bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Uyu

linet | 16 September 2010 15:02

Olmuyor diyor yapamıyorum, tek istediğim huzur, tamam diyorum veremiyorum ne sana ne kendime huzur, bitsin diyorum ama içim bağırıyor bitmesin diye.. Neden böyle yapıyorsun sen böyle değildin, yapabiliriz diyor içim seviniyor ama belli etmiyorum demek ki yapamıyorum derken gerçekten istemiyor ayrılmayı o da bensiz yapamayacak biliyorum diyorum, ama hemen teslim olmak istemiyorum, başımı sağa sola sallıyorum ben böyleyim diyorum beni değiştirmeye çalışma, eğer yapamıyorum diyorsan seni daha fazla üzmek istemiyorum bitsin diyorum, daha derken salak gerizekalı diye kendime kızıyorum, ya tamam derse şimdi, tamam bitsin hadi eyvallah derse ne yapacaksın nasıl katlanacaksın onsuzluğa. Susuyor gözlerime bakıyor uzun uzun, ağlamak üzereyim, uzanıp sarılmak istiyorum, gururum engel oluyor daha çok uzaklaşıyorum. Salak diyorum sarılsana bana bitsin bu anlamsız tartışma, çek beni kendine öp dudaklarımdan, hırsla, aşkla öp beni koy noktayı işte..

HAYAT ÇAĞIRIYOR

mavilikler | 16 September 2010 12:41

Bırakmalısın artık O’nu! Bırak incinsin biraz… Canı acısın. Direnmeyi ancak böyle öğrenebilir çünkü.

Her zaman yanında olamazsın O’nun. Ne kadar uğraşsan da bir gün sen olmadan da var olmaktan alıkoyamazsın.

Bak O’na, mutlu mu şimdi? Güvenli bir yerde olması gülümsemesine yetiyor mu? Yaşıtlarının kahkahaları balkona kadar geliyor. Hayat koca bir şaka sanki. Onlar da durmadan gülüyorlar ona.
Kendisiyse aynı hayata çok başka bir yerden bakıyor. Bu balkonda otururken o kadar uzak ki her şey!

KASEDİ BAŞA ALINMIŞ DÜNYA

super hero | 16 September 2010 10:40

Ördek adamlar Dünya’yı çok eski çağlarda başarılı bir şekilde istila etmiş, sömürgeleştirmişti. Dünya, aslında ördek adamlar için çok uzak bir yerdi; ama gezegenimizin sahip olduğu maden yatakları bu kadar büyük mesafeleri göze aldıracak kadar değerliydi.

Ördek adamlar, gezegenimizdeki değerli madenlere hayatlarını sürdürmek için ihtiyaç duyuyordu. İşin aslı, bu madenlerin değerli sayılması, hatta madenden bile sayılması, o çağlarda yaşayan insanların yanlış anlamasından kaynaklanıyordu tamamen. Altın, elmas vs. gibi kendi yaşamlarını sürdürmeleri açısından hiçbir işlevi olmayan bu madenleri matah bir şey zannetmişler, ördek adamlar gezegenimizi terk ettikten on binlerce yıl sonra bile bunların peşinden koşmaya devam etmişlerdi.

Romantik

absynthe | 16 September 2010 09:27

<a href=… />

Etrafımdaki insanların- ben de dâhil olmak üzere- yalnızlaştıkça romantikleştiğini fark ettim. Aşktan uzaklaştıkça aşka olan inancımız daha da artıyor, fakat yarattığımız hayal dünyası bizi gerçek ilişkilerden her geçen gün daha da uzaklaştırıyor. Sevmeyi unutuyoruz, yerine hayal mahsulü bir ürün koyuyoruz. Filmlerde gördüklerimizle kitaplarda okuduğumuz aşka bir gün rastlamak umuduyla geçiyor günlerimiz. Unutuyoruz ki aşkı yaşayarak yazan azdır. Shakespeare’in nefret ettiği bir eşi vardı, birçok eleştirmen onun homoseksüel olduğunu düşünür. Ama heteroseksüel aşka dair hiçbir yazarın, şairin boy ölçüşemeyeceği güzellikle yapıtlar yarattı. 42 yaşında bekâr olarak hayata gözlerini yuman Jane Austen’ın kitaplarının sonunda istisnasız hep evlilik vardır –ki tahmin edersiniz ki 19. yüzyılda kırklarına gelip de hiç evlenmemiş kadın bulmak çok güçtü. Fakat o gerçek aşka- belki de hiç olmayan bir şeye- inandığı için kendini kimseye paylaşmadı.

