bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bira

snail | 13 October 2010 16:20

Arpa,buğday ya da çavdar ,şerbetçi otu ve su karışımı ,kendi içerisinde alkollü veya alkolsüz pek çok çeşiti bulunan bir içecektir bira.Diğer alkollü içkiler gibi hayata bakış açımızda,çoğunlukla içinde bulunduğumuz ruh haline göre, olumlu veya olumsuz doğrultuda(ekseriyetle olumlu ) geçici değişimlere mahal verir.

cam bardakta zarif bira
cam bardakta zarif bira

İyi bir bira için en önemli bileşen malt tır. Bira yapımında kullanılan malt yukarıda belirtilen tahılların ( Arpa,Buğday,Çavdar) bellirli rutubet ve sıcaklıkta yaklaşık bir hafta süreyle çimlenmeye bırakılması ve sonrasında kavrularak kurutulması ile oluşan ölü tahıllardır.Arpa bu tahıllar içerisinde en fazla tercih edilenidir.Bunun sebebi kimyasal birleşenlerinden ötürü daha iyi bir şekerlendirme sağlaması,sert kabuğundan ötürü haşerelere ve küfelenmeye karşı dayanıklı oluşudur.Maltın kavrulma süresinin uzunluğu birarnın rengini ve elbette tadını belirler.Biraya acımsı ve aromatik tadı veren,bir diğer bileşen olan şerbetçiotudur. Şerbetçiotu Türkiye’nin kuzey doğusunda seyrek olarak yetişir asıl anavatanı ise Kuzey Amerika’dır.İlaç sanayi ve kozmetik sanayide de kullanılan şerbetçiotu,kendirgillerden dir.Bira için tercih edilen kısmı dişi çiçekleridir.

şerbetçiotu
şerbetçiotu

Bira yapımında, malt öğütülerek suyla karıştırılır,belirli sıcaklıkta bekletilen karışım arpanın özünde bulunan maddelirin çözümlenmesiyle şıra adı verilen yarı homojen bir hal alır..Bu karışım süzüldükten sonra kaynamaya tabi tutulur, şerbetçiotu da kaynama esnasında ilave edilir.Kaynama işlemi tamamlandıktan sonra fermantasyon tanklarında beklemeye alınan karışımın maya ile etkileşimi sağlanır. ( Bira mayası hızla çoğalabilen mikroskobik bakterilerdir-kaldı ki bütün bakteriler mikroskobiktir-değilmidir ?)Bu etkileşim sonucunda alkol açığa çıkar. Bütün bu işlemlerin sonunda düşük sıcaklıklarda bekletilen sıvıya artık bira adı verilebilir,ve unutulmamalıdır çoğumuzunda bildiği gibi bir bira asla satın alınamaz ancak kiralanabilir.

Kapitalist sistemin özellikleri

reddear | 13 October 2010 13:22

Bir tanımın ekonomik sistemin tamamını yansıttığını söyleyemeyiz. Dolayısıyla bu ekonomik sisteme birtakım özellikler bulursak daha iyi anlaşılabilir. Ayrıca gelişim sürecini anlatmak da anlaşılması için uygun olacaktır. Bu arada şunu belirtmekte yarar var. Kapitalist ekonomi her ülkede aynı gelişim süreciyle oluşmamıştır. Bu konuda Amerika ve Kıta Avrupa’sı arasında fark vardır.

Kapitalist sistem için iki tane temel özellik verilebilir. Bunlar özel mülkiyet ve mukavelenin yani sözleşmenin hukuk koruması altında olmasıdır. Gözlemlerimiz ve bu özelliklerden çıkan farklı neticeler olacaktır. Bu ekonomik sistemin işleyebilmesini sağlayan unsurlar ve özellikleri şunlardır:

SPATULA

super hero | 13 October 2010 11:21

Mesela Aziz abi vardı bizim şirkette. Satın almacı. Şeker gibi adamdı. Hoş sohbetti. Herkesle çok iyi anlaşırdı. İşini iyi yapardı. Herkes de onu çok severdi. Ama bir takıntısı vardı: Sabahları, kepek ekmeğinden yapılmış beyaz peynirli tostunu yemeden kendine gelemezdi bir türlü. Yanında bir de çay.

Sabah tostunu yemezse bir tuhaf, aksi olurdu. Herkes bilirdi onun bu huyunu. Kendi de bilirdi aslında. Kaç kere demişti “Sabah tostumu yemeden kendime gelemiyorum. Asabi oluyorum.” diye. O yüzden de bizim kantinci Şener abi illa ki hazır ederdi Aziz abinin tostuyla çayını. Sakarinli.

