bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkında…

firatocal | 28 July 2010 16:22

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı ‘ nda
Ne sen bunun farkındasın , ne de polis farkında…

Edremit Altınoluk ‘taki yazlığımıza geldiğimizden beri eşimin dilinden düşmeyen bu şarkı , saolsun sayesinde benimde dilime yapıştı kaldı… Bir süredir burada olamadığı için çevredeki yapılaşmanın getirdiği bina kirliliğinden habersizdi…

Evimizin hemen karşısındaki ceviz ağacının boynu bükük bir halde koca koca binalar arasında naçar halde bir başına kalışı içini acıtmış olacak… Onu görür görmez karşılıklı dertleşmeye , hasret gidermeye başladılar… Aralarına hç girmiyorum , beni de davet ederler sohbetlerine diye… Zaten üç kuruşluk aklım kalmış , onuda bozdura bozdura idare ediyorum… Ama sohbetlerinin etkisinde kalmışım ki Cem Karaca ‘ nın o hoş şarkısı dilime dolanmış , gitmek bilmiyor , hayat öylece akıp gidiyor…

Kayıtsızlığım sabah ki kahvaltıda sona ermek zorunda kaldı nihayetinde… Annemin sofrada söylediklerini elimde olmadan kulak misafiri oldum… Komşuları aralarında konuşurken balaık yoğurt yediklerini bir de üstüne bal eklediklerini , bunlarında kendilerini kötü hissettridiğini söylüyorlardı… Doktor arkadaşları hala ayakta kalabilmişlerse katmerli hastalık için üstüne ceviz ağacı altına oturmalarını tavsiye ( ! ) etmiş…

Nasıl Para Kazanılır?

karuma76 | 28 July 2010 15:15

Başımıza ne geldiyse hep para kazanma hırsı yüzünden gelmedi mi? Bu yüzden arkadaşımızı sattık, bu yüzden sevdiklerimize vakit ayıramadık, bu yüzden ailemizin ve daha birçok sevdiğimizin kalbini kırdık.
Para denilen şey bazılarının elinin kiri iken, bazılarının ise hayatını kirleten bir canavar. Kazanıyorsan daha çok kazanmak istersin, kazanamıyorsan başkasının malına göz dikersin. “Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” diye boşuna dememişler. Yeteri kadar kazanırız ama daha çoğunu arzularız. Biz kazanırken başkalarının kazanmasını kıskanırız. Bazılarını ben öyle yapmıyorum der gibi hissediyorum. Yapmayın arkadaşlar! Biz insanoğlu doğduk doğalı açgözlü ve kıskancız. Komşumuz ev alır, bizim neyimiz eksik demeye başlarız. Oysa cevap çok basittir: PARA
Peki niye bazılarımız paranın içinde yüzerken bazılarımız da meteliğe kurşun atarız? Bunun cevabı da çok basit: ŞÜKÜR… Şükretmeyi, azla yetinmeyi bilmeyiz. İnternette biraz turlayın. Kolay para kazanma yollarından bahsedilir. Biraz etrafa bakarsanız, parası olan ve yeteri kadar para kazanan ve çalışarak terinin son damlasıyla para kazanan bunlara kulak asmaz. Ama tembellik ve atalet dolu insan böyle tekliflere her zaman açıktır, emin olun bunları duyunca balıklama atlar. Sonuç çok açık: HÜSRAN.
Böyle insanlar umut ışığı olarak söylenen herşeyi harfiyen yaparlar. Hesap açın derler hemen, para yatırın derler hemen. Oysa size para kazandıracağız diyen birinin sizden para istemesi ne kadar garip değil mi? Aslında bu da büyük bir problem değil. Esas problem şans oyunları. Bazıları para kazanmak için işyerlerine, bazılarıysa bet ofislerine giderler. Oturup bir defa da kazandığı paranın belki de 10 katını hissetmeden, gün boyu ve zamanını da feda ederek kaybederler. Para, umut, zaman, hırs, bazen insanlık… Para kazanma uğruna kaybedilenler… Bazısı hayatını bile kaybeder. Peki ne kazandık?
İşte para denen canavar ve onu kazanma uğruna uşağı olanlar…Siz onlardan olmayın.
Şimdi gelelim para kazanmanın en kolay 5 yoluna: 1. Öncelikle parayı hangi yolla kazanacağınıza karar verin, yani kendinize bir iş bulun.
2. Kendinizi tanıyın ve yeteneklerinizin farkında olun. Bu şu demek oluyor, bilmediğiniz işi yapmayın.
3. İşlerinize sakın duygusallığı karıştırmayın. Aklınızla ve mantığınızla yol alın. Adımlarınızı emin atın.
4. Hedefinizi büyük, adımlarınızı emin veküçük tutun. Yapacağınız her yanlışı lehinize kullanın. Yanlışlarınızı eksiklerinizi tamamlayarak artıya çevirin.
5. Hedefleriniz doğrultusunda, para kazanma adına ne biliyorsanız, yılmadan var gücünüzle kendinize yetecek parayı kazanana kadar, gereğinden fazla hırs yapmadan yapın… Unutmayın ki, hiç kimse karşılksız siz birşey yapmadan size para vermez, veririm diyen varsa da çok dikkatli olun. Kaş yapayım derken göz çıkarmayın.
Bol kazançlar…Aslında bu yazıda istedikleriniz bu değildi, değil mi? İlk aklınıza gelen yine para kazanma hırsıydı. Belki de okumaya ne hayallerle başladınız. İnternette aradığınız o yazılardan o kadar çok var ki, benim yazmama gerek yoktu. Para kazanmak için gereken tek şey sizsiniz. O yüzden kimseye ve hiçbir şeye bu konuda kulak asmayın. Şimdi bir yerden başlayın ve yapmanız gerekeni yapın. Hadi aklınızı kullanın ve para kazanın…

