!

Yıllar geçer, olaylar yaşanır ve onlarla ilgili acı-tatlı sayısız duygu hissedilirdi. Sonra yeni olaylar ve yeni duygular… Böyle sürer giderdi bu döngü. Bir an gelir, duygulardan biri silinirdi kişisel tarihten. Bu iş nasıl olurdu, bilemezdin. Ama sonuçta olurdu… Ve eğer sözkonusu olan, acı verici bir duyguysa, yıllardır olmasına uğraştığın ve bir gün uğraşmaktan vazgeçecek kadar gerçekleşmesinden umudunu kestiğin o sonuca vardığın için garip bir suçluluk duyardın.

hüzün..

Leb i Nar | 08 March 2010 16:38

yüreğim hayli karanlık bu gece. ne tarafa baksam çıkmaz bir sokakla karşı karşıya kalıyorum. ne aklım çözebiliyor soruları nede yüreğim cevap verebiliyor bu anlamsızlığa. öyle yoğun bir duygu tüneline girdim ki çıkışı hem yakın hem uzak. bazen ışığını görüyorum gündüzün, bazen karanlık oluveriyor her yer gece gibi ve keskin bir rüzgar esiyor karanlığın içinden canımı alacak gibi ama gidiyor usulca beni bana bırakarak daha var diyor, savaşmalısın! savaşmalı mıyım! diyorum içimden. kavga ediyorum peşinden onunla, biliyorum duymuyor beni umursamıyor da. ne anlamsız diyorum gittiği tarafa bakarak ve yine kaçıyorum kendimden. düşüncelerimde ölmekten korkuyorum onların yoğunluğunda ezileceğimi hissederek. ve bir ses daha geliyor kulağıma işe yaramaz diyor alaycı bir tavırla. irkiliyorum birden, soğumuş yüreğimde bir acı beliriveriyor beni rahat bırak diyor oda. sanki bütün hücrelerim benden kaçmak istercesine ağıtlar yakıyor bana bağlı olmaktan. sanki isyan cümleleri duvardan duvara vurup gelip bana çarpıyor bırak bizi rahat bırak diyorlar .. sinirleniyorum tamam diyorum, tamam tamam!! ama nasıl? yine cevabı belli olmayan bir soruyla karşı karşıya kalıyorum.. susuyorum kendime, yalnızlığıma küsüyorum.. dışarda yağmur hüzün kokuyor ve ben benden kaçan bedenime sarılıyorum bir kez daha kayboluyorum gecenin karanlığında …

MAVİ YOLCU,İNKILAP

il mare | 08 March 2010 15:59

Gene o baş ağrılarından biriyle uyandım bu sabah.Gözlerime de pişkince yayılanından,bütün bir gün boyunca,ölecekmişim,ölsem de hiç üzülmeyecek ve kimseyi de üzmeyecekmişim gibi hissettireninden… Suratımı asıp çekilmez olduğum,evde sayemde kavgalar çıkarttırdığım,hiç soru sormayıp sorulanlara da cevap vermediğim,içerimde ne varsa hepsini kendime sakladığım sabahlardır ki,her ne kadar bir kaşık suda boğulası, hırçın bir yaratık gibi gözüksem de,ben gözlerimdeki ağrıya rağmen,kendimde hoşuma giden çok şey bulurum aslında.Her zaman konuşurken o gün sessiz kalmanın farkındalığı ile ve onun da yarattığı farkındacıklıklarla sıkı bir dost ilişkisine girerim tüm gün,fazla duygusallaşırım,daha önce düşünmediğim şeyleri düşünür,hiç tanışmadığım ayrıntılarla el sıkışırım, ve ne varsa bende o güne dair,hepsi ,arka fonda duygusal bir müzik eşliğinde hüzünlü bir masal anlatıyorlarmış da ben de günümü bu masalı dinlemeye ayırmışım gibi,hiç çıkarmadığım geceliklerimle karşılarına kurulurum.Cam kenarına…

KUTLU OLSUN!

sonbahar kizili | 08 March 2010 15:14

Erkek egemen bir dünyada Dünya Kadınlar Günü diye bir gün belirlemiş büyüklerimiz. Bu özel günde büyük alış veriş merkezleri kadınlara yönelik ürünlerde özellikle kozmetikte müthiş indirimler yapmış bir güne mahsus. Eee kadın demek eşittir boya demek çünkü… Yılın tüm günleri erkeklerin ne de olsa bir tek günü de kadınlara armağan ediverelim ne olacak sevinsin garipler demiş biri. Genelde feminist ayaklanmalarının sıkça görüldüğü ve aslında kadın düşmanlarının diline pelesenk ettiği bu müstesna günde istisnai birkaç teşebbüs olsa da asıl mevzu bu değil ve bunların hiç biri umurumda değil…

İnsanlar Müziğe Doğuştan Yatkın

allnite | 07 March 2010 18:19

Yakın zamana kadar yeni doğan bebeklerin algısal yetenekleri üzerine çok az şey biliniyordu. Yetişkinlerin üzerinde bu tür deneyler çok fazla yapıldıysa da yeni doğan bebeklerin dünyayı nasıl algıladığı sır olarak kalmıştı.
Sciencedaily.com’un haberine göre bu sır AB destekli bir proje olan EmCap sayesinde kısmen de olsa çözüldü.Deney sırasında bebekler beyin etkinliğini ölçmeye yarayan encephalograph (EEG) ya bağlanıyorlar.Daha sonra bebeklere değişik tonlarda müzikler dinletilerek ne tür müziklere duyarlı oldukları ölçülmeye çalışılıyor ve hangisilerine tepki verdikleri EEG’ye bakılarak ölçülüyor.

Deneyin sonucunda ise yeni doğanların ses perdelerini doğuştan algılayabildiklerini gösterdi.Önceden düşünüldüğü gibi bunun deneyim yoluyla öğrenilen bir şey olmadığını gösterdi.Yani bizim beyinlerimiz alışılmadık bir durum karşısında hemen harekete geçici ve hemen bunu bize bildiren bir aygıt işlevinde.Bu durum tabiki çok eleştirilere maruz kalacak gibi.

Bu bulgular işitsel bozuklukların erken teshisine yönelik tekniklerin gelişmesine imkan tanıyabilir.Bebek,seslere yanlış ya da tutarsız tepkiler verdiğinde bu etki gelecekte, onu rahatsız etmesine imkan vermeden zaman geçmeden beyni biçimlendirilebilir.