bildirgec.org

tutku hakkında tüm yazılar

En Acayip Ölüm Hikayelerinden Bazıları…

sirkupu | 18 January 2008 08:01

 Hans Steininger
Hans Steininger

Hiç uzattığı sakal yüzünden ölen birini duydunuz mu? Ya çok yemekten ölen birini gördünüz mü? Ya da boynuna bağladığı eşarptan boğularak ölen birini tanıyor musunuz? Neatorama adlı haber sitesi tarihin en ilginç 30 ölümünü seçti. En acayip ölüm hikayelerinden bazıları;

  • Rus mistik Grigori Rasputin’nin (1869-1916) çarlığa yakın olması düşmanları harekete geçirir. Rasputin’e önce siyanür içirilir. Ancak zehrin öldürmemesi üzerine silahla vurulur.Buna rağmen kaçmaya başlayan Rasputin’in başına demir levyeyle vururlar. Buzla kaplı nehre atılarak boğulan Rasputin’in donmuş cesedi ölümünden iki gün sonra sudan çıkarılır.
  • AMERİKAN Cleveland Indians’ın efsanevi oyuncusu Ray Chapman oyun sırasında başına vuran beyzbol topuyla yaşamını yitirir.
  • Dünyanın en uzun sakallı adamı olarak bilinen Avusturyalı Hans Steininger 1567’de bir metre 40 santimetre uzunluğundaki sakalına takılınca dengesini kaybeder. Boynu kırılan Steininger anında yaşamını yitirir.

Daha Fazlası…

Hayalperest..

pillibebekkuyuda | 04 October 2007 11:48

Kendisi uçmayı çok seviyordu.Onun bu duygusuna hayrandım..

Yamaçlardan aşağıya paraşütünü öyle bir bırakırdı ki…Bana da hep
-Sen, Bungee Jumping bile yapamazsın, derdi..

Hayatında iki kere hastanelik olacak şekilde yuvarlandı..Düşme anında hep beni düşünmüş..Her defasında artık vazgeçer bu tutkusundan dedim.Vazgeçmedi

Bir keresinde
-Şimdi, sıkı tutun bana, birlikte uçacağız. dedi. Onu çok sevdiğim halde bunu göze alamadım.Bana
– Sen, benimle birlikte ölümü göze alacak kadar, beni sevmiyorsun dedi.
.Beni terketti. Paris e gitti..

Evvel zaman içinde,zamansızca yazılan mektuplar…

onurtuyan | 30 August 2007 20:06

Zaman akıp giderken avuçlarımdan, ben yalnızca seni düşündüm, geniş zamanlarda. Oysaki evvel zaman içinde, kalbur saman içinde yaşamıştık aşkımızı. Masallar âleminde savaşmıştım durdurabilmek için zamanı. Gel zaman git zaman; büyücüler, hain kurtlar, avcılar girdi rüyamıza. Şimdiki zaman coğrafyasında, geçmiş zaman kipiyle anılır oldu aşkımız. Zaman zaman yâd etsek de çikolatadan evimizi, o da yenik düştü zamana, eriyen aşkımız gibi. Herkesin icadını beklediği zaman makinesiyle, en büyük kazamı dün yaptım kendi içimde. Hurdasına baktıkça kanayan yaramın, bu masala ait olmadığımı anladım, zamansızca…

Çizgiler (1)

plakton | 06 August 2007 15:08

Sevgi ile nefret arasında ince bir çizgi vardır. Bu çizgiyi geçmek çok kolaydır. Ya geçersiniz yâda birileri sizi iter geçmek zorunda kalırsınız. Kimseyi nefret etmek için sevmezsiniz. Ama nefret ettiğinizi aslında seversiniz…

Tutku ile aşk arasında, kalın bir çizgi vardır. Bu çizgi zamanla oluşur, zamanla kalınlaşır. Ne kadar çok isteseniz de bu çizgi düzgün çizilmediyse kalınlaştıramazsınız…

Umut ile isyan arasında, tutkulu bir aşk vardır. Aşkınızın tutkusu sizi ya mutsuz bir isyankâr yapar yâda mutluluk dağıtan, umut dağıtan bir âşık

Senin hatan yok ki, aşık oldum ben…

Geride Kalan | 16 July 2007 17:18

Senin tersine bir haftadır ben kendimi bulmuştum. Ne kadar kendimden uzak yaşamışım meğer senden önce. Nasıl da küller kaplamış kalbimin üstünü. Benim yaptığım savaş, sadece kendim içindi. Kendimi bir ansana bile olsa mutlu etmek için savaştım. Bütün duvarları yıktım ve bütün kalelerimi teslim ettim. Ancak sana teslim olunca mutlu oldum. Ben sana canın ne istiyorsa yap demedim ki. Benim kalbim beynimden büyük. Bu seli durduramam. Kapılıp giderim dedim.

Ben üzüldüm mü? Tabi ki üzüldüm. İçimde bir boşluk var şimdi. Ama sen sakın üzülme. Sen üzülmezsen belki ben kendimi toplarım. Belki… Her şey olacağına varır kelebek.

Pusu

| 28 June 2007 14:37

Yanına al ıstırabını ödünç aldığımız nefesten
gecenin lacivert türbanına sızarken üryan ruhlar.
Nazenîn bir ruhun sessiz ezanına tırmanırken
pusu kurmanın erdemine iman ederdi bulutlar.
Bırak, sütü bozuk bir ebru olsun cinayet.
Ve halka karışan bir suç olsun süveydâ,
mahzun bir selânın ardına düşerken umutlar.

