bildirgec.org

tasavvuf hakkında tüm yazılar

Sahipsiz Aydın : Jiddu Krishnamurti

gorkemtezcanli | 19 October 2008 17:14

Jiddu Krishnamurti
Jiddu Krishnamurti

dünya üzerinde pek çok düşünür hakkında konuşulmuştur. Pek çok grup, felsefe, din öğretisi bu insanları sahiplenmeye çalışmıştır. Oysa şimdi bahsedeceğim insan tüm bu söylemlerin dışında bir insan, bir aydın ve özgürlük yolunda yalnız yürüyen belki de modern Socrates. Adı Jiddu Krishnamurti.

Felsefe ilgilenenler mutlaka ismini duymuşlardır. Ayrıntılı hayat hikayesini buradaninceleyebilirsiniz. Farklı olarak nitelendirilebilecek felsefesinden bahsetmek istiyorum.

Hallac-ı Mansur ve Ene’l Hak

Redingot | 29 September 2008 09:56

Hallac-ı Mansur 858 yılında Tur şehrinde doğmuş, 857-922 yılları arasında yaşamış, İran’lı, sufi bir yazardır. Çok fazla pamuğu çok kısa sürede atabildiğini gören kişilerce kendisine Hallac (pamuk atan) lakabı verildiği rivayet edilmektedir. Tam adı Ebu el-Muğiz el-Hüseyn ibn Mansur el-Hallac’tır. Halk arasında ona Hallac-ı Mansur veya Hasin (Hüseyin) Mansur Hallac denilmiştir.

Genç yaşta Kur’an’ı ezberlemiş ve evlendikten sonra Hac ziyaretinde bulunmuştur. Abbasi hakimiyetinde olan Bağdat‘ta yaşamıştır. Hocası Cüneyd-i Bağdadi‘dir ve Hallac-ı Mansur‘un yaşantısında onun büyük etkileri olmuştur.

Hallac-ı Mansur, Al Hallaj - bir tasviri (resim)
Hallac-ı Mansur, Al Hallaj – bir tasviri (resim)

“Kuran’ın kölesiyim,yolunun tozuyum”

koza 68 | 12 September 2007 13:13

“Canlı bir yanılma ölü bir gerçeklikten iyidir”.Hamilton

Geçenlerde bu sitede tasavvuf ve islamla alakalı bir yazı yayınlandı.aşağıdaki araştırmam polemik yaratmak amacıyla yazılmadı.amacım islamiyeti bir de müsamaha gözüyle değerlendirenlerin, penceresinden görebilmemizi sağlamaktır…

Xlll.yy anadolu’su ve çevresinde,selçuk türkiyesinde din hürriyeti ve müsamaha tarihte görülmemiş örneklerle doludur.selçuk sultanları huzurunda çeşiti dinlere bağlı alimler arasında dini ve fikri tartışmalar yapılmıştır.İşte o yıllarda şeriatçıların büyük tepkisine yol açan tasavvuf ceryanı insanlara manevi bir yolculuğu müjdeliyordu….Xlll.yy anadolu topraklarında Allah ile ilgili kanaatleini yayan ,fahreddin ırakiy, necmeddin daye, evhadeddin kirmani,bahaddin veled, mevlana celaleddin, muhyiddin-i arabi gibi mutasavvıflar bunlardan birkaçıdır…

Bazı Tasavvufi Sözler

suphi | 31 August 2007 10:17

Rahat gece, tatlı mehtâb bul bana, Her şeyden anlatayım, o zaman sana departmanından…

Son günlerde hafif’deki bilgi kirliliğine bir de tasavvuf ve onun büyükleri hakkındaki yanlış bilgiler eklendi. Kendini bilmez bu cahiller, ayıplarını hüner sanarak sergilemektedirler.

Zavallı câhil, sanır ki, din adamıdır;
din ile ilgisi, yalnız böyle sanmasıdır.

Büyükler, cahilin ve düşmanın ağzını kapamanın kale kapısını kapamaktan daha zor olduğunu söylemişler.

Kendinden haberi olmıyan zevallıya,
yakışır mı, ince bilgileri diline ala?

2007 UNESCO Dünya Mevlana Yılı

lecoqnonsportif | 16 May 2007 20:14

semazen
semazen

2007 UNESCO Dünya Mevlana Yılı

“Gel, Gel, ne olursan ol, gel!
İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel!
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!”

Sevgide güneş gibi ol,
dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol,
tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol,

her ne olursan ol,
ya olduğun gibi görün, ya göründügün gibi ol.

Sınır sınır içinde..

