Uzun yolculukları özledim. Hiç binmedim ama yataklı bir tren mesela. Yanında sevdiğin biri. Şehirlerden konup göçerken vagonlar, cama düşen manzarayı izlemek isterdim yaslanıp bir omza. En güzeli baba-kız yolculuğu olurdu belki… Issız bir dağ kasabasında mola verdiğinde tren, istasyon önünde hatıra fotoğrafı çektirirdik. Hiç öyle bir resmimiz olmadı babamla…
Alıp başımı gitmek istediğinde canım, aklıma hep otogarlar gelir. Ani bir kararla o an ilk kalkan otobüs nereye giderse oraya gitmek… Issızlığı izlemek otobüs koltuğunda. Yanında oturan yabancıyla dost oluvermek bir anda. Uzattığı sigara böreğine mukabil bisküvi ikram etmek. Hatta adın ne? Yaşın kaç? Sorularına uyduruk yanıtlar vermek ve kendini kendine uydurmak söylediğin yalanlarla. Ama en güzeli annemle olurdu bu otobüs yolculuğunun. Uykuya daldığımda düşen başımı alırdı göğsüne. Hırkasıyla örterdi üstümü. Sokulurdum kokusuna sımsıcak bir battaniye gibi sarardı şefkate acıkan bedenimi…