bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Geceyi izlerken..

pillibebekkuyuda | 19 August 2010 09:12

Gece, karanlık..
Onları perdenin arkasından izliyorum..Yalnızım.
Bahçe sınırlarının başladığı yerde birşeyler (drag)çekiyorlar..Tam olarak göremiyorum, of çekiyorum.
Daha iyi görebilmek için evin kamerasını açma düğmesine dokunuyorum sessizce..İçlerinde gibiyim, sürekli konuşuyorlar, pis kelimelerle, görüntü yok ama.. Kapşonlu birşey giyip gizlice otursam yanlarına, ”bu kim” diye sormazlar bile..Ne macera olur, ama nerede bende o yürek..Yüreksizliğimi bile bile, bu kurduğum anlık hayal gülmeme sebep oluyor..Sesimi duymasınlar diye burnumu sıkıyorum..

Biri bahçe kapısı zorladı gibi geliyor..
Anında değişiyor, ciddileşiyorum..
Hatta korkuyorum.Polisi arıyorum, evime çok yakın bir yerde birilerinin aşırı gürültü yaptığını söylüyorum..5 dakika sonra derinden motorsiklet sesleri duyuyorum, 2 metre boyunda dev polisleri görüyorum..Bir hareketlenme oluyor. Bazılarını kıskıvrak yakalıyorlar, dehşetle izliyorum, film gibi..İyi bir iş yaptığımı düşünüyorum, kıs kıs gülüyorum yine..

Kör Tutmadı…

alfixdeniz | 18 August 2010 20:07

Beyaz bastonuyla merdivenleri ağır ağır indi adam, bir eliyle de korkuluklara tutunuyordu. Herzamanki oturduğu ağacın gölgesini bulmakta zorlanmadı. Boş gözlerle bir yerlere bakıyor, ama göremiyor…

Sadece, kuş sesleri sokakta oynayan çocuk seslerine karışıyordu. Ama adam bunları hayalinde canladrabildi, derin bir nefes aldı. Otuz beş – kırk yaşlarında, oldukça da yakışıklıydı. geniş omuzları, kuvvetli kasları yaşlı annesinin özenle temizleyip ütüleyerek giydirdiği kısa kollu gömleği ile daha bir canlı görünüyordu. Saçları özenle taranmış bakımlıydı.

Alacakaranlık serisi

arke9 | 18 August 2010 18:02

Alacakaranlık serisi Alacakaranlık‘ın kitap serisini herkes bilir. Şu dönemlerde özellikle gençler arasında çok popüler. Kitaplar 37 dile çevrildi , 100 milyondan fazla sattı . Kitabın yazarı Time Dergisinin ” Dünyanın En Etkili 100 Kişisi ” listesinde 2008 yılında 49. sıradaydı .Peki gerçekten bunları hak etti mi ?

2005 yılında yazılan bu kitap popülerliğini kesinlikle filme borçlu . Edebi olarak pek bir değerinin olduğunu düşünmüyorum ve eminim Amerika her hafta bu seviyede bir kitap basılıyordur . Sadece biraz sürükleyici olması dışında bir özelliği yok . İnsanlar filminde sonra merak etmiş ve kitabı okumuş kitap büyük bir pazarlama başarısıdır. Kitabı tabiyki ben de okudum ama sürü psikolosinden . Sefiller‘i , Suç ve Ceza ‘ yı okumamış insanlar bu kitap hakkında akıl verebiliyor . İnsanlarımız Kayıp Gül‘ü bilmiyor ama Alacakaranlık’ın 4 kitabını da okumuş oluyor. Yazr 15 yazarlık ajansına mektup göndermiş . 5’i cevap vermemiş , 9’u reddetmiş ve bir tanesi (Writers House) cevap vermiş tamam ben anlamıyorum da 14 ajans da mı anlamıyor ? Zaten kitabın asıl ününü filmden sonra kazanması da beni destekler.

