bildirgec.org

tanrı hakkında tüm yazılar

AB Rh pozitif

astral | 03 January 2010 16:58

Gel keyfim gel. Zamanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini onu ilk kez gördüğümde anlamıştım. Onun bambaşka olduğunu ilk gördüğümde anlamıştım.

Öyle şeyler vardır ki, somut kavramlarla açıklamak mümkün değildir. ‘Neden?’ dersen, yanıtını çok da esaslı açıklayamam. Hani küt(!) diye hissedersin ya. Birden bire duyulan bir his sadece.

httpimg378.imageshack.usihnpf2ja3gi9.png
httpimg378.imageshack.usihnpf2ja3gi9.png

Kutsal ağacın tohumları onun üzerine kondu durup dururken ve ben onun farklı çok çok farklı olduğunu çok çok içlerden anladım. Susmak ve hissetmek zamanı. Huzurun adı bu.

eski Mısır kadınları

nazokiraze | 30 December 2009 10:51

Eski Mısır’da kadına diğer toplumlara göre daha çok önem verilirdi, zenginlerin hareminin olmasına ragmen, zengin olmayanlar genellikle tek eşliydi.Kaynaklara göre o dönem Mısır kadınları iri gözlü ve Avrupa kadınlarına göre