Kadın “güzel” olmalı…

koza 68 | 02 March 2007 12:26

Fenerbahçe , Antalya’da üç puan bıraktı…Üstüme keder yağıyor sanki…Güzelliği ve çekiciliği, olan hiçbir şey kalmadı artık…Pazar, nasıl geçecek?…Birisi, dalga geçer gibi yüzüme bakıyor…Hayatın gerçek anlamını görememekle suçluyor beni.Sahip olduğum şeylerin farkında değilmişim…Bir futbol maçının sonucunu ,drama çevirmem çok çocukçaymış…O, ne söylerse söylesin ben duyumsamazlık yerine eylemi seçip, şöyle siyasetten ve de bilmsellikten uzaklaşarak, erkeklerin , kadın seçme konusuna daha radikal bir boyut getiren düşüncelerimi aktarmayı düşündüm…
Yenilgiyi, Fenerbahçe’yi şimdilik unutmak !…
Ortak sorun, ortak hareket argümanından yola çıkarak, karmaşık bir dünyayı harekete geçirecek öneriler zincirini erkek dünyasına sunuyorum…

patrick süskind- koku

astral | 27 February 2007 13:21

Ey hat!Koku vizyona girmiş. Rahat bin kitap okumuşumdur. Klasiklerin çoğu hafızamdan silindi. Koku kaldı. Daha okurken görmüştüm her sahnesini.

Nefis bir dili vardı ve etkileyicilik. Kokunun duymanın etkileyiciliğine kapılmıştım iyi koku alan biri olarak…

‘Ey hat! Koku vizyonda’ dedim kardeşime. Acil gitmeliyiz!

Acaba kitabın tadını verir mi?
Veremez dedi içimde bir ses. Kitap o kadar güzeldi ki, o lezzet zor dedi. Oysa umarım o lezzeti verir diyerek tuttum sinemanın yolunu…
Romanın arasında kaybolduğum gibi kaybolacak mıydım, filmin arasında akıp gidecek miydim, dim, dim???….???
Çok sevdiğim bir adamı ilk defa koklarmış gibi tat aldım ilk iki saatten. Son yarım saati saymazsam romana yakın bir tat aldım. Son yarım saatte yönetmen saçmalamış, velakin romanın güzelliğini alamadı. Kafamda katilin kim olduğunu anladıklarında çıktım sinema salonundan ve film bozulmadan kaldı bende.

Melankolik Ben(QUARE)

| 04 February 2007 03:55

04.02.2007
01:53
Berbat bir gün ve o günü takip eden uykusuz bir gece.Benim de bir çokları gibi “Hüznü yaşamayı seviyor muyum acaba?” sorusunu,kendime milyonlarca kez sorduğum soğuk,karanlık, hüzünlü bir gece ve melankolik bir ben.

Bu gece farkettim ki,benim beynimin unutma veya bir olayı beynimin en dibindeki arşive koyma gibi bir özelliği yok ve farkettiğim diğer şey de,dizüstümün üzerindeki kurumuş gözyaşı lekeleri.Neden böyle…?Neden kendime acı çektirecek kadar acımasızım ben?İnsan özüne nasıl bu kadar vicdansız olabilir? Yine sorular,sorular,sorular.Günlük sayfalarım da sorularla dolu değil mi zaten?Alışmışım soru sormaya bir kere istemesem de.Alışmışım her bir şeyi sorgulamaya.Bu yüzden salağım ben,kafadan kontağım,deliyim…
Evet,ne diyordum…?Beynimin arşiv fonksiyonu iyi çalışmıyor.Neden??Evet,evet öyle.A.K(canım benim,tatlım bitanem,çocukluk arkadaşım) çocukluğumuza dair herşeyi ama herşeyi hatırlıyor.Ben ise,sadece herkesin bize “yapışık ikizler” lakabını taktığını hatırlıyorum.Başka birşey hatırlamıyorum.Neden?? Çünkü onları hatırlasam acı çekmeyeceğim,vicdansızlık etmemiş olacağım kendime.Mutlu çocukluk anılarımız,neden acı çekeyim ki…? Bu yüzden de acı çekmekten hoşlanan aptal Bana yakışmaz onları hatırlamak.Ben ancak Serdar’ın bana yaptığı herşeyi aklımda tutmalıyım.Neden…?Çünkü onlar acı veriyor.Beli ağrıyor diye masaj yapmak istediğim zaman,ellerim soğuk diye bana bağırması neden şuan oluyormuş gibi?Beynimdeki arşive işlememiş henüz ve hiçte işlemeyecek,üzgünüm AŞKIM.İstesem de olmuyor.Günün birinde bunu arşivden,hafızamın derinliklerinden çıkarıp “aa bu da olmuştu,Serdar bana bunu bile yapmıştı.Aman geçti gitti” demek gibi bir olasılık yok benim için.Bu olanaksız tamamiyle.Onlar benimle yaşayacak.Dilimin ucunda olacaklar hep,inan buna.Seninle çıktığım için annemin bana dediklerinin her an kulağımda,dilimin ucuna gelmeye hazır oldukları gibi ve neredeyse her gece o sözleri hatırlayarak ağladığım gibi senin içinde ağlayacağım.
Bir saat uyumuş olsam bile sabah kalktığım zaman,yine de uyku ilacını almayacağım.Onlarsız uyuyamıyorum.Ama salağa benziyorum onları içince…Bırakacağım kendimi yine gözyaşlarımın kollarına.Beni salaklaştıran,başımı döndürüp sonra uyutan o ilacı içmekten men ediyorum kendimi bu gece.Bırakayım kendimi ağlasın…