bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Aikido

Gigabyte | 18 June 2008 14:30

Aikido diye bir savunma sanatının varlığından ilk kez 1999 yılında haberim oldu. Bundan tam bir yıl sonra ise aktif Aikido hayatım başladı. Çalışmalarıma zaman zaman çeşitli nedenlerle ara vermek zorunda kalmış olsam da, emeğimin karşılığını 2004 yılında siyah kemer sahibi olma onuruna erişerek aldım. Peki o halde Aikido nedir? Ne tür bir savunma sanatıdır?

Aikido Japonya kökenli bir savunma sanatıdır. Kurucusu Morihei Ueshiba (1883-1969) bir dövüş sanatları ustasıdır. Gençlik yıllarında çalışmalarını Jujutsu ve Kenjutsu üzerine yoğunlaştıran Morihei Ueshiba olgunluk döneminde savunma sanatlarına farklı bir bakış açısı getirmiştir. Kökleri çoğunlukla Jujutsu tekniklerine dayanan bu yeni dövüş sanatını, 1942 yılından itibaren Aikido olarak adlandırmıştır. O tarihten itibaren Japonya’da oldukça yaygın olarak çalışılan Aikido’nun dünyada popüler hale gelmesi ise Amerikalı aktör Steven Seagal sayesinde olmuştur.

Aikido esas olarak fiziksel güç kullanmak yerine hasmın gücünden daha doğrusu enerjisinden faydalanmayı öngörür. Dairesel vücut hareketleri ile uygulanan teknikler göze oldukça hoş görünürler. Hasmı kilitlemek veya fırlatmak üzere iki gruba ayrılan teknikler, doğru yapıldıklarında çok etkilidirler. Aikido teknikleri ilk bakışta kolay gibi görünmekle beraber aslında hiç de kolay değildir. Teknikleri öğrenmek uzun süren sabırlı ve disiplinli bir çalışmayı gerektirir. Bugüne kadar tecrübelerim bana şunu gösterdi ki Aikido çalışmaya başlayan kişilerin neredeyse yarısı ilk birkaç ayda bu sabırsızlık yüzünden çalışmayı bırakmaktadırlar. Aikido öğrenmek isteyenlerin unutmaması gereken en önemli nokta bunun bir sihir olmadığıdır. Başarı için tek anahtar sabır ve çok çalışmaktır.

Aikido bir saldırı değil bir savunma sanatıdır. Bu nedenle Aikido tekniklerinin kullanılabilmesi bir saldırganın fiili eylemine bağlıdır. Bunun dışında Aikido tekniklerinin bir işlerliği yoktur. Aikido tekniklerinin amacı hasma zarar vermek değil, hasmı kontrollü bir şekilde etkisiz hale getirmektir. Aikido’da beyaz, kahverengi ve siyah olmak üzere üç renk kemer bulunur. Beyaz kemer acemiliği, kahverengi kemer kalfalığı, siyah kemer ise ustalığı temsil eder. Siyah kemer derecesine ulaşmak için gereken süre, düzenli bir çalışma ile 2.5-3 yıl kadardır. Siyah kemer sahibi aikidocular mevcut çalışma elbisesinin üzerine samuraylara özgü hakama adı verilen uzun siyah renkli eteksi bir pantolon giyerler.

Türkiye Zoru Başaran Ülke..

kalamara | 18 June 2008 14:05

Türkiyemiz nedense her an bir kaos veya kaışıklıkla karşı karşıya kalıyor.Gerek sosyal hayatta gerek kültürel yaşamda…
Örnek olarak 27 Mayıs darbesinden tutunda son olarak yaşanan kamusal alanda türban sorununa kadar hep önümüze problemler konularak gerçek sorunlar ( ekonomik, sağlık ve eğitim sorunlarımız ) unutturulmaya çalışılıyor.
Türk Milleti olarak çok unutkanız. Daha 1999 Marmara depremini yeni yaşadık sayılır ama unuttuk gitti…
Millet olarak bizi çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştıracak olan yenilikleri desteleyip, önümüze çıkan problemleri toplumun tüm kesimleriyle birlikte çözmeye çalışmalıyız.
En son milli maçımıza bir bakalım 2-0 yenik durumdaki takım ile 15 dakika sonra 3-2 galip olan takım aynı:TÜRK MİLLİ TAKIMI..

Kişisel ARGE’m

byrsim | 18 June 2008 12:22

Tam biletlik yolculuğum esnasındaki Cennet cehennem üzerine fikir uçuşmalarını toparlamaya çalışacağım bu diktörkenin içine.

İyi tarafından bakalım.
Vaadedilen cennet ile tanrının hazırladığı cennet arasında ne kadar fark var. Anlayacağım dilde, hoşlanacağım şekilde. Dünyevi ruhuma verilmiş birtakım sözler cami minarelerinden yüksek watlı anfilerlerle günde beşkez yineleniyor.