Eblek kuşu

kharis | 28 July 2010 14:10

Tertemiz bir havada, masmavi bir denizin üstünde ve karanın şahane koylarında kayalara konup dinlenebilen, deryalar üzerinde uçan kuşa benzettim kendimi bugün düşüncelerimde. Güneş kanatlarımda parıldıyordu sudan yansıyan ışıltılarıyla. Bir buluttan diğerine uçup kovalayarak oyun oynar günün bitmesini anlamazdım. Tek derdim av olmamak, karnımı doyurmaktı. Bir kuştum ben ufuklara uçmayı seven. Kusursuz bir yaratılandım rengarenk tüylerimle. Her mükkemmellikte bir kusurun mutlaka olması gibi bir kusurda mevcuttu bu kuşta. Kalbinden daha küçük bir beyin. Haliyle rotası hep kalpten oldu. Beyni ne ister, ne söyler dinlemez oldu. Işığıyla kendini aydınlatmaz fenere uçarken vuruldu. Öle bir çarptıki kanatları kırıldı en ince yerlerinden. Uçmayı denedi düştüğü yerden kalkıp ama olmadı. Bekledi, bekledi geçer diye ama bir santim bile havalanamadı. Şimdi uzak ıssız bir denizin ortasında minicik bir kayalığa dikili onu aydınlatmaz fenerin dibinde ufuklara bakmakta. Özlüyor bulutları. Ne zaman biter bu sızısı?

Zulüm

olur mu ki | 28 July 2010 13:10

Türk Dil Kurumu kelimeyi “ Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, eziyet, cefa.”olarak tanımlamış.Bence bu tanımlama yanlış. Haydi, yanlış demeyelim de eksik. Çünkü sadece güçlü olan değil, hemen hemen herkes bu zulüm batağına kendini atıyor.Nasıl mı?Hangimiz doğada uzun yıllar kaybolmayacağını bildiğimiz halde elimizdeki izmariti sokağa atmıyor? Hangimiz zararını bile bile poşet yerine kese kağıdını tercih ediyor?Bu söylediğim örnekler konuyla ilgisiz gibi mi göründü gözünüze? O zaman bir örnek daha vereyim size. 1959 yılında şehirlerimizden birinde tarım ilaçları denetimsizce öyle bir kullanılmış ki sokakta kedi kalmamış. Fareler şehri adeta istila etmiş. Farelerle başa çıkamayan ahali, çareyi komşu şehirden kedi ithal etmekte bulmuş. Birkaç ay boyunca komşu bu iki il arasında kedi ticareti yapılmış.Bu yaşananlar insanın doğaya zulmü değil midir? İnsan doğada yahut doğayla yaşamaya muhtaç olduğu için insanın insana zulmü değil midir?Öyleyse ne dememiz gerekiyor? Zulmetme dürtüsü her insanın içinde vardır. Ama insan eğitilebilir bir varlıktır. Zulüm de eğitim yoluyla kurutulabilecek bir bataklıktır.

