bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Denizde…

kopanisti | 29 April 2008 11:09

Sabah Dalyanköy’deyiz. Teknede buluşuyoruz. Hava serince ve bulutlu, deniz dalgalı ve rüzgarlı. Hazırlıklar tamam, eşyalar yerleşti, yelkenler hazır. Sıcak gevrekler, tulum peyniri, sıcak çay ile güzel bir İzmir kahvaltısı yapıyoruz. Yola çıkma vakti, toparlanıyoruz. Limadan ayrılıyoruz. Hava sert 1 camadan ile anayelken basıldı, sert hava cenoası açıldı, bu şekilde dalgalardan dolayı yalpalamadan motor-yelken ikilisi ile rahat bir yolculuk yapabiliriz. İstikamet Karaburun, mesafe 32 deniz mili ancak tramolalar ile gideceğimizden bu mesafe 40 mile kadar uzayabilir.

Ildır Körfezindeyiz adaların arasından Ege’ye açılacağız. Adaların kuytularında çipura ve levrek üretim havuzları daha açıklarında orkinos çiflikleri. Eşek Adası önünden geçiyoruz. Ada’da eşekler yaşadığından bu isim verilmiş. Belediye onlara yiyecek ve su getiriyor, eşekler hayatlarından memnun, adanın tek ve büyük bir kumsallı koyu var. Yazın tur tekneleri cıstak cıstak müzik eşliğinde bu kumsalda yüzme molası verir. Tur fiyatına yemek dahil, ızgara köfte makarna ve salata, içecekler ekstra. Bikinili kızlar güvertede göbek atar ve terleyince cup denize atlarlar. Eşekler insanlara alışkın sahile kadar inerler.

Düşünceli İskelede

| 29 April 2008 00:54

ne büyülü çivit rengi içecek hüznünü
ne nemli soğuğu boğazın.
içinde feryat figan patlayarak,
çürüterek ciğerini
sen tımar eyleyeceksin yine yeni kendini.

görmez misin en derin boğaz zihninde,
en yalnız kız kulesidir yüreğin.
huzurlarında boğazın düğümlenen
tanrılara say kısmetsizliğini.

köpük köpük taşıyacak
“yıldız”ı bol isyan dalgası,
ağusu yaman hayıfları gündönümlerine.

güleceksin bir yeşil mahluk olacağın çün
haki nizamiyelerinde diyarın.
ellerin soğuk siyahındayken cana kıyan metalin.
dudaklarında belirsiz, bir esrik tebessüm.

Kaybolan harf

MerakliKedi | 28 April 2008 14:10

Matematiği hobi olarak benimsemiş bir kitap kurdunun okumalarında çok geniş bir spektrum oluyor. Romanlar, düşünsel konular, makaleler derken bazen pat diye o kitaplığa ve beyne matematik içerikli kitaplar düşüveriyor. Bu kitabı alırken aslında ilgimi çekmesinin böyle bir nedeni olabileceğini de düşünmemiştim…
Alfabenin en çok kullanılan harflerinden biri kayboluverirse, bu kayboluşu aşabilir misiniz? Fransızcada en çok kullanılan seslilerden olan “e” kayboluverince George Perec de içinde hiç “e” geçmeyen bir roman yazmayı düşünmüş. Olay tamamen matematik aslında; aynı şeyi ifade eden ve içinde e olmayan kelimeler cümleler kurmak… Ve anlam bütünlüğünü bozmamak… Bunu yazmak tek başına büyük bir olayken, Cemal Yardımcı aynı düşünceden yola çıkarak Türkçeye çevirmiş… Adeta mucize…
Bu kadar şekil odaklı olunca insan ister istemez içerikten şüphe ediyor. Ama kurgu ve anlatı açısından en az Dan Brown kadar başarılı (Dan Brown’u başarılı bulduğumdan değil, isminin çok kişi için birşey ifade edebilecek popülerlikte olmasından ve tarz benzerliğinden onu örnek veriyorum). Ve bütün bunlar 1969’da yaşanıyor…. Bu arada bir ironiye dikkat, yazarın kendi adındaki en fazla sesli harf e. Yani aslında yazar kendi kayboluşunu anlatıyor.
İyi de matematikle alakası ne diyeceksiniz. Perec, edebiyatta matematik oyunlarını kullanan bir yazar… Ve kim bilir belki de bana enteresan gelme nedeni de o…

Alton Brown

makaleci | 28 April 2008 09:13

Türkiye’de evlerimize Home Tv vasıtasıyla giren aslen Foodnetwork kanalında Good Eats adlı bir program yapan biriydi ilk zamanlar sadece benim için Alton Brown. Kanala olan ilgim yeni yeni başladığı için sürekli bir şekilde takip edemiyordum, sonradan bir-iki kez üst üste bölümlerini dikkatlice izledikçe bu adamın sadece bir aşçı olmadığını aynı zamanda bir gıda bilgini olduğunu anlamıştım. ”Kendisini izledikten sonra bir daha soğanın asla sadece soğan, patatesin patates, etin et, yumurtanın yumurta, tavuğun tavuk olduğuna inanamayacağınız adam” demek de yerinde bir açıklama olmuş kanaatindeyim.

David Letterman Alton Brown’ ı programına davet ettiğinde stüdyoda olup bitenler her zaman ki Brown show’ du hiç şüphesiz.

Karadut..

pillibebekkuyuda | 28 April 2008 09:13

Seçtiğim kara bir dut, karadut..

Ağacın en tepesinde duruyordu, kaç gündür odamın penceresinden dürbünle, ona öylece bakıyordum. Sadece, o koca dutu yerken, aldığım lezzeti düşünüyordum. Her sene gittiğim yaz tatillerimden herbiri ayrı bir güzellikte geçerdi.

O ağaca, sabah herkesten önce uyanıp, çıkabilirdim.
Evet, saat tam istediğim gibiydi..
Zaten ağaçlara çıkmak ya da inmek benim için yolda yürümek gibi birşeydi..

Ağaç ,tahmin edebildiğinizden çok daha haşmetli, sanki her kötülüğü içine çekip bütün insanlığa üzerindeki meyvaları sonuna dek sunabilecek kadar kollarını açmış, tüm merhametiyle bekliyordu.