bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

çocukluğumun oyunları ne güzeldiler, ya şimdi!!!

hoodly | 10 December 2007 00:20

yağ satarım bal satarım kim bilir kaçımız oynadı bu oyunu zamanında belkide bir vazgeçilmezdi bizler için bazı günler. şimdi yok artık bu oyunu oynayan çocuklar,yok artık o güzelliği yaşayanlar. nasıldı o sihirli mısralar…

yağ satarım bal satarım
yağ satarım bal satarım

yağ satarım bal satarım
ustam ölmüş ben satarım
ustamın kürkü sarıdır
satsam on beş liradır
zambak zumbak dön arkana iyi bak

Kangurular küresel ısınmaya karşı

anon10500 | 09 December 2007 19:17

Blim adamları, inek, koyun gibi hayvanlara bir takım modifikasyonlar eklemeye çalışıyorlarmış. Bunu yapmalarına sebep şu: Kangurular osururken midelerinde bulunan bir çeşit bakterinin sayesinde metan gazını çıkarmıyorlar, eğer bu bakteriyi diğer hayvanlara geçirebilinirse diğer hayvanların gazlarında da değişiklik gözlemek mümkün. Bu olay bazı ülkelerde fayda gösterebilirmiş.
Bunun yanında bakterinin sindirime kolaylık sağladığı da saptanmış.

Kanguru
Kanguru

Kimisi de işi geyiğe vurmaktan kendini alıkoyamamış, bu durumun en çok çit yapanlara yarayacağını çünkü ineklerin kanguru ya da Hulk gibi sıçrayıp kaçabileceğini iddia ediyorlar.

Bastırılan benliğimiz, bastırılan Biz!

d e g g i a l | 09 December 2007 18:50

Sade
Sade

“Beni bedensel, günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mahkûm ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz ama yanıldınız, beynimi coşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız.” demişti Sade 1784’te Bastille’deyken…

Herkes tarafından sadizmin kökenlerinin Marquis de Sade’a dayandığı bilinmektedir, yaşadığı uçlardaki sapkınlıklarla dolu hayatından dolayı hapse tıkılmak belki de onun için bir ölüm olacaktı, bu yüzden de yazarak günlerini geçirmek istedi. Sodom’un 120 Günü onun en önemli eseridir. Şahsen kitabını okuma fırsatım olmasa da filmini izledim. (Salò o le 120 giornate di Sodoma)

Ben de okuyan ya da izleyen herkes gibi dehşet içerisinde kaldım, ben sadizm ve mazoşizmin herkesin içinde az ya da çok varolduğuna inanan biriyim fakat en uçlara varan görüntülerden rahatsız olmamak mümkün değil, yani aslında filmden burada ayrıntılı bahsetmek isterdim ama inanın anlatılacak gibi değil fırsatınız olursa ve midenizin kaldıracağına inanıyorsanız izlemenizi öneririm.Çivi yedirmek, dışkı yedirmek,canlı canlı kafa derisi yüzmek, köleleri zorla cinsel ilişkiye girmek durumunda bırakmak, tecavüz, idrar içme vs vs vs.

Salo
Salo

Bu filmin yönetmeni pier Paolo Pasolini‘nin sonu da dönemin faşistleri tarafından cinayete kurban götürülmek olmuştur. Film;
1. anti-inferno
2. the circle of manias
3. the circle of shit
4. the circle of blood gibi 4 bölümden meydana geliyor eşcinsellik, ensest, fetişizm gibi türlü cinsel sapkınlığa yer veren film sonunda eğer varsa sizi vicdan azabınızla bırakıyor, bu açıdan bence sinemanın en rahatsız edici kültüdür.
Sadizm ve mazoşizm çoğu zaman fetişizmle
birlikte görülmekte,bu sapmaların cinsel bir tutum olarak benimsenmesi özellikle de Türk toplumunda yadırganmaktadır. Yani elbette sokaklarda elinde kırbaçlı kadınlar ya da erkekler göremezsiniz bunlar kişilere özel durumlar olduğu gibi aynı zamanda bastırılan hisleri de barındırıyor, istatistikler giderek artan oranlarda cinsel sapkınlık eğilimlerine raslandığını söylese de etrafınızda pek göremiyorsunuz çünkü yadırganıyor. Bu tür sapmaların hep eğlenceli oyunlar haline getirildiği söyleniyor, peki nedir toplumu bu denli korkutan ? Tanrı Sodom şehrini günahlarından ve sapkınlıklarından dolayı tarihten silmemiş miydi? Aşırıya kaçmayan her şey güzeldir(!).