Gelin hep beraber rahat edelim.

zarifce | 15 September 2010 15:54

“Bir canlı izin varsa şu toprakta, silinmez;
Ölsen seni sırtında taşır toprağın altı.
Ey gölgeden ümmid-i vefa eyleyen insan;
Kaç gün seni hatırlayacaktır şu karaltı.”

Evet Mehmet Akif’in dediği gibi insanoğlu dünyada öyle bir iz bırakmalı ki hem sahte hem gerçek dünyasında işine yarar bir ameli olsun. Peki, insan sonsuzluğa kadar hatırlanmak için nasıl bir iz bırakmalı? Şimdi biraz elimizdeki imkanları kullanarak ilmihal kitapları veya var ise en kolay olanı internet üzerinden bir araştırma yapalım. İnsanın hayırla anılması için arkasında hayırlı bir iş yani canlı bir iz bırakması gerekir. Nasıl olacak? İnançlı insan öldükten sonra hayırla anılmak için arkasında;
1- Sadaka-i cariye (devamlı kazandıran bir eser, köprü, cami okul gibi hayır) bırakanın,

2- Hayırlı bir evlat(ruhu için dua edip hayır hasenat yapan bir evlat) bırakanın ve

KPDS 2010 Sonbahar Ertelendi

| 15 September 2010 15:52

http://www.osym.gov.tr/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF8DF7C92FCA5B4D05B4D4840AE4FCEEB1

Köylüyü sev, yücelt, amma!

| 15 September 2010 13:17

Bütün itirazları biliyorum; Türkiye’nin ana halkı köylüdür. Üstelik bu halk yoksulluk içindedir..
Yıllardır köy gerçekleri ile ilgili romanlar okuduk. Bir çok yazar bu gerçekleri dramatize etti.. Mahmut Makal’ın ,Fakir Baykurt’un , Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in kanımızı donduran romanlarını okuduk..
Ancak köylüler bir milletin kaderine ya da geleceğine yön verme noktasında yeterli donanıma sahip midirler?

Son yaşanan Anayasa oylaması bir Türkiye gerçeğinden başka bir şey değil..
Türkiye kırsalı ne sosyal demokrasiye ne sosyalizme geçit vermiyor..

Popmundo

Barky | 15 September 2010 12:40

popmundo logo
popmundo logo


Popmundo, yaklaşık 5 yıl önce 2005 yılında açılmış ve 2007’nin başında ise İstanbul şehri eklenip(hatta şu anda 39696 nüfus ile oyundaki en kalabalık şehir) türkçeleştirilmiş(Cami bölümündeki son haberlerde adres çubuğundaki tarihi değiştirerek siz de görebilirsiniz). Aslında ismi ilk Popomundo‘ydu, daha sonra Poplove olarak değiştirdiler ama pornografik olarak algılanabildiği için tekrar bir yarışma düzenlediler ve kimse kazanamayınca o’yu kaldırıp Popmundo yaptılar ismini. Hatta “kayıp o” diye bir eşya vardı, 10 deneyim puanı ve sağlık ile ruh halini full’lüyordu.

Popmundo, bir rol yapma oyundur. Grup kurarsınız, bir vokalist olabilirsiniz, gitar çalabilirsiniz, keman çalabilirsiniz, dansçı olabilirsiniz vb. hepsi sizin elinizde. Bir işe girip para kazanabilirsiniz, suç öğrenip hırsızlık yapabilirsiniz, vip alıp bir şirketin CEO‘su(Müdür ama sadece hisseleri yok) olabilirsiniz ya da şirket lisansı alıp şirket açabilirsiniz. Aslında bence bu oyunu sadece grup kurup ilerleme oyunu olarak algılamamak lazım. İsterseniz bütün suç becerilerini(Hırsızlık, Eve girme, Sabotaj, Araba Kaçırma gibi) 10 yıldız yapıp grup kurmadan hayatınızı suç üzerine kurup sürekli kaçabilirsiniz. Ya da tam tersi bütün polislik becerilerini 10 yıldız yapıp suçluların peşinden koşabilirsiniz grup kurmadan. Demek istediğim bu oyun çok çeşitliliğe sahip bir oyun. Eğer hala oynamıyorsanız sitesine girip hemen üye olabilirsiniz. Ben oyun türkçe olmadan önce de oynuyordum, yaklaşık 2-3 karakter oynadım(ölüp-reenkarne olarak), şu anda 2516050 karakter numarasıyla Christian Roch karakterini oynuyorum. Size tavsiyem İstanbul şehrinden başlamayın ama ilerleyince ya da ilerlemek içi İstanbula gelin. Çok kalabalık bir şehir.

ilk gangster

nazokiraze | 15 September 2010 11:46

İstanbul’un ortasında gündüz vakti bir banka garip bir biçimde soyulur , gariplik bunun neresinde diye merak edilirse hemen açıklayayım. Bu soygun Türkiye’de yapılan ilk banka soygunudur, üstelik sıkıyönetimin uygulandığı bir dönemde yapılmıştır ve soygunu gerçekleştiren kişi çok uzun süren mücadelelere rağmen yakalanmamıştır.