Kapitalizm ve Kapital Terimleri

reddear | 13 October 2010 10:09

Kapitalizm sözcüğü de kapitalizm sözcüğünün kökü kapital sözcüğü de Türkçe sözcükler değildir. Kapital, Türkçe sözlükte sermaye, anamal veya başmal olarak ifade edilmektedir. Sermaye sözcüğü de Türkçe olmamakla beraber dilimize yerleşmiştir ve iktisat kitaplarında yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Türk diline uygun olan anamal, başmal sözcükleriyse sık kullanılmamaktadır. Çözümlemeye Türkçe sözcüklerden başlayayım. Türk diline uygun olan anamal sözcüğü malların anası çağrışımını yapmakta, malların doğduğu kaynak veya temel mal olarak algılanabilmektedir. Yani bir maldan ya da mal kümesinden farklı olarak ayrı bir temel mal var şeklinde düşünebiliriz. İşte o temel mal dediğimiz anamal olmadan mal kümesi, seri mal üretimi olmuyor. Bu durumda anamalı mal üretmenin, mal yapmanın kaynağı olarak düşünebiliriz. Anamal, malların ilk çıktığı maldır. Keza başmal sözcüğü de malların başı çağrışımını yapmaktadır ve anamal gibi malların ilk oluştuğu temel mal şeklinde düşünebiliriz. Böylece mal üretmenin temelinde yer alan maldır şeklinde algılayabiliriz. Anamalın yani sermayenin önemi nedir? sorusunu yanıtlayayım. Anamal olmadan günümüzün mal zenginliği olmazdı. Nüfusu aşan mallar üretilmezdi. Dış piyasa için üretim söz konusu olmazdı. İnsanlar daha az mal birikimine ve daha az çeşit mala sahip olurdu. Anamal veya başmal, mal üretmek için gerekli olan temel unsurdur. Fabrikanız yoksa fabrikanız olup makineniz yoksa mal üretemezsiniz. Daha fazla mal üretememek gelir ve üretim yönünden azalmalara yol açacaktır. Maddi mal birikiminin az olduğuna ve azalacağına dair işarettir. Yani varsıllaşma süreciniz eksilir yani varsıllaşamazsınız. Varsıllaşmak kapitalizmde daha fazla mal biriktirmektir. Varsıllaşan sınıf burjuva sınıfıysa daha fazla anamal varlığına sahip olmak ister ve isteyecektir. Anamalla ürettiği malların satılmasıyla gelir elde eder. Yaygın bir terimle kar gelirini elde eder. Varsıllaşma emekçi açısından daha fazla tüketim malı kullanma şeklinde tezahür eder. Emekçi anamal biriktirecek konumda değildir. İstisna örnekler verilse de hayatına sadece emeğiyle başlayacak olan genelde emeğiyle devam eder. Demek ki varsıllaşmak için anamal(sermaye-kapital) anamaldan da mal üretilecek. Her türlü üretim aracı olmalı ki mal üretebilesiniz. Kapital sözcüğünü ya da yaygın kullanımla sermaye terimini mal ve hizmet üretiminde kullanılan araç, gereç, makine, alet, fabrika ve benzeri her türlü fiziksel özelliği olan ara mal olarak anlamak ve mal üretiminde kullanılan her türlü fiziki varlık şeklinde algılamak doğru olacaktır.

Ne Kadar Yaşıyoruz???

azturk | 12 October 2010 17:24

İnsan bir muamma. Her anı farklı bir bilmeceyle düğümlenmiş koca bir dünya. Çoğu zaman herkesten güçlü, korkusuz, vakarlı. Ama çoğu zaman ise elektron mikroskobuyla görülebilen bir mikroba mağlup. Ancak her insan tek. İşte bu nokta onu bütün kainattan farklı kılan özellik.

Benden bir tane daha önce dünyaya gelmedi. Benden sonrada gelmeyecek. Bu dünyaya ise yaşmak için geldim. Yaşamak ne demek acaba? Ya ölmek? İnsan ne zaman ölür ? Öldüğü zaman mı? Yoksa unutulduğu zaman mı?

İşte burada tüm ipler kopuyor. Oyun bozuluyor. Ben unutulmamak için yaşıyorum. Unutulmamak için yaşamalıyım. Peki nasıl? Bence ( aslında bence diye bir şey yok, herkesin kendine göre bir bencesi var ama yine de olsun) kendisi olursa unutulmaz.

Sosyal Bilimler

reddear | 12 October 2010 15:15

Bilimde gerçeklik insanı da içine alan fizik özellikleri bulunan, maddi temelli olan her şeydir. Bilim salt maddesel olanı incelerken buna insan da dâhildir. Yani gerçeklik algısının bir yönü de insan ve insanların oluşturduğu toplumlardır. Gerçeklik olan insan ve toplum sosyal bilim dallarının görünen kısmıdır. Sosyal bir görüngü olan insan, toplum ve davranışları sosyal bilim dalları tarafından incelenerek, araştırılarak doğrular oluşturulmaya çalışılır. Sosyal görüngülerden kesin doğrulara ulaşma çabası içinde olan sosyal bilimler tahliller yaparlar. Sosyal görüngülerin tamamının tahlil edilmesi ve görüngülerden aynı sonuçlara ulaşılması mümkün değildir. Bir kere sosyal görüngüler veri değildir. Görüngülerde sürekli değişim söz konusudur. Aynı zamanda sosyal görüngüler tarihi bir süreci olan görüngülerdir. Sosyal görüngülerin -sosyal bilim dalları tarafından- kesin doğrusuna ulaşılması kanımca mümkün değildir. Yani sosyal olay ve olgulardan bana göre evrensel kurallar çıkmaz. Sosyale ilişkin bilgi kümesi mutlak ve tam doğru şeklinde ifade edilmez. Sosyal bilimsel bilgiler mutlaklık hususunda şüpheye açık olmalıdır. Topluma dair her önerme gerçeklik tarafından tam yansıtılamaz veya sosyal önermeler realiteyi tam olarak açıklayamazlar. İnsanlığın ve toplumun evrensel bilgisine ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden tahliller daha dar alanları kapsamalı, genellemelerden kaçınılmalıdır. Tahliller reel olanı doğru önermelerle yansıtmalıdır.

