bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

30 Ağustos mu? Geçin Bunları Okuyunca Ne Demek İstediğimi Daha İiyi Anlayacaksınız…

anzaar | 09 September 2010 13:35

Öncelikle şunun yalnış anlaşılmasını istemiyorum.Ben vatanımı en az sizin kadar seviyorum ve onun için birşeyler yapmaya çalışıyorum fakat bu gün onurum kırıldı diyebilirm.
geçit törenindeyken küçük bir kızın bir cümlesi beni mahfetti.”Baba Bizim Askeriyemiz Dünyada Bir Tane değil mi ?”
Çok Basit bir cümle giri görünüyor olabilir.Size samimi bir soru olarak soruyorum 30 Ağustos nereden hangi olayın üzerine bu bayram verilmiş şuan bilenininiz varmı ? bir çocugunuzun bilmedigini biliyorum.Aslına Bakarsanız utanarak söylüyorumki bende bilmiyordum.Zafer bayramı zafer bayramıda neyin zaferi .Buda ülke tarihimize bukadar degersiz baktıgımız gerçegini ortaya çıkartmaktadır.Oysaki sorsalar aslanız,kaplanız,yırtarız parçalarız ama bir kızın 5 farklı telefon numarasını aklımızda tutabilirken 3-4 tane bayramımızın hikayesini aklımızda tutamıyoruz.aslında ne aslınız nede kaplan sadece kediyiz.aynı familyadan oldugumuzdan kendimizi aslan kaplan sanıyoruz.
Her neyse Kızın Sözüne dönelim kıza babası evet türkiye 1 tane bir ülke kızım dedi.geçen tanklar amerikan ingiliz tankları,geçen askerlerin silahları aynı şekilde sadece içindeki et parçası bizim evladımız.Dumlupınarda kazanılan zaferde acaba askerin elinde ne tür bir silah vardı diyeceksiniz.evet o an onlardada amerikanın ingiltere vs avrupanın silahları vardı.fakat o gün işgaldeydi türkiye ve 90 yılın sonunda hala aynı silahlar.
biz okadarmı aptalız ki 90 yıldan beri allahın cezası 1 tankı topu tüfegi üretemiyoruz.

gene de uzanır semaya öperim kara gözlerini..

kharis | 09 September 2010 12:43

güneşin doğuşuyla gömdüm seni,

bilmem kaçıncı bu sefer,

sen de 10 ben diyim 25,

evet evet 25 oldu bugün,

papatyalara küseli de 25 oldu.

hep sevmiyor sevmiyorsun,

kharis’im bu doğru,

ama Hephaistos’ımı unutmadım

vurdu, ve gitti…

beyazını bile göremez oldum,

aldığın beyaz güller ah..

beyaz saçların,

ellerimi doladığım..

kokun geliyor burnuma..

çilek kokusu..

gül kokusu..

kokladığım kokuların en pamuğu belki..

ANADAN,BABADAN,YARDAN AYRI

pillihafif | 09 September 2010 12:09

Yarın bayram. Sadece yatacağız ve kalkacağız. Bitti işte bu kadar. Arefe günü öğlen saatlerinde başlardık banyo yapmaya. İlk önce en küçük kardeş yıkanırdı. Saçlar büyük bir özenle taranır,kremler sürünürdü ellere pamuk gibi olsunlar diye. Banyo faslı bittikten sonra annem yaprak sarması yapmaya koyulur,bizde etrafında çember oluştururduk. Akşam olunca babam ellerinde poşetlerle gelir,ellerine koşardık hem yardım hem içinde ne olduğunu öğrenme maksatlı,merak ağır basardı…
Akşam yemeği bittikten sonra saatler hiç geçmezdi. Offf hemen bayram gelseydi…Annem tatlı şerbetiyle uğraşırken,erkenden yatağa girerdik,erkenden sabah olsun diye. Öncesinde bayramlıklar başucuna konurdu ama ütüsü bozulmayacak şekilde,yanıbaşında gıcır gıcır ayakkabılar…
Bayram sabahı günün ilk ışığıyla uyanırdık bizde. İlkin annem uyanırdı,babamı bayram namazı için uyandırırdı. Babam gelince kahvaltı çoktan hazırdı,bizde öyle… El öpmeler ve tabiki bayramın en cezbedici yanı harçlıklar. Sonra dökülürdük köy yollarına uzun kuyruklar şeklinde. Köyde bayram bambaşkaydı. Son güne kadar gezer eğlenirdi çocuklar. Ev gezmeleri büyüklerle birlikte,tatlılar,muhabbetler ve pekiştirilen dostluklar….Zaman acı geçti. O köyler çoktan boşaltıldı. Bizler büyüdük. Köy muhtarımız yok ki artık şekeri ilk o dağıtsın. Bakkal Rüstem efendi ağır bir hastalıktan yıllar önce hayatını kaybetti. Büyük şehirlerde bayramı karşılar olduk. Anadan,babadan,yardan ayrı…

