Alşimi (simya) kavramı, günümüz literatüründe çelişkili değerlendirmelere tabi tutulmakta. Bunun başlıca nedeni, bu kavramın doğasıyla açıklanabilmektedir. Ancak tüm bu çelişkili değerlendirmelere rağmen, alşimi yüzyıllar boyunca var olmaya devam etmiştir. Günümüzde bile simya ile uğraşanların sayısı çoğalmaktadır.Simyacılarla ilgili birçok efsanenin yanı sıra, nedense çoğu zaman gizlenen tarihi gerçekler de mevcuttur.Flamel’in Beklenmedik Zenginliği
Kitap çoğaltıcısı Nikola Flamel’in (… – 1419) hikayesi, yapay altın elde etme sırrı ile doğrudan alakalıdır. Nikola uzun yıllar boyunca elinde bulunan Eski bir Yahudi manuskriptini çözmeye çalışır, ancak kitabı gizler, sadece sembolleri ayrı yazıp yanında taşır. Tüm Yahudilerin Fransa’dan kovulmalarından ötürü, Nikola, Yahudi bir bilim adamı bulmak için İspanya’ya gitmek zorunda kalır. Ancak iki sene sonra Yahudi sembollerini çözebilecek adamı bulur. Kitabı duyan bilim adamı Maestro Canches tüm işlerini bırakıp, Flamel ile uzun bir yolculuğa çıkar. Yolculuk sonucunda bilim adamı tüm sembollerin asıl anlamını açıklar. Yalnız kısa bir zaman içerisinde yaşlı bilim adamı, uğruna yola koyulduğu kutsal kitabı görmeden hastalanarak ölür. Kazandığı bilgilere dayanarak Flamel, 17, Ocak, 1382 tarihinde civadan gümüş, birkaç ay sonra da saf altın elde eder.

Daha önce hiç kimse tarafından anılmayan kitap çoğaltıcısı Flamel kısa bir zamanda Fransa’nın en zengin insanlarından birine dönüşür. Ülke içinde 8 kilise, 14 hastane ve yetimhane yaptırır. Birçok bağışta bulunur. Hatta XVIII. yüzyılda bile Paris’in sokaklarında fakirlere Flamel’in bıraktığı mirastan para dağıtılır. Fransa’nın kralı Karl V durumdan şüphelenir ve bir soruşturma başlatır. Ancak Flamel öyle bir savunma oluşturur ki, bir daha onu rahatsız etmeye kimse cesaret edemez. Tüm zenginliğini fakirlere miras bırakır.Simyagerle KarşılaşmaXVI. yüzyılın ünlü bilim adamlarından Prof. Johann Wolfgang von Dienheim, Roma’dan Almanya’ya giderken bir simyacı Aleksandr Seton ile karşılaşır. Yolculuk birkaç hafta sürer ve her ikisi ortamdan memnun kalırlar. Profesör, karşındakinin kim olduğunu bilmeden sürekli simyayı ve simyacıları kınar, simyayı da yalan bir bilim dalı olarak betimler. Seton tartışmaya girmez, ancak Bazel’e ulaştıklarında, profesörü, özel kendisi için yapacağı deneylere katılmaya ikna eder. Seton hiçbir şeye dokunmadan uzaktan profesöre ve yardımcısına emirler verir. Yapılan karmaşık deneyler sonucunda, deneyin yapıldığı kabın nerdeyse tamamının altınla dolu olduğu görülür.Altın Darağacı
Simyacılar, yıllarını, hayatları ve özgürlükleri pahasına laboratuvarlarında çalışarak geçirmişler. Tarihte hem gerçekten altın elde edenlere, hem de sahtekarlık ve yalanla tanınanlara rastlanmıştır. Simyacılık Katolik kilisesi tarafından kınanmış, İngiltere ve Fransa’da yasaklanmıştır. Sahtekârlıktan yakalanan simyacılar altın darağacına asılmış.

Eğer birisinin gerçekten de felsefe taşını elde edebileğini düşünürlerse, hapse atmışlar.Simyagerliği seçenler asla bu mesleklerinden vazgeçmemişler. 1604 yılında Saksonya seçici prensi Christian II Kurfürst, Seton’dan felsefe taşının sırrını öğrenmeye çalışmış, ancak Seton, yapılan işkenceler sonucunda sırrını açmadan ölmüş.Maddelerin Dönüşüm Sırrı
XV. yüzyılda Leonardo Da Vinci şöyle demiş: “Altının damarlarına baktığında, o damar uçlarının yavaş yavaş büyüdüklerini ve dokundukları her şeyi altına çevirdiklerini görürsün.”Nikola Tesla ve Tomas Edison’un da laboratuvarlarına çekilerek gizli deneyler yaptıkları bellidir. Bazı kaynaklara göre, onlar yeni cihaz ve araçlarla metalleri altına dönüştürme üzerinde çalışmışlar.Kimya profesörü ve ünlü keşifçi Stephen H. Emmens, gümüşü, argentaurum olarak adlandırdığı bir metale dönüştürmüştür. Bu metal ABD’de altın fiyatından değerlendirilmiştir. 1900 yılında Paris’teki Dünya fuarında toplu deney yapmaya razı olan Emmens, birden ortadan kaybolmuştur. Fransız biyologu Corentin Louis Kervran, hidroponik yöntemi ile yetiştirilen bitkilerde birkaç hafta sonra kalsiyum oranının 4-7 kez arttığını gözlemlemiştir. 20 sene süren deneylerin sonucunda Kervran, “Kabul etmeliyiz ki, bitkiler, bünyelerinde simyanın eski sırrını barındırmaktalar, oysa ki, durmadan element dönüşüm sürecini gerçekleştirmekteler”, demiştir. Sonradan simyanın sırrını hayvanların da bildiğini ortaya koymuştur, örneğin, bir civciv bile ihtiyacı olan kalsiyumu nerden elde edebileceğini bilirmiş. Madem element dönüşümü bitkilerde, hayvanlarda ve Dünya’mızın iç katmanlarında gerçekleşiyor, neden buna benzer bir süreç laboratuvar şartlarında da gerçekleşemezsin ki?!

Simyacı Artefius, XII. yüzyılda yazdığı denemede, okuyucuya şöyle seslenmiştir: “Düşünüyor musun ki, sen, zavallı adam, yazılanlar, olduğu gibi anlaşılmalı, sırların en büyüleyicisi sana öylesine aktarılacak…”.Simyacıların eserleri, öyle bir astrolojik sembol, kod ve simge sistemi ile yazılmış ki, büyük bir bilgi birikimine sahip olanlar bile, yazılanları çözememiştir. Günümüzde de kaybolan, unutulan ve kodları çözülemeyen simya kaynak araştırmaları devam etmektedir.Not: yazı paylaşım adına hazırlanmış olup, akademik bir araştırma niteliğini taşımamaktadır.