Beni Tanımayan Sevgilime Mektup 2

huaryu | 09 December 2007 18:43

Sevgilim. Bugün seni gördüm yine. Bu sefer esmerdin yine. Makyajlıydın inadına. Oysa hiç sevmediğimi bilirdin bu makyajları. Yani anlamam ki insan niye hiç pürüzsüz bir yüze sahip olmak ister ki. Yüzdeki tüm hatların sıfırlanmasıdır makyaj. Üç boyutlu yüzünün kağıt üzerine düşmüş hali gibidir makyaj. Oysa ben senin yüzündeki çillerine kadar tüm lekeleriyle sevdim. Tüm çıkıntılarıyla yüzünün. Tüm girintileriyle.Sana bu satırları yazarken arka plandan lübe çalıyor. Davay şarkısı. Ne diyor kimbilir bu şarkısında lübe. Yabancı şarkıları bundan seviyorum sevgilim. Çünkü onlardan bir şey anlamıyorum. Anlamadığım bir şeye de konsantre olmuyor/olamıyor. İster istemez seni tüm benliğimle düşünüyorum.Düşünüyor düşünüyor ve yine düşünüyorum. Sana hiç kavuşamamış olmak veya kavuşamıyacak olmayı düşünüyorum. kavuşma düşüncesi, özlemenin sihrini bozmasından korkmuyorum. Zira zaten bozacak biliyorum. Lakin kavuşamıyacağımızı da bildiğim için endişe etmiyorum. Kavuşamıyacaz sana sevgilim. Aşkın; meşe ağacının koru gibi düşecek yüreğime. Dumanları gözlerimden süzülerek uzaklaşacak semada. Apaçiler mana arıyacak yangınımda. Yüreksizler bu yanık kokusu da nereden geliyor diyecek. Nasipsizler gülecek. Köpekler uluyacak. Bir sabah ezan okunanda tüm izler kapanacak.
Sevgili. Bugün gördüğümde mavi bir bluz vardı üzerinde. Çok güzel duruyordu. Bir pantolon sonra. Ellerin pantalonunun arka cebindeydi ve sağa sola yalpalayarak başını eğmiş bakınıyordun. Bir erkek bir kadını tüm varlığıyla sever. Tüm ayrıntısına aşık olur ve tüm ayrıntısını keşfetmek ister. Tüm ayrıntında tattım tek tek arzulu aşkı. Her ayrıntıydı beni senin sihrinle büyüleyen. Simurg muydun, anka mı? Lakin peşinden ne kadar gidileceğini kestiremediğim için serçe yüreğim vazgeçmişti sana kavuşma fikrinden.
İşte sevgili yine yazdım bu mektubu sana. Gecenin hangi yarısında olduğunu kestiremiyorum artık. Tıpkı baygınlık öncesi gibi, bakış ekranınım kenarları kararıyor yavaş yavaş. Sarılacak sağlam bir direk arıyorum fellik fellik. Aşkın tutmuyor ellerimden. Tüm şiirlerin yalanları dökülüyor önüme. Tüm şairlerin tek ayak üstünde durduklarını hissediyorum. Bunun hesabını verecek kalemi elindekinler. Ben aşkta tattım acıyı, acı henüz hiçbir mana katmadı bana…