Yarın bayram. Sadece yatacağız ve kalkacağız. Bitti işte bu kadar. Arefe günü öğlen saatlerinde başlardık banyo yapmaya. İlk önce en küçük kardeş yıkanırdı. Saçlar büyük bir özenle taranır,kremler sürünürdü ellere pamuk gibi olsunlar diye. Banyo faslı bittikten sonra annem yaprak sarması yapmaya koyulur,bizde etrafında çember oluştururduk. Akşam olunca babam ellerinde poşetlerle gelir,ellerine koşardık hem yardım hem içinde ne olduğunu öğrenme maksatlı,merak ağır basardı…Akşam yemeği bittikten sonra saatler hiç geçmezdi. Offf hemen bayram gelseydi…Annem tatlı şerbetiyle uğraşırken,erkenden yatağa girerdik,erkenden sabah olsun diye. Öncesinde bayramlıklar başucuna konurdu ama ütüsü bozulmayacak şekilde,yanıbaşında gıcır gıcır ayakkabılar…Bayram sabahı günün ilk ışığıyla uyanırdık bizde. İlkin annem uyanırdı,babamı bayram namazı için uyandırırdı. Babam gelince kahvaltı çoktan hazırdı,bizde öyle… El öpmeler ve tabiki bayramın en cezbedici yanı harçlıklar. Sonra dökülürdük köy yollarına uzun kuyruklar şeklinde. Köyde bayram bambaşkaydı. Son güne kadar gezer eğlenirdi çocuklar. Ev gezmeleri büyüklerle birlikte,tatlılar,muhabbetler ve pekiştirilen dostluklar….Zaman acı geçti. O köyler çoktan boşaltıldı. Bizler büyüdük. Köy muhtarımız yok ki artık şekeri ilk o dağıtsın. Bakkal Rüstem efendi ağır bir hastalıktan yıllar önce hayatını kaybetti. Büyük şehirlerde bayramı karşılar olduk. Anadan,babadan,yardan ayrı…