buyrun sayın g.,nerden dilerseniz başlayın anlatmaya.sizi dinliyorum.doğrudan konuya girdi.’düşüncelerimi çaldırdım.’psikolog bölesi bir şikayetle ilk kez karşı karşıya kalıyordu.geliştirilmiş,öğrenilmiş bir tepkisi yoktu.bir süre sustu.sosyalleşme sürecinde ortak yapılan bir iş mevcut değilse taraflardan birinin konuşması gerektiğini öğreneli yıllar olmuştu g.nin.insanlar birarada sessizce bulunmaktan irite oluyorlardı.konuşması gerekenin kendisi olduğunu biliyordu.lakin konuşmak onun için zorlu bir işti.heteronom konuşma ahlakı edinmiş kimselerin ağzılarından çıkan her söze kendi hakikatleriymişcesine bağlılığı onu tiksindiriyordu.riyakarlıklarından utanıyordu.düşüncelerini sözsel ya da eylemsel dönüşüme uğratabilse katil ya da kahin olması muhtemeldi.korunmak adına eledi.bütün çer-çöpü kendisi yuttu,incelikli sözlerini buluşturdu kulaklarla.şimdi olan biteni anlatması gerekiyordu.terliyordu bir yandan.’bakın doktor bey.ben konuşmayı pek sevmem.küçüklüğümden bu yana az konuşan bir kimseyim.evde ailem,dışarıda öğretmenlerim ve arkadaşlarım bu suskunluğumu bozmak adına bir oldular.hepsinin benden almak istedikleri birşey vardı.küçük bir çocukken bunu anlamakta zorlanıyordum.şimdi herşeyin nedenini anlıyorum.düşüncelerimi çaldılar.”bunu neden yapmış olabililer?’yok etmek için.sosyalleşme diyorlar bunun adına.insanın sosyal bir varlık olduğu yanılgısıyla hareket ediyorlar’.sustu.içinden konuşmaya devam etti.ah karıncalarda, arılarda ya da koyunlarda olduğu gibi bunun temel içgüdümüz olduğunu savunuyorlar.bu sayede bir arada tutuyorlar insanlığı,köleleştiriyorlar.illüzyon sahası olmuş hayatlar,kahrolsun ve yaşasın diye bağırmakla meşgul insan evlatları bunu görmüyor.anlatsam ne anlarsın ki sen?içinden konuşmayı bıraktı,seslice konuşmaya başladı.’şimdi buradayım ve size sığınıyorum doktor.bende bana ait bu son düşünceyide benden alın.dinlediğim bütün ağızlar,okuduğum bütün yazarlar uyum içinde vals ederken zihnimde,bu fikrin onlara tezat bir biçimde var olma çabası antikor olup hücrelerimi yiyor.içimde tutunacak çürümemiş tek bir yer kalmadan alın onu benden.’durdu.’size yardımcı olabilmek için….”elinizden geleni yapacaksınız.buna inanıyorum’.2666 kez söylendi diye geçirdi aklından.’tüm hayatınız boyunca kaç kez söylemiş olduğunuz bir cümle acaba’?diye sordu sevecenlikle.’yardım etmek bizim işimiz’sizin de bir işiniz olsun diye var edilmiş bir yardımcı olmak işi diye düşündü.’pek tabi’ dedi güvensizce.’sizin güveninizi kazanmak zor olacağa benziyor’zor,zor,zor..ne zaman sokulmuştu bu kelime insanlık içine?kaç yıllık bir geçmişi olabilirdi.zorun olduğuna inandırdılar önce bizi.zoru aşabilma için güçlü olmamız söylendi sonra.nasıl olacağını bilmiyorduk.birbirimize saldırdık.’yok hayır doktor,lütfen böle düşünmeyin.size itaatim sonsuz.lütfen beni iyileştirin”bana biraz kendinizi anlatır mısınız?çocukluğunuzu?”dediğim gibi az konuştuğum için şikayetçi olunan ama bu sayede istediğimden fazla ilgi gören bir çocukluk dönemi geçirdim.’çocukluğuna döndü.kahrolası saçma oyunlarda yer almadım.önümüze gelene yüz tekme oyununda yerimi hiç bulamadım.