khun | 08 May 2007 23:55

Bir köyde yaşıyorlardı zamanla büyüyüp genişleyen.
Bir düzenleri vardı, çünkü kuralları vardı, sınırları içinde, basit.
Sınırları vardı aralarında ve etraflarında. Sınırlar iyiydi. Ve kuralları vardı, karmaşık görünen, ama basit.
Sınırları vardı içinde yaşadıkları, düşündükleri, hayaller kurdukları. Umut ettikleri.
Herkesin kendi sınırı vardı ve herkese ortak bir sınır, içinde yaşarlardı.
Kuralları vardı kendileri için. Ve kuralları vardı ortak. Çünkü bir düzenleri vardı. Hep vardı ve hep olacaktı.
Sınırları vardı aralarında, sınırlar gerekliydi, çünkü herkes kendi sınırları içinde yaşardı.
Sınırları vardı etraflarında ve hepsi o sınırın içinde yaşardı birlikte, ama ayrı. Çünkü herkesin ayrı sınırı vardı, sınır içinde.
Sınırlar birlikte çizilmişti özenle, etraflarına ve hepsinin etrafına.
Kuralları vardı sınırlar içinde.
Sınırların kuralları, kuralların sınırları vardı, düzen içinde.
Çünkü hayat böyleydi.
Kurallar koymuşlardı sınırlar içinde, zamanla ve gelişmişti kurallar kendi içinde.
Unutulmuştu bazı kuralların neden konduğu, zaman içinde, ama gerekliydi herhalde.
Sınırları vardı içinde yaşadıkları, sevdikleri, sevildikleri, paylaştıkları.
Kuralları vardı sınırlar içinde ve sınırların.
Paylaşmaktı esasında sınırlar, özgürlüğü, sevgiyi, umudu, hayalleri.
Ve ayırmaktı sınırlar, herkese ait olanı.
Sınırlar vardı sınırlar içinde, aşama aşama, derece derece.
Sahiplenmekti aslında sınırlar, belirlemekti neyin kime ait olduğunu ve ne kadarının.
Böyle olmuştu hep, sorgusuz, çünkü hayat böyleydi.
Bir sınır vardı bütün sınırları kapsayan ve herşey o sınırın içindeydi sınırlarla birlikte.
Kurallar vardı, artık kimsenin hatırlamadığı, nasıl konduğunu.
Böyle iyiydi, çünkü hayat böyleydi.
Kurallar iyiydi, kuralsız olmazdı, sınırlar içinde.
Sınırlar vardı herkesin bildiği, çünkü içinde yaşarlardı.
Pek azı merak etti sınırların ötesini, çünkü herşey zaten sınırların içindeydi, hayat buydu, bunu herkes bilirdi.
Sınırlar vardı tanımlı, tanım, tanım içinde.
Ben, vardı sınırlar içinde tanımlı, ben’le başlayan.
Ben’e göre yapıldı tüm tanımlar, ben için. Sınırlar vardı ben içinde, ben’le başlayan tanımlı.
Ben içinde sınırlar vardı, sınırlar içinde ben’ler.
Hayat böyleydi.
Sınırlar gerekliydi.
Sınırlar, paylaşmaktı, sahip olmaktı, yalnız kalabilmekti kalabalık içinde, var olmaktı.
Sınırlar ben içindi. Çünkü ben, var olmaktı, sevmek, kıskanmak, öfkeden deliye dönmek, anlamak, ağlamak, tiksinmek, alışmak, kanıksamak, acıkmak, doymak..
Sınırlar, bensiz olmazdı ve ben, sınırlar olmadan.
Sınırlar ölçüydü, ben bunu bilirdi.
Bunu herkes bilirdi.
Kurallar buna göreydi ve sınırlar.
Ben’ler vardı yan yana, aralarında ve etraflarında sınırlar.
Düzen içinde yaşarlardı, çünkü kuralları vardı.
Düzen içinde düzen vardı, çünkü kural içinde kural, sınır içinde sınır vardı.
Sınırlar tanımdı, hayatı özetleyen.
Ben bilirdi, herkes bilirdi, hayat böyleydi.
Bir köyde yaşarlardı sınırları belli, ordan ötesi önemli değildi.
Çünkü ordan öte birşey yoktu.
Hepsi buydu.
Bunu herkes bilirdi.

Akıl ve İslam

suphi | 18 April 2007 10:24

“Kişi bilmediğinin düşmanıdır”( hz.Ali)

Akıl lugatta mastar olarak, men etmek, engellemek, alıkoymak, bağlamak gibi anlamlara gelir.

Felsefeciler ve mantık alimleri aklı, “varlığın hakikatini idrak eden, maddi olmayan fakat maddeye te’sir eden basit bir cevher, maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak kaziyelerde(önerme) bulunan ve kıyas yapabilen güç” demektir diye tarif etmişlerdir.
Bknz: cevher, kaziye, kıyas

Akıl, insanı insan yapan, onu diğer mahlukattan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz kuvveti ve anlama melekesidir.
Dinin tarifini yaparken “akıl sahiplerinin….” denilmekteydi.Yani Akıl kişinin üzerine ebedi saadet ve selameti veya ebedi azabı ve yokluğu mümkün kılan bir mefhum.
Bknz:Muhasar ilmihal, akil baliğ,İrade

Seyrede seyrede ölün çocuklar!

| 19 September 2006 13:24

“Edebi, edepsizlerden öğren.”

Bu sözün deruni manasını özümseyenlere anlatılan ne çok hikmet var. Ancak, elifi görse mertek sanacak yeni bir
coca-cola nesli tüm ihtişamıyla ekranlarda arz-ı endam eylemekte…

Var oluşlarını renkli kartonlara yazarak elde eden “makina” gençliğinden umut kırıntıları dermeye çalışan “gece kuşu” beyin çabalarını derin bir acıyla seyrettik geçen yayın döneminde.

Tasavvufu sadece ve sadece “şeriatçıların” tekeline bırakan bir snob aydın tavrının yanı sıra, geleneğine saygı ve sevgi duymayan kifayetsiz iktidar sahipleri de bu rengahenk, ulvi kültürün ruhuna el fatiha çekmiştir.