HİSS-İ VUK’U

il mare | 08 September 2010 16:31

‘Beni bu güzel havalar mahvetti’

Biliyordum, hislerin bazen sadece hislerden ibaret olmadığını biliyordum.Dün sabaha karşı uyuyakaldığım o koltuktan kalktıktan sonra kendimi bulmuşluk hissinin gelip geçici sersem bir histen ibaret olmadığını biliyordum. Açık kalmış olan Habertürk’teki evet -hayır tartışmalarına,daha gözlerimi açar açmaz hemen adapte oluşumdan,bunu kendi kendime farkettikten sonraki bilincimin munzur tebessümünden anlamıştım, elimi yüzümü yıkamak üzere banyoya doğru ilerlerken ayaklarımın vücudumu sola çekişine karşı kurduğum dengeden, hemen sonra kendime gelişimden ve izlemeye doyamadığım cami ışıklarına bu sefer çok kısa ama her zamankinden daha uzun bakabilişimden farketmiştim bazı hislerin aslında sadece hislerden ibaret olmadığını…

Oldukça geriye gitmiş olsam gerek.Kendi kendime yettiğim bir zamana.Güneşin yılda sadece bir kere böyle parlayabilip ağaçların yılda sadece bir kez böyle konuşlanıp kokabildiği,dışarısının sesinin yılda sadece bir kez böyle herşeyle ahenkle bütünleşip duyulabildiği zamanı ellerimle sıkı sıkı yakalayabilmiş olsam gerek. Evimin bu kokusu başka hangi zamandan gelebilir ki? Herkesdeki bu haller tavırlar başka ne zamana ait olabilir,ben başka ne zaman bu odada böyle durup böyle hissedebilirim? Avuçlarımda bir zaman var,sıkıca tutuyorum,gözükmüyor zaman, hissediyorum, ama hissetmek de yetmiyor,yaşıyorum. Hisler her zaman hislerden ibaret değilllerdir çünkü.

Orta 1. sınıfa gidiyorum, annemin hasta bir annesi yok,her eve gelişimde evde,kapıyı açan o.Kardeşim çok küçük daha,farkında değilim ama.Kardeş o sadece,küçük bir kardeş değil.O da gelir birazdan okuldan,annem ve ben varız şimdilik evde.Sessiz ev,çok sessiz,çalışan bir tv yok,toz alıyor annem şimdi,birazdan yemek hazırlar bana,bir iki tabak sesi anaçlık katar adı ben olan sessizliğe.
Odam küçük olan.Büyük,küçük olan kardeşte.dağınık hep,yararlanamıyor büyüklüğünden,hem nesine gerek onun koca oda.Ama isyanlarımdan çok uzağım şimdi,küçük ve sevimli odama tapıyorum çünkü dibine dek güneşe boyalı duvarları, yüzeyleri ,yan yüzeyleri ,çevresi, alanı.Odaya baktığın vakit gördüğün şey güneş.Dışını hiç yakmıyor ama içini öylesine ısıtıyor ki…Dünyanın böyle bir odası olmalı.
Dört beş saniye camın önünde seyre daldıktan sonra hapşırıyorum arka arkaya üç kez, annemin sesi duyuluyor mutfaktan: ‘Çok yaşa kızım!’.