Aklıma bir fikir geldiiiii…

| 18 August 2010 16:38

Aklıma bir fikir geldi.
Her gün motosikletle köyün dışına çıkıp latife teyzeden sarı yumurtalar alıyorum ya artık bizmde bir kümesimiz neden olmasın?
Düşüncem kabul gördü. Tavuktan iyi anlarım, dedi aşkım:)
Latife teyzecik teşekkürlerimle bize 4 tane tavuk satttı.
Kümes nasıl yapılacak derken, deha aşkımın aklına bahçedeki boş köpek kulubesi geldi. Hyvanları oraya tıktık.. O da ne tavuklarımız içerde yırtınıyolar. Alışırlar alışırlar yerlerini yadırgadılar ondan diye düşündük.. Gece uyku yok tavuklar uyumaz mı ya? Bizi de belki de komşuları da uyutmadılar.
Sabah kalktığımızda bi de ne görelim; Tvuklar kulübeyi devirmişler kulübe başaşağı duruyo. Kapıları kapalı olduğu için hala debeleniyo yavrucuklar ya…
Neyse kapıyı açtık, bunlar ok gibi fırlayıp üzerimize atlamazlarmı..
İnanmıyorum ya ben eve kaçtım, sevgilim hayvanlarla boğaz boğaza:)
Neyse tavuklarımız sakinleştiler biraz biraz, benim akıllım ” lan bunlar neye yumurtlamamışlar” demezmi.
koptum orda:)
Latife teyzeye anlattım hadiseyi kadın” yavrım küçücük köpek damıda tavukmu beslenir, tel örgülü bi minik bahçe işinizi görür” dedi..
Şimdi tel örgüleri var. arada bahçeye salıyoruz. Bu seferde yan komşuya kaçmazlarmı:). Onlarında kurtları var hayvan asabileşiyo tabi havhav da havhavv. offf ya …
Deha aşkımın aklına gelen en parlak fikir ne biliyomusunuz. Hayvanların bacak kısımlarına uzun ipler bağlayıp öyle salacak bahçeye. Onu da denedik bu seferde ipler birbirine dolanıyo ayıkla pirincin taşını. Bağları çözünceye kadar her tarafımızı paralıyo tavuklarımız…
Pes ettik sonunda tavuklarımızı latife teyzeye iade ettik…
“Madem köylüyüz artık hayvansız olmaz” dedi benim parlak zekam!
Eee napalım ki. dedim.
Keçi dedi keçi besleyelim. Keçiler uysal olurmuş. sütü de en sağlıklı sütmüş. peynir falanda yaparmışız.
Hatta kurban bayramında kesip afiyetle de yermişiz ( çok keser ya:)
Latife teyzenin keçileri de var, bakalım konuşmaya karar verdik…

Alşimi Üzerine

turritopsis | 18 August 2010 14:24

Alşimi (simya) kavramı, günümüz literatüründe çelişkili değerlendirmelere tabi tutulmakta. Bunun başlıca nedeni, bu kavramın doğasıyla açıklanabilmektedir. Ancak tüm bu çelişkili değerlendirmelere rağmen, alşimi yüzyıllar boyunca var olmaya devam etmiştir. Günümüzde bile simya ile uğraşanların sayısı çoğalmaktadır.
Simyacılarla ilgili birçok efsanenin yanı sıra, nedense çoğu zaman gizlenen tarihi gerçekler de mevcuttur.
Flamel’in Beklenmedik Zenginliği
Kitap çoğaltıcısı Nikola Flamel’in (… – 1419) hikayesi, yapay altın elde etme sırrı ile doğrudan alakalıdır. Nikola uzun yıllar boyunca elinde bulunan Eski bir Yahudi manuskriptini çözmeye çalışır, ancak kitabı gizler, sadece sembolleri ayrı yazıp yanında taşır. Tüm Yahudilerin Fransa’dan kovulmalarından ötürü, Nikola, Yahudi bir bilim adamı bulmak için İspanya’ya gitmek zorunda kalır. Ancak iki sene sonra Yahudi sembollerini çözebilecek adamı bulur. Kitabı duyan bilim adamı Maestro Canches tüm işlerini bırakıp, Flamel ile uzun bir yolculuğa çıkar. Yolculuk sonucunda bilim adamı tüm sembollerin asıl anlamını açıklar. Yalnız kısa bir zaman içerisinde yaşlı bilim adamı, uğruna yola koyulduğu kutsal kitabı görmeden hastalanarak ölür. Kazandığı bilgilere dayanarak Flamel, 17, Ocak, 1382 tarihinde civadan gümüş, birkaç ay sonra da saf altın elde eder.