Cennet varsa sınırları neCennet çok büyük olmalı. Ya da büyüklük diye bir sorunu olmamalı. Eğer alan kaplıyorsa. Bir tarafından diğerine gitmek gerekecek. Ne de olsa orası cennet her yerine gidebiliyor olmalı insan. Başka bir yerine gitmek gerecekse. Artık gitmek diye bir derdimiz var demektir oralarda. Eğer gitmek varsa, sınırsız olmadığımız anlamına gelir. Cennete sınırlar var mı? Yok mu? Bu sınırların sınırı nerede başlayıp bitiyor. Eğer orada herhangi bir sınır varsa buradan farkı ne olacak?
Mesafe ile ilgili bir sınır yok. Cennettin herhangi bir yerine gitmek istememek için her yerinde aynı anda olmamız gerekir. Kazanılmış sınırsız özgürlüğümüzden dolayı, mekanla ilgili bütün herşeyi aştığımız için herhangi bir yere gitmek veya gelmek sözkonusu olmamalı. Zaten o anda cennetteyiz.
Şimdi gelelim aynı kalıpla zaman konusuna. Eğer orada da zaman burası gibi geçip gidiyorsa. Geçmiş ve gelecek konusunda sınırlanıp bu ana sıkışmışışız demektir. Aynı şekilde geleceğinde ne getireceğini bilemiyeceğimiz için yine dünyadan bir farkı kalmayacak oraların. Belkide isteyince geçmişe ve geleceğe her zaman gidip gelebiliyoruzdur. Bu gidip gelmeler esnasında hangi anda olacağız.

Sevdiğimiz Çizgi Filmler

catlakpusula | 18 June 2008 12:06

Şirinler; küçük mavi yaratıklar. Hepimizin çok sevdiği şeker şeyler. Karakterlerine göre isimleri verilmiştir. Mesela en güçlülerine güçlü şirin, yıllardır büyümeyen, hep bebek kalan şirine bebek şirin denilmiştir. Küçükken yağmur sularının birikimiyle oluşan küçük gölcükleri görünce şirinler olsa bunu deniz zannederlerdi, küçük fidanlara şirinler olsaydı bunu ağaç zannederlerdi diyerek her şeyi şirinlere bağlardım. Şirinler Gargamel amcanın eline düşünce çok üzüldürdüm ya kurtulamazlarsa diye düşünürdüm ama her seferinde kurtulurlardı ben de sevinirdim. En sevdiğim sahne her bölüm sonunda gözlüklü şirini köyün dışına kafa üstü atmaları olurdu.
Şimdilerde sinema filmi çıkacakmış. Bakalım o nasıl olacak..

Eskimiş Aşklar

Abi | 18 June 2008 11:24

Ferhan Şensoy Kıbrısta yerel Tv kanallarından birine röportaj veriyordu. Konu yazdıklarına ve aşk hayatına geldi. Ferhan Şensoy kendisinin çok yazan biri olduğunu yazarkende dünya ile iletişiminin kesildiğini başka türlü yazamadığını söyledi. Aşk öyle bir şeyki dedi ben Derya Baykal gibi sanatçı biriyle evlendim. Üstelik evlenirken benden çok sanatıma ve yazdıklarıma hayrandı, oysa evlendikten sonra sende amma çok yazıyorsun demeye başladı dedi.
Bir dostum anlatmıştı ki bohem biridir kendileri ve böyle olduğunuda hem bilir hemde ifade etmekten gocunmaz. Evlilikleri eskimeye başlayınca eşi bunun horlamasına ve yatış şekline takmış. Çocukların yanında bile hadi hafif ifade ile durumu şaka konusu yapmaya başlamış, üstünede yeni aldığı fotograf makinası ile dostumun uyurken fotografını çekmiş, fotografı çocuklara gösterip şakalaşıyorlarmış. Dostumuz bir şey demeden kalmış salonda kütüphaneyi karıştırmış ve elinde bir fotografla dönmüş. Fotograf dostumuzun uyurken çekilmiş bir fotografı, hemen hemen masada şaka konusu yapılan fotografla aynı poz yıllar önce çekilen fotografın arkasında bir not var; “ Sevgilim, o kadar güzel uyuyordunki, dakikalarca seni seyrettim uyandırmaya kıyamadım, hele o mırıl mırıl kedi gibi sesler çıkarman yokmu ne tatlı idi bir bilsen, Video kameramız yoktu tüm anlarını yakalayamadım, bende fotograf makinası ile her gün şahid olduğum bu masumiyeti ölümsüzleştirmek istedim” vs vs.
İki farklı olay dört farklı insan, kadınlar hep aynı diyerek onların anlaşılmazlıklarına dair yazılar yazmak değil amacım, sadece zamanın eskittiği aşklaradır isyanım. İlişkilerde kimse kimseyi suçlamasın, tek sorumlusudur zaman deyip sıyrılmaktır amacım…
Ne demiş şair;
“Zaman Yargılardı beni
Mahkum ederdi Yarının sabırsızlığına”…

Down..

pillibebekkuyuda | 18 June 2008 11:18

Onun benden başka arkadaşı yoktu..

Sebebi mi, Down Sendromlu oluşu.. Annesi ile babası rica etmişlerdi. Oğlumuzla arkadaşlık yapabilir misin?

‘’Arkadaşım Eşek’’ gittiğim ilk tiyatroydu orta okul yıllarında…. Bir anne ve babanın oğullarına arkadaş aramaları çok sıradan gibi görünse de, onun yuvarlak mavi gözleri, tombul parmakları, aslında çok sevimli görünüyordu gözüme..Sıradışı, normal arkadaşlarım gibi değildi..At gibi kişneyerek gülüyordu..Annem ve babamdan gizlice arayıp, ‘’Teyzeciğim, oğlunuzla arkadaşlık yapabilirim’’ demiştim.