Misyoner Komedyenler

bilisikbey | 28 July 2010 11:50

Elmayı kurt , demiri pas,tahtayı güve kemirirde.İnsanı kemiren nedir?Ne zaman doğru birşeyler yapmaya kalksan,çıkarda birileri yontmaya çalışırya seni.Kimdir bunlar?Yaşamın içinde, kopmak üzere olan toplumun zayıf halkaları.Ürettikleri tek şey , iğrenç bir kahkaha.Her sözünün Şeytan’ı pohpohlayan bir amacı vardır.Gündelik hayatının sözlerini taşır ağzında.Düşünmez doğruluğu nedir.Tribüne oynar.Yediremez çünkü yanlış yaptım demeyi kendine.E öyleyse yanlışın adına doğru desek?Olur olur… böylece sıyrılır hatalarından.Ana sütü gibi tertemiz.Aslına baksa ş…..siz.Bir kendine zararı olsa amenna.Yıkar toplumun tabularını.Bilmece gibi hazırlamış sorularını.Çalar geleceğimi.Uvzuna düşkün uğursuz.Ağzındaki tüm espiriler, alaylar birşey dedim sanıp kalaylar.Bilmez düşünmeden yazdıklarının yüz yıl sonraki etkisini.Anlatsan anlamaz.Elinde gecenin asası dokunur aydınlıklara karartır yüreği gibi.Sen güneşi görmek için alın teri dökersin.O gizlemek için.Misyoner komedyenler ,çoğu ne yaptığından habersiz.

TASARRUF YÖNTEMLERİNDEN BAZILARI İLE BÜYÜME

zarifce | 28 July 2010 09:53

TASARRUF YÖNTEMLERİNDEN BAZILARI İLE BÜYÜME
Vatandaş, elektrikten doğalgaza, akaryakıttan gıdaya kadar her alanda tasarruf yapmanın bir yolunu buluyor. Ucuz yaşam formüllerini uygulayarak şirketler aylık giderlerinde yüzde 50’ye varan oranlarda, vatandaş ise yüzde 20-30 oranında tasarruf sağlıyor.