Bilimsel Bilgi

reddear | 12 October 2010 14:03

Bilimsel çalışma yapan kişilerin(bilim insanları) yaptıkları fiziksel ve somutsal gerçeklik üzerinden hakikate ya da doğruya ulaşmadır. Başka bir ifadeyle realiteden doğrular çıkarmak bilimin yegâne amacıdır. Bilimsel bilgi gerçeklikten şüphe etmez, gerçeklik bilimde tartışılmaz. Gerçeklik zamansal ve mekânsal olarak bilim insanları tarafından incelenir ve bilimsel bilgi oluşturulur. Doğrulukta gerçeklik üzerinden önerilen yansımalardır. Başka bir ifadeyle realiteden doğru önermeler çıkartılabilir. Bu doğru bilimin bulunduğu kategoriye göre mutlak, evrensel, değişmeyen ya da yerel, bulunduğu mekânda mutlak doğru şeklinde değişir. Bilimdeki gerçeklik algısı bu gerçekliğin kesin ya da mutlak tanım ve formüllerin varlığını olabildiğini düşündürür. Bir bilim dalı her şeyden önce gerçekliği tahlil eder. Gerçeklik algısı tahlililerin başlangıç noktası olmaktadır. Bir bilim alanıyla uğraşan insanlar bilimsel sonuca ulaşırken gerçeklik üzerinden hareket ederler. Bilim insanlarının kendilerini katmadan gerçeklik algısından sonuç ürettikleri söylenir. Bilimsel sonuca ulaşan ve bilimsel bilgi oluşturan insanlar tarafsız davranış sergilediklerini söyleme eğilimindedirler. Yani gerçeklik üzerindeki tahlilleri yansızdır.

A

suleceizler | 12 October 2010 12:57

Aşk…Dünyada varolan tek insancıl duygu.İnsanlığın varoluş gününden beri modasını hiç yitirmemiş tek duygumuz.Aşk Adem ve Havva dünyaya ilk geldiğinden beri var ola gelen tek şey aslında.2000 li yıllara kadar gelen ,her ne kadar zaman aşımına uğrayarak boyut değiştirse de, aşkın kitabı defalarca yazılmadı mı?.Kimse aşık olmaktan vazgeçmedi.Her zamanın,her dönemin büyük aşkları oldu.Aşk uğruna intiharlar,herşeyden vazgeçmeler ve daha pek çok şey..Aşk her devrin sultanı oldu.Devirler ilerledikçe aşk bambaşka şekillendi ama genede kutsallığını korudu.Aşk sadece iki insanın aşkı olarak tanımlanmamalı zaten.Pek çok aşk var ona bakarsanız.Doğa aşkı,Allah aşkı,evlat aşkı,anne baba aşkı vb gibi…Bu dünyadan aşk duygusunun silindiğini bir düşünün.Geriye ne kalır insanlığımızdan.Aşkla birlikte pek çok duygu terk-i diyar eder ellerimizden.Bu dünyanın hamuru aşk ve sevgi.Onlar giderse tüm duygular peşi sıra gider ve farkımız kalmaz dağtan,taştan.O yüzden hep yaşanmalı aşk.Her ne kadar boyut değiştirsede zaman ilerlediğinde hep yaşamalı ve yaşatmalıyız.Çünkü aşk olmazsa nasıl anlarız insan olduğumuzu?

News Times Dergisi ile Karşınızdayız

antiemperyal | 11 October 2010 10:44

C.Eren ÇELİK

Arkadaşlar bundan önce çok sayıda televizyon ve dergide çalıştım ııh…

Baktım olmuyor buradaki bazı yazılarımda da “Böyük basınımızın pür melali işte böyle, işte şöyle” diye hayıflanıp, eleştiri getirmekten başka bir şey yapamıyorum…

Ee dedim kendi kendime” iş başa düştü o zaman kendi işini kuracaksın”…

Ve nitekim kurdum da…

Biliyorsunuz çağımız teknoloji çağı… Ve aslında internet çoktan gazetelerin yerini almaya başlamış durumda…

Ama bir de çok önemli bir mecra ortaya çıktı dijital teknolojinin gelimesi ile: E-Dergi yayıncılığı…