önlerini tıkamadığım halde yediğim tekmeler oldu.yine de komin halinde hareket edip tekme atanlardan olmadım.bu oyunu bütün çocuklar bilir.en ücra köşelerdekiler bile.bütün çocuklar aynı oyunları oynar.’arkadaşınız var mıydı’.’kızlar sessizliğimi hem cinslerime göre daha kolay kabul ettiler.daha çok kız arkadaşlarım vardı’ah,kadınlar ilk hayatımda varolduklarından bu yana aklımı başımdan aldılar.en kolay onlara teslim oldum.ve dürbünümü dayayıp kadının diz kapakları arasınabütün imparatorlukların yıkıldığı yere bakıyorum.ben kadınlara ne çok gerçeğimi kaptırdım.doktor söylediklerine kestirme cevaplar verip uzunca süre iç hesaplaşması yapan hastasına daha yakın olmanın yollarını arıyordu.muhim bir soru sordu.’düşünceleriniz çalınacak kadar kıymetli midir?onları tekrar yapılandıramaz mıydınız?sizin söylenimizle geri çalamaz mıydınız onları?’g.yi öfkelendiren bir soru olmuşru bu.öfkesini örttü.’hatırlamıyorum.benim olan düşüncelerin niteliklerini hatırlamıyorum.’hiç unutamadığım şeyler var ama diye düşündü.en sevdiğim sayı altı mıydı sahiden?atatürkün pembe bir köşkü vardı ve kargaları kovalamıştı dayısıyla birlikte.ilkem küçüklerimi korumak büyüklerimi saymak mıydı?ilkeleri küçükleri korumak olmayan bir ailenin evladı olmuşken.canı acıyordu.onu yok eden herkesi yok etmek istedi.eşitliğin iki tarafını denklerse var olabilirdi.zarar verme isteği perçinlenmişti bu soruyla.elbetki önemliydi düşünceleri.onundu çünkü.izolasyon alanına girip onu kendilerine benzetmişlerdi..bu benzerlik ruhunu kirletiyordu.ruhunun akıtılması gereken tortuları vardı.sıcak bir duşu düşledi.’bakın sayın g,sanrısal bir yanılgı içindesizin.sizin düşüncelerinizi kimse çalmış olamaz.diğer insanların düşünceleriyle etkileşim içinde onları kendiniz semirtip geliştirdiniz,yeri geldi değiştirdiniz.hiç bir düşüncenin zorla kabulü mümkün değildir.’zorla değil ki.tekrarla becerdiler bu işi diye geçirdi aklından.kabul edecekti.’haklısınız’.’biraz telkinle bu işin üstesinden geleceğiz.beni dinleyin.bana kulak verin.’sözlüğünü aceleyle karıştırıp ‘telkin’ kelimesinin anlamına baktı.telkin:bir duyguyu,bir düşünceyi aşılama.doğru yerdeydi.’peki’ dedi.dinleyecekti.dinle-yerek iyileşecekti.
yorumlar
yazım yanlışlarım adına özür dilerim.aceleye geldi yine.
siz de mi çaldırdınız yahu?hani nerde düşünceleriniz?
Aklıma Nietzsche ağladığında geldi…Hatta bir sözle konuyu devam ettirelim Zerdüşt’ten.(Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?)Biçtiğiniz psikolog karakteri biraz zayıf kalmış, Aslında sizin ağzınızdan dökülse,; olaylar çalınan düşünceden çok yine zanlı olan size yönelir. Suçlanan diğer tekil ve çoğul şahıslar hikayeden çıkıp kahraman olma yolunda ilerler.Çalınan düşünce olayına gelirsek, zaten sanrılar olarak ifadelerinizde diğer insanları yargılanmaktan kurtarmışsınız.Benim çalınan düşüncelerimi sorarsanız şayet?Ölümü hızlandıracak olan seri katil bulma arayışımın son bulmasıdır.Bence insanların çaldığı tek şey duygudur. Düşünce olarak da bir insanı sizi unutmaya bırakarak cezalandırırsınız hepsi bu. Naçizane…
@devilor teşekkür ederim yorumun için.ama duygu düşünceden önce değil,sonra gelir zannımca..düşüncelerdir duygulara yön veren daha çok.bunun tersi olduğu durumlar-anlar da vardır elbet.şimdi içinden çıkamadım.
İçimde doktor ve hasta birbirine girdiğin de yetişirim kendime..