Vatandaş dünyayı sarsan ekonomik krizi tasarruf yaparak aşmaya çalışıyor. Sadece vatandaşlar değil, büyük şirketler de tasarrufa yönelerek çeşitli önlemlere başvurdular. Küçük şirketlerin sekreter çalıştırma güçleri yok, patronlar sekreterden vazgeçip telefonlara kendi bakıyor, temizlik, çay yada başka işlerini yine patron kendi üstleniyor. Artık devir hesap devri, ev kadınları tasarruf konusunda mucizeler yaratıyor.
Kadınlar, marketlerdeki indirimleri yakından takip ediyor. Son kullanma tarihi yaklaşan tavuk, süt, yoğurt, salça, ketçap, meyve suyu, bisküvi gibi ürünleri yarı fiyatına satan marketlere gidiyor. Markete gittiğinde önce ‘promosyonlu ürünler’, ‘indirimli ürünler’, ‘Ne alırsan 1 lira’ reyonlarına bakıyor. Giysi alışverişini sezon sonuna bırakıyor. Saçını evde kendisi boyuyor ya da komşusundan yardım istiyor. Çamaşır makinasından boşalan deterjanlı suyla önemsiz çamaşırlar ile elde yıkanması gereken çamaşırları ya da balkonu yıkıyor. Durulama suyunu yerleri silmede ya da tuvalet temizliğinde kullanıyor. Şofben veya kombiden sıcak su gelene kadar akan soğuk suyu biriktiriyor. Çamaşır ve bulaşık yıkamak için makinanın tamamen dolmasını bekliyor. Çamaşır makinasını düşük ısıda çalıştırıyor. Çamaşırı nemliyken ütülüyor. Bir poşet çaydan iki bardak çay çıkarıyor. Daha ucuz olduğu için toz şekeri küp şekere tercih ediyor. Daha ucuz olduğu için kırık yumurta, kırık peynir, kırık pirinç alıyor. Sağlığını riske atarak kızartma yağını birkaç kez kullanıyor. Kış yiyeceklerini yazdan hazırlıyor. Kışın pahalı sebze almamak için yazın patlıcan, fasulye, bamya, domates ve biber kurutuyor, donduruyor ya da konserve yapıyor. Salça, turşu, reçel gibi yiyecekleri satın almak yerine evde yaparak ucuza getiriyor. Sütü, kapıdan alıyor. Yoğurdu kendisi yapıyor.Elektrik, su ve yakıt giderleri ailelerin bütçesinde kiradan sonra en önemli yeri tutuyor. Tasarruf yapan aileler, aydınlatmada floresan lamba ya da az enerji tüketen tasarruflu ampullere yöneliyor. Televizyon izlerken ışığı kapatıyor. Beyaz eşya alırken, az enerji ile çalışan ürünleri tercih ediyor. Kimi aileler de günün belli saatlerinde indirim imkanı sağlayan “akıllı sayaç”ları kullanarak aylık elektrik tüketimini aşağıya çekmeye çalışıyor. Çamaşır ve bulaşık makinasını 22.00-06.00 saatleri arasında çalıştırarak yüzde 55 civarında tasarruf sağlıyor. Ütüyü de geç saatlerde yapıyor. Su tüketimini azaltmaya çalışan vatandaş, banyoda sabunlanırken, diş fırçalarken ve traş olurken musluğu kapatıyor. Suyu havayla karıştıran ya da elini altına tuttuğunda açılıp çektiğinde kapanan fotoselli muslukları tercih ediyor. Bu saydıklarım tasarruf yöntemlerinden bazıları. Aslında vatandaş daha önceden yapması gerekenleri krizden sonra yapmaya başladı. Yukarıda saydığımız tasarruf yöntemlerini hemen herkes uygulasa idi herhalde Türkiye bir bu kadar daha büyürdü.

Balıklar

olur mu ki | 28 July 2010 09:26

Suda yaşayan, hafızaları ile ilgili olarak müstehzi tebessümlere maruz kalan varlıklardır. Kimimize huzuru, kimimize mangal üzerindeki nefis kokuyu ve sonrasındaki lezzeti sunan bu canlılar; 1950-1975 yılları arasında neredeyse İzlanda, İngiltere, İspanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka ve Fed. Almanya vatandaşlarına bir savaş sunacaklardı.
Sorun 1944 yılında bağımsızlığını kazanan İzlanda’nın üç millik hükümranlık sınırlarını beğenmeyip 1950 yılında dört mile çıkarmasıyla başladı. Ancak İzlanda’ya bu da yeterli gelmedi ve 1958 yılında hükümranlık alanını on iki mile çıkardı. İngiltere bu duruma sessiz kalmadı. Nota vererek bu durumu protesto etti. O yıllarda bu olay basında “cod wars” ismiyle yer aldı. İspanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka ve Fed. Almanya bu sürtüşmede her ne kadar başlangıçta İngiltere’nin yanında yer alsalar da sonrasında kendi hükümranlık alanlarını on iki mile çıkardılar. Bu durum karşısında İngiltere bölgeye savaş gemilerini sevk etmek zorunda kaldı.
1972 yılında İzlanda’nın hükümranlık alanını elli mile çıkardığını duyurmasıyla gerginlik daha da tırmandı. İngiltere’nin bölgeye gönderdiği römorkörlere İzlanda sahil güvenliğinin ateş açmasıyla İngiliz savaş gemilerinin bölgeye gelmesi bir oldu.
Son olarak İzlanda’nın 1975 yılında hükümranlık alanını iki yüz mile çıkardığını duyurmasıyla İngiltere , Fed. Almanya, İzlanda arasında bir kez daha savaş patlak verdi.
Bu durum olaylara taraf olmayan diğer bazı ülkelerin denizlerdeki ilgi alanlarını iki yüz mile çıkardıklarını duyurmaları ile soğudu. İzlanda bugün denizlerdeki hükümranlık alanını iki yüz mil olarak kabul ettirmiş durumdadır.

