bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

evrim teorisine destek hangi ülkede ne kadar?

odo | 16 November 2007 20:00

aşağıdaki grafik, avrupa ülkeleri ve abd için, evrim teorisi’nin hangi ülkede ne kadar destekçi bulduğunu gösteriyor. kaynak olarak burayı ve burayı gösterebilirim.

kendimce çıkardığım sonuçlar:

  • finlandiya hariç iskandinav ülkelerinin evrimci yanı ağır basıyor.
  • kaba bir yaklaşımla, doğuya ve güneye doğru din eğilimi, batıya ve kuzeye doğru bilim eğilimi kuvvetli diyebiliriz.
  • ortodoks ülkeler evrime daha katı yaklaşmışlar.
  • dünyanın en gaddar ülkesi olan abd’nin en azından üstünde olabilseydik daha iyi olurdu.

VİZELER BİTTİ!!!

gkaraarslan | 16 November 2007 17:38

Ne zamandır HAFİF.ORG‘a giremiyordum, yazı yazamıyordum. Çünkü okulda vizeler vardı ve inek olmanın zamanı gelmişti. İlk önce hevesle başladığım bu maraton daha birkaç gün geçmeden strese dönüştü. Ve içimden gelen ‘çalışma boşver, nasıl olsa geçersin, yat uyu…’ sesine kulak verdim. Bugün okulun son günüydü ve ben hiç çalışmamıştım. Sonuç? Ezbere dayalı bu sistemin içinde çalışmazsanız ne olur? İşte bana da o oldu. Ama üstümden de koca bir yük kalktı. Reklamdaki gibi ‘ohh bee!’ diyorum. Yaşasın!!!

Bir Erkeği Tanımak…

hypatia | 16 November 2007 15:56

Bir Erkeği Tanımak…

Aslında erkek veya kadın fark etmiyor. Bütün tanımakların özünde kabul edebilmek var koşulsuzca, kimliksizce, sadece ve sadece bir birey olarak görmek ve saygıyla karşılamak var. Erkeği veya kadını veya bir çocuğu. Belki de olmamız gereken anlarda ve durumlarda nötrleşebilmektir kısaca.

Kabul etmeliyiz doğalarımızın farklı olduğunu. Kabul etmeliyiz birbirimizi tamamlayacak şekilde rollerimiz olduğunu. Kabul etmeliyiz her erkeğin bizim kadar duygusal olamayacağını, bizim kadar hissettiklerini belli edemeyeceklerini… Yalan mı ki sanki ? Her kadın belli edebiliyor mu hislerini? Hiç mi soğuk görünen veya gerçekten olan kadın yok, hiç mi verdiğini anlayamayan kadın yok. Varrr hem de çok. Kadını da çok, erkeği de çok. Onun için ayrım yapmamak gerek aslında. Genel almak lazım ama yinede cinsiyetimizle hareket ediyoruz işte. Kabul etmeliyiz en basit fizik gücünden, ruh halimize, duygu selimize kadar aynı olamayacağımızı. Tabi bunların hepsi genellemeler, muhakkak istisnalar mevcut. Muhakkak erkek kadar güçlü kadınlar, kadın kadar duygusal erkekler var. Muhakkak hepimizin birbirimize göre kişiliklerimizin, yaşadıklarımız, çevrelerimizin yoğurduğu şekillendirdiği ve cinsiyetlerimizde oluşan betimlemeler var. Olacak ta. Topu topu iki cinsiz işte, KADIN ve ERKEK. Farklıyız yani farklı ama birbirini tamamlayabilecek bir farklılığa sahibiz. İşin güzel yanı da bu.

MEF U LÜ MEFKUD-U HAM HUM!

| 16 November 2007 15:40

demokrasi nedir?
eski doğu’da sadece tek kişi; yani despot,
eski yunan’da ise köle dışındaki halk özgürdü…
modern kabul ettiğimiz batı uygarlığında ise
herkes özgürdür… (acaba?)

adına demokrasi denen bu düzende ise,
birey özgürlüğü temel alınmıştır, teorik bazda. birey…
du yu egri vit mi?
hani türkçe yazınca anlaşılamıyorum da…
demokratik düzenin nirengi noktası ferttir.
öyle olmak icap eder.