Sen de gör anne! Sen de! Karşı apartmanın bahçesi dört ördekle dolu,büyümüşler nasıl da, birbirlerini kovalıyorlar güneşin altında,mutlular ördekler,mutluyum.

kürt Kardeşlerimiz Kandırılıyor

anzaar | 08 September 2010 16:29

Kürtler Kardeşlerimiz Kandırılıyor !
Dağda gezip pkk militanı yada sempatizanı insanlar bağımsızlık uğurunda savaştıklarını düşünüyorlar ama aslında sadece kukla olduklarını farkında değiller! İşte size israilin pkk yı nasıl kullandığını anlatan 1-2 sorunun cevabı
İsrail ne istiyor ?,

Üç Kaşığa Bir Elmas mı???

azturk | 08 September 2010 11:19

Bayanların vazgeçilmezidir takılar. Altından gümüşe, yakuttan zümrüde, zebercetten elmasa kadar bir çok çeşidi vardır takının. Bayanları ön planda sundukta baylarında onalrdan çok farkı olmasa gerek. Yüzükten kolyeye el bileklerinden belki pazulara takılan aksesuarlara kadar baylarında kullandığı bir çok takı türünün olduğu muhakkak. Bazen zenginliğin, ihtişamın sembolü bazen hanedanın, bir soyağacının sembolü belki bazende gizli bir hazinenin sembolüdür takılar. Ancak şu bir gerçek ki ilk kullanılmaya başlandığından bu zamana kadar hala popülaritesini sürdürmektedir.

internette en iyi para kazanma siteleri

muhittin98 | 08 September 2010 09:36

PAYPAL
PAYPAL

paypal
birçok ödemeyi almak için paypal gerekli
ilk olarak paypala üye oluyoruz ve para kazanmaya başlıyorur

HOTFİLE

hotfile’dan iyi kazançlar elde edebilirsiniz yüklediğiniz dosya 1000 kez indirildiğinde
hesabınıza rütbeniz ve dosya boyutuna göre
para kazanırsınız para sistemin alt limitine ulaştığında paypal hesabınıza yatacaktır

blog
blog işinden çok fazla gelir elde edebilirsiniz
bolunuza google advence ile reklam koydurarak
reklam geliri elde edebilirsiniz bunun için blog ziyaretçininizin çok fazla olması gerekir

Dönüm Noktası

azturk | 07 September 2010 16:19

Apartmanın kapısının kapattı. Beş on metre yürüdükten sonra arkasını döndü. Kaldığı daireye bir kez daha baktı. Gözlerini kıstı. Uykusuzluktan kızarmış ve mor halkalar çökmüş gözlerinin yandığını hissetti. Düşünceliydi. Aklında bin bir türlü düşünce vardı.“Birader çekilsene yolun ortasından. Ne duruyorsun direk gibi. Sabah vakti. Tövbe tövbe.”
Birden kendine geldi. Etrafına bakındı. Bir sürü insan sokakta yürüyordu. O’da bu kalabalığa karıştı.

Dün gece hiç uyumamıştı. Gözünü kırpmadığı gibi sabah kahvaltıda yapmamıştı. Bütün beynini zonklatan “Kazanmak istiyorsan acımayacaksın.” Sözü kulaklarında yankılanıyordu. Mesleğe ilk girdiğinde tecrübeli bir avukat arkadaşı söylemişti bu sözü. Değer verdiği, sözüne güvendiği arkadaşı aynı zamanda “Yoksa kaybeden sen olursun” diye eklemişti. Kazanmak ya da kaybetmek. Bu ikisinin ortasında da acımak ya da acımamak. Ve bütün bunların üstünde Türkiye’nin en iyi avukatlarından biri olmak ya da sıradan birisi olarak hayatını devam ettirmek.