@devilorangel:yeri gelmişken söyleyeceğim,ırvın yalom bu kitabı şu tarafıyla sevmediğim bir kitaptır.bütün kitap boyunca nietzsche’nin baş ağrılarının sebebi olarak,onun düşünme yetisi gösterilmiş,bir bakıma dolaylı yollada olsa düşünmek kötüdür,zararlı sonuçları olabilir mesajı verilmiştir.bu sevemediğim bir çıkarsamadır…söylemek istediğim ayrı birşey;nietzsche,düşünceleri sapmasın diye beslenme alışkanlığına dahi dikkat eden bir kimsedir.hazımsızlık problemi çekerken düşüncelerinin asıllarından uzaklaşabileceği korkusuyla hareket eder.önce bedenini tanır..içerek yazan yazarlardan değildir…burdan da anlaşılabileceğimiz gibi düşünce herşeyden etkilenir.hemde herşeyden..
Bu konuda size katıltığımı söyleyemem çünkü Yalom baş ağrısından çok görme yetisinin kaybolmasına dikkat çekmek istemiştir. Sonunda da kişilerin hiç karşılaşmama ihtimalini savunmuştur. Sizde bilirsiniz ki biyografi üzerine kurgulanan bir düştür bu. Felsefik amaçtan çok doktor Breuer üzerinde yoğunlaşmış ve onun kendisini bulmasında ki amaçlara niçeyi aklamiştir. Freud’un öğrencilik yılları ve Dr Breuer psikanaliz değilde orta kulak ve denge çalışmalarına başka bir bakış açısı sunmuştur. Bence düşünmek ve düşündürü ifadeleri en başta dediğimiz gibi duygusal boşlukların doldurulması ile son bulmuştur. Zaten kitaptan aklımda kalanda kırbaçlı kadın resmi tabirleridir. Burada aslını inkarla örtsede meta fiziksel bir dönüşüm ve ataerkil düşüncelere fransız göndermeler vardır. Freud öğrencisi Junk’a aynı karakteri atmasada hipnoz ilk defa bu kitapta açığa çıkarak niçeyi gölgelemiştir. Narşizim ve dadaizmin babası olarak her ne kadar niçe gözüksede bu tartışma soğuk fizyon olayına dönebilir. Bazen keşke o zamanlarda yaşasaymışım diyorum. Hayırlı geceler efendim…
teşekür ederim yorum için.lakin epey öncesinde okumuştum bu kitabı,birdaha bir elime almam gerek sanırım neyin ne olduğuna bakmak için.fakat baş ağrısı değilde görme kaybı olması benim septik,düşüncemi hiç değilse bende çürütmedi.bir düşünürün,düşünceleri yüzünden acı çektiği fikri bence iyi değil.. osmanlı devletinin kurucusunun adını komik ve basit fıkralara malzeme yapmakta böyle bir yaklaşım..bilmem anlatabiliyor muyum?
Psikiyatri değil, psikologmuş doktorumuz… Korkulacak bişey yok yani… İlaç yok:)
ah birde ilaç var dimi.korktum ben şimdi.
sevgili proksima, sayende şimdi bu yazıyı tekrar okudum..düzensizce yazılmış ve aceleye gelmiş bir tarafı olduğu belli..tüm söylemek istediklerimi bir çırpıda söyleme istediğime engel olamamışım..bir genç tanımıştım birkaç vakit evvel, yirmisinde ya var ya yok..çok sessiz bir çoçuk idi..yüzyüze geldiğimizde asla konuşamazdı..msn de kendisini anlatırken biraz daha rahattı..ondan gittiği ilk marketteki bayana bugün çok şık gözüktüğünü söylemesini istedim..kızarıyordu bunu duyunca..ben uzun uzun konuşurdum, o sessizce dinlerdi..onu konuşmaya zorlamadığım için yanımda rahat olduğunu söylerdi..zaman zaman ufakta olsa açıyordu kendini..’insanlara ne söyleyebilirim ki ben, bilmiyorum, herkes çok gereksiz şeylerden bahsediyor derdi..ben ne diyeceğimi bulamıyorum’ derdi.bu yazıyı yazmamdaki sebep odur..sayın g ve sayın k, nedenini bilmedikleri bir savunma içindeler hayatla..:(teşekkür ederim.