ferdin toplum içindeki özgürlükleri, hakları
(ki, kanunlarla sınırlandırılmıştır) bu yönetsel oluşumun ana noktalarını husule getirir.
demokrasi dersi verecek değilim. ben kimim ki! ama bilinsin ki, demokrasi azınlık haklarına saygı rejimidir.
çoğunluğun diktası değildir demokrasi!
ayrımcılık hiç değil!!!
içimizde uykuya yatmış bulunan “faşizan” yaramazın demokrasiyi alaşağı etme cıvıldanmalarına izin vermesek…

Bir şey yapmalı

suphi | 16 November 2007 15:30


Bir şey yapmalı departmanından…

Siteye yıllarını, emeğini, gözünün ferini vermiş kimselerin öyle yada böyle gitmiş, gitmeye mecbur edilmiş olmalarının, te’sirinden kurtulamadık, kurtulamayacağız da..

Ahkam silme işine bir çare aranmalıdır, bulunmalıdır.

Moderatörler temize çıkmalıdır, çıkarılmamalıdır.İş ile arkadaşlık karıştırılmamalıdır.

Kimse, tevkif edilmek korkusuyla haksızca/humharca/faşizanca kimsenin ahkamını, yorumunu, gururunu tek tuşla silmemelidir.Buna kimsenin hakkı da yoktur yetkisi de.Eğer bir avukat tutulması gerekiyorsa,pilli hesabındaki biriken paraları bu uğurda seve seve harcayacak kullanıcı sayısının fazla olmasada yeterli olduğunu düşünüyorum. Yoksa “şikayet et” aparatını deli danalar gibi kullananların şikayetleri hiç bitmeyecektir.Hem ne demişler;

düşüncelerimi çaldırdım doktor bey!

absence of mind | 16 November 2007 15:16

buyrun sayın g.,nerden dilerseniz başlayın anlatmaya.sizi dinliyorum.
doğrudan konuya girdi.’düşüncelerimi çaldırdım.’
psikolog bölesi bir şikayetle ilk kez karşı karşıya kalıyordu.geliştirilmiş,öğrenilmiş bir tepkisi yoktu.bir süre sustu.
sosyalleşme sürecinde ortak yapılan bir iş mevcut değilse taraflardan birinin konuşması gerektiğini öğreneli yıllar olmuştu g.nin.insanlar birarada sessizce bulunmaktan irite oluyorlardı.konuşması gerekenin kendisi olduğunu biliyordu.lakin konuşmak onun için zorlu bir işti.heteronom konuşma ahlakı edinmiş kimselerin ağzılarından çıkan her söze kendi hakikatleriymişcesine bağlılığı onu tiksindiriyordu.riyakarlıklarından utanıyordu.düşüncelerini sözsel ya da eylemsel dönüşüme uğratabilse katil ya da kahin olması muhtemeldi.korunmak adına eledi.bütün çer-çöpü kendisi yuttu,incelikli sözlerini buluşturdu kulaklarla.şimdi olan biteni anlatması gerekiyordu.terliyordu bir yandan.
‘bakın doktor bey.ben konuşmayı pek sevmem.küçüklüğümden bu yana az konuşan bir kimseyim.evde ailem,dışarıda öğretmenlerim ve arkadaşlarım bu suskunluğumu bozmak adına bir oldular.hepsinin benden almak istedikleri birşey vardı.küçük bir çocukken bunu anlamakta zorlanıyordum.şimdi herşeyin nedenini anlıyorum.düşüncelerimi çaldılar.’
‘bunu neden yapmış olabililer?’
yok etmek için.sosyalleşme diyorlar bunun adına.insanın sosyal bir varlık olduğu yanılgısıyla hareket ediyorlar’.sustu.içinden konuşmaya devam etti.
ah karıncalarda, arılarda ya da koyunlarda olduğu gibi bunun temel içgüdümüz olduğunu savunuyorlar.bu sayede bir arada tutuyorlar insanlığı,köleleştiriyorlar.illüzyon sahası olmuş hayatlar,kahrolsun ve yaşasın diye bağırmakla meşgul insan evlatları bunu görmüyor.anlatsam ne anlarsın ki sen?
içinden konuşmayı bıraktı,seslice konuşmaya başladı.
‘şimdi buradayım ve size sığınıyorum doktor.bende bana ait bu son düşünceyide benden alın.dinlediğim bütün ağızlar,okuduğum bütün yazarlar uyum içinde vals ederken zihnimde,bu fikrin onlara tezat bir biçimde var olma çabası antikor olup hücrelerimi yiyor.içimde tutunacak çürümemiş tek bir yer kalmadan alın onu benden.’durdu.
‘size yardımcı olabilmek için….’
‘elinizden geleni yapacaksınız.buna inanıyorum’.2666 kez söylendi diye geçirdi aklından.
‘tüm hayatınız boyunca kaç kez söylemiş olduğunuz bir cümle acaba’?diye sordu sevecenlikle.
‘yardım etmek bizim işimiz’
sizin de bir işiniz olsun diye var edilmiş bir yardımcı olmak işi diye düşündü.
‘pek tabi’ dedi güvensizce.
‘sizin güveninizi kazanmak zor olacağa benziyor’
zor,zor,zor..ne zaman sokulmuştu bu kelime insanlık içine?kaç yıllık bir geçmişi olabilirdi.zorun olduğuna inandırdılar önce bizi.zoru aşabilma için güçlü olmamız söylendi sonra.nasıl olacağını bilmiyorduk.birbirimize saldırdık.
‘yok hayır doktor,lütfen böle düşünmeyin.size itaatim sonsuz.lütfen beni iyileştirin’
‘bana biraz kendinizi anlatır mısınız?çocukluğunuzu?’
‘dediğim gibi az konuştuğum için şikayetçi olunan ama bu sayede istediğimden fazla ilgi gören bir çocukluk dönemi geçirdim.’
çocukluğuna döndü.kahrolası saçma oyunlarda yer almadım.önümüze gelene yüz tekme oyununda yerimi hiç bulamadım.önlerini tıkamadığım halde yediğim tekmeler oldu.yine de komin halinde hareket edip tekme atanlardan olmadım.bu oyunu bütün çocuklar bilir.en ücra köşelerdekiler bile.bütün çocuklar aynı oyunları oynar.
‘arkadaşınız var mıydı’.
‘kızlar sessizliğimi hem cinslerime göre daha kolay kabul ettiler.daha çok kız arkadaşlarım vardı’
ah,kadınlar ilk hayatımda varolduklarından bu yana aklımı başımdan aldılar.en kolay onlara teslim oldum.
ve dürbünümü dayayıp kadının diz kapakları arasına
bütün imparatorlukların yıkıldığı yere bakıyorum.
ben kadınlara ne çok gerçeğimi kaptırdım.
doktor söylediklerine kestirme cevaplar verip uzunca süre iç hesaplaşması yapan hastasına daha yakın olmanın yollarını arıyordu.muhim bir soru sordu.
‘düşünceleriniz çalınacak kadar kıymetli midir?onları tekrar yapılandıramaz mıydınız?sizin söylenimizle geri çalamaz mıydınız onları?’
g.yi öfkelendiren bir soru olmuşru bu.öfkesini örttü.
‘hatırlamıyorum.benim olan düşüncelerin niteliklerini hatırlamıyorum.’
hiç unutamadığım şeyler var ama diye düşündü.en sevdiğim sayı altı mıydı sahiden?atatürkün pembe bir köşkü vardı ve kargaları kovalamıştı dayısıyla birlikte.ilkem küçüklerimi korumak büyüklerimi saymak mıydı?ilkeleri küçükleri korumak olmayan bir ailenin evladı olmuşken.canı acıyordu.onu yok eden herkesi yok etmek istedi.eşitliğin iki tarafını denklerse var olabilirdi.zarar verme isteği perçinlenmişti bu soruyla.elbetki önemliydi düşünceleri.onundu çünkü.izolasyon alanına girip onu kendilerine benzetmişlerdi..bu benzerlik ruhunu kirletiyordu.ruhunun akıtılması gereken tortuları vardı.sıcak bir duşu düşledi.
‘bakın sayın g,sanrısal bir yanılgı içindesizin.sizin düşüncelerinizi kimse çalmış olamaz.diğer insanların düşünceleriyle etkileşim içinde onları kendiniz semirtip geliştirdiniz,yeri geldi değiştirdiniz.hiç bir düşüncenin zorla kabulü mümkün değildir.’
zorla değil ki.tekrarla becerdiler bu işi diye geçirdi aklından.kabul edecekti.
‘haklısınız’.
‘biraz telkinle bu işin üstesinden geleceğiz.beni dinleyin.bana kulak verin.’
sözlüğünü aceleyle karıştırıp ‘telkin’ kelimesinin anlamına baktı.telkin:bir duyguyu,bir düşünceyi aşılama.
doğru yerdeydi.
‘peki’ dedi.dinleyecekti.dinle-yerek iyileşecekti.