Tavuk Suyu Çorbası ve Kokoreç Aşkına…

firatocal | 18 August 2010 14:12

Allah rahmet eylesin sevgili babam İsmail Yaşar Öçal olmasaydı , bu dünyaya gelemeyecek , onun bana damak tadı olarak miras bıraktığı tavuk suyu çorbasını ve kokoreçi her gördüğümde önünde saygıyla eğilecek kadar benimseyemeyecektim…

Her yönüyle muhteşem bir hayatı ve akla hayale gelmeyecek bir zenginlikte zevkleri ve tutkuları olan bir insan olmasının ötesinde , sevgili babam tam anlamıyla bir yemek tutkunuydu…

en tok halinizle bile karşısına otursanız , yemeği yerkenki manzarası ve yediği yemeği ballandıra ballandıra anlatışı ile iştahınızı öyle bir kabartır , yeme isteğinizi öyle bir kamçılardı ki , doymayı hiç istemeden çatlayasıya kadar herşeyi yemek isteyebilirdiniz…

Olgun ama Taze…

firatocal | 18 August 2010 11:32

38 yaşın baba olmak için hep çok geç bir yaş olduğunu düşünürdüm… Son dönemde gördüğüm 60 lık 70 lik olgun baba örneklerinden sonra fikrim tamamen değişti…

eskiden ara sıra magazin dergilerinde 35 inden sonra baba olmuş ünlülere rastlıyordum… hatta dedelik vasfına layık kişilerin de taze babalar gibi çalım sata sata gezdiklerini okuyor , ” bu işte bir bit yeniği var , tüp bebek , sunni döllenme ” , diye düşünüp pek de önemsemiyordum…

şimdilerde ise olgun baba olma fikrine tamamen alışmış durum dayım … benim de 38 yaşında babalık duygusunu tatmış olmam , sıradan , halktan kişilerin de çok rahat olgun moruklamış babalar olabile ceğini öncelikle kendime ispat etti…

Flamingoları kovan maymunlar..

| 18 August 2010 10:18

Bizim köyün avcıları da varmış.
Öğrendiğime göre, avcıların da tavcıları olurmuş..
Üstelik ava gittiklerinde kendilerini seferi zannedip oruç bozarlarmış!
Bu adamlar ne avlarlar?
Ne avlasınlar, envai çeşit kuşun olduğu yerde.. Tabiki kuş.
Yukarıda ” Tavcıları da varmış ” dedim ya meğer bu tavcılar, adamları gaza getirip üç beş yolluk için bu işi yaparlarmış..
Muhtara sordum,”Bu ne iş dayı, buralar sahipsiz midir? elin gavuruna toprakları sattık. İyi de adama Zambiya da bile böyle özgürlük vermezler yazık değil mi?”

“Sorma beyim, tur operatörleri bunları topluyo ormana götürüyo, jandarmaya haber veriyoz, onlar misafir deyu bişey yapmıyolar”

Kedi uykuları öksüz

kahramancayirli | 18 August 2010 09:26

Ağustos, kirli bir ay sahiden de. Yoğun, ağır, ezici, bir an önce atlatılması gereken. Sıcak. Ağustos yine bir şair aldı yanına. Memleketi Bursa ile, kedileriyle özdeş şair Metin Güven, 15 Ağustos akşamı gitti. En çok kedi uykuları öksüz şimdi.

1947 doğumlu Güven, 2006 yılından beri yılda sekiz kez Onaltıkırkbeş isimli dergiyi yayımlıyordu. Güven, “şiir, çığlık, yaşam kandili” olarak tanımladığı bu dergide çeşitli şairlerin şiirlerinin yanı sıra şiir üzerine değiniler, röportajlar, eleştiri yazılarına yer veriyordu. Onaltıkırkbeş, benim gibi birçok genç şair adayına okul olmuştur, zamanın daha da sararttığı dergi sayfaları kitaplığımda uçuşuyor şimdi.