hayırlı ramazanlar olsun

taha3045 | 27 July 2010 20:51

Bir Ramazana daha kavuşmak üzereyiz, yazın ortasına denk geldiği için belki biraz daha zorlanıp,gerilebileceğimiz bir Ramazan.

Tutmak isteyenler oruç tutacak, tutmayanlar tutanlara saygı duyarak geçirecek Ramazanlarını, daha bir maneviyat kokacak caddeler, televizyon reklamları bile Ramazana bürünecek. Sırf Ramazanda değil de bir ömür yapsak iyi olur denilen şeyleri yapsak ne güzel, mesela kalp kırmamak, gerilmemek,paylaşmak,hoşgörü,anlayış,saygı ama olsun en azından bir ay bunları yaşamak ta güzel, ona bile razıyım yani.

Evrim Teorisi: Din İlişkisi ve Yanlış Bilinenler

majesty s infinity | 27 July 2010 19:01

Evrim günümüzde sosyal bir mesele halini almış bulunmakta. Bunun sebepleri çeşitli olmasına rağmen çoğunlukla özetlenebilecek tek bir sebepten bahsedebiliriz: Bu konuya taraf olanların tamamının kolektif cahilliği.

Teoriyi savunan da karşı çıkan da birbirinden farklı noktalarda durmuyor. Teoriyi savunmak “bilimsel” olmadığı gibi karşı çıkmak da “dini” değil.

Altın çörek ve notlar

nazokiraze | 27 July 2010 17:19

Halk ekmek sevmiyorum ,bayat gibi geliyor o yüzden tercih etmiyorum ancak sırf Altın Çörek yüzünden önüme gelen halk ekmek bayiine gidip depoluyorum, fazla alıp buzluğa falan koyuyorum.Bunun sebebi elbette sadece bu 25 kuruşluk minik ambalajlı ekmeğin oldukça hijyenik ve sağlıklı üretilmesi, içindeki üzüm,fındık ve keçiboynuzundan dolayı oluşan hoş tadı değil elbette.

Altın Çörek içeriğinde bulunan ruşeym,keçiboynuzu,fındık,üzüm ve zerdeçaldan dolayı (içeriğinde asla kakao,margarin, şeker,koruyucu yer almıyormuş) büyüme çağındaki çocuklara özellikle öneriliyor, küçük paketlerde olduğu için rahatlıkla beslenme çantalarında yer bulabilen Altın Çörek altı aylık çalışma sonucunda üretilmeye başlanmış. Yemek için burun kıvıran çocuklara minik dilimlere ayırıp kek diye yutturalabilir veya benim yaptığım gibi çorbaya falan çaktırmadan doğranabilir.Çalışan insanların bile kahvaltılarına Altın Çörek’i dahil etmeye başladıklarını okuyoruz.

Bu zamana kadar fazla denk gelmediğim beyaz kirazla oldukça samimi oldum bu aralar, daha evvel hiç yememiştim.(Ereğli Beyaz Kiraz Festivali bile yapılıyormuş yahu) Aslında normalde belki alkollü içecek, ilaç,kozmetik alanlarında en fazla kullanıldığı için belki yaş olarak yenmesi daha azdır diye düşünüyorum, ama tadı kırmızı kirazdan daha hoş.Türkiye’de en çok Ereğli’de yetişiyor ve ihraç ediliyor.