Necdet Elmas denen bu Hukuk Fakültesi’ni yarıda bırakmış , kendi ifadesine göre Robin Hood misali fakirlerin hakkını gözeten ve fakirlikten sıyrılmayı amaçlayan Chevrolet meraklısı uzun boylu ,yakışıklı soyguncu Çemberlitaş Buğday Bankası’ndan sonra ikinci soygununa yine bir Chevrolet ile gider. Kazlıçeşme’de bulunan İş Bankası O’nun tarafından soyulduğunda akıllara ”Ben işçinin parasına dokunmam” cümlesi kazınır. (‘Bu bir soygundur’ dedi.)

Aç Aşçı / Mutsuz Avukat Paradoksu

Kuduz maymun | 15 September 2010 10:44

Mantığı, muhakematı, bilinenden oldukça ayrılan bir dostumla yaptığım bir konuşmadan alınmıştır. Fazlası vardır, eksiği yoktur.

a-Bir kadın varmış, o söylemiş.
k-Hangi kadın?
a-Ünlü bir kadın.
k- Adı ne?
a-Bilmiyorum, unuttum adını. Ama çok ünlü.
k-Çok mu ünlü? Neye benziyor bu kadın?
a- Ünlü işte…
k-Ünlü, anladım. Peki nesiyle ünlü bu kadın?
a-Basbayağı ünlü…
k- Allahım yarabbim, basbayağı nasıl ünlü olabiliyor? Birşeyiyle ünlüdür bu kadın?!
a-Bildiğin ünlü işte.
k-Bilmiyorum ben ünlü münlü. Malatya kayısısı ile ünlüdür. Bu kadın nesiyle ünlü?
a-Bilmiyorum nesiyle ünlü olduğunu.
k-Yahu, sanatçı mı bu kadın, siyasetçi mi, ne bileyim… Yazar mıdır, manken midir…
a-Hatırlamıyorum ama çok ünlü. O kadın söylemiş işte.
k-Hasbinallah… Ne demiş peki?
a-Kaktüsler radyasyonu emer, demiş.
k-Allah Allah…
a-Evet, emer demiş.
k-Emsin bakalım. Demek ünlü kadın söylemiş…
a-Asıl bu kadının bir oğlu var.
k-Oğlu mu var?
a-Avukat oğlu.
k-Avukat…
a-İşte bu çok ünlü kadının avukat oğlu, mutsuz bir avukat olmaktansa, mutlu bir aç aşçı olmaya karar vermiş.
k-Aç aşçı mı?! Niye aç ki lan?
a-Aşçı dedim.
k-Evet aşçı dedin, aç aşçı.
a-Aç demedim.
k-Aç dedin.
a-Demedim.
k-Peki demedin aç. Niye aşçı?
a-E, mutsuz bir avukatmış?
k-Avukat olduğu için mi mutsuzmuş?
a-Hayır, anlamadın. Adam mutsuz bir avukatken, mutlu bir aşçı olmaya karar vermiş.
k-Ben onu anladım da, neden mutsuz olduğunu anlayamadım.
a-Söyledim ya?
k-Yani adam avukat olduğu için mi mutsuzmuş, yoksa aşçı olamadığı için mi mutsuzmuş?
a-Aşçı oldu ya? Yahu adam mutlu bir aşçı olmaya karar vermiş diyorum sana.
k-Ben onu anlıyorum da… Niye mutsuz olduğunu anlayamıyorum. Adam eğer mutlu bir aşçı olmaya karar verebilmeyi başarabiliyorsa, mutlu bir avukat olmaya da karar verebilirmiş?
a-Hayır anlamadın sen… Adam mutsuz bir avukat…
k-Tamam, adam mutsuz bir avukat. Mutsuzluğunun nedeni, çok istemiş olduğu halde aşçı olamamış olması mıymış? O halde avukat olması birşeyi değiştirmiyor. Hangi mesleği yapsa, aşçı olamadığı için mutsuz olacakmış.
a-Hayır adam mutlu bir aşçı olmaya…
k-Yahu aaa! Adam mutlu bir aşçı olmaya karar vermiş. Yoksa onu mutsuz eden avukat olmuş olması mıymış? O halde avukatlık haricinde hangi mesleği yaparsa yapsın mutlu olabilirmiş. Neden aşçılık?
a-Anlamadın sen…
k- Anladım ben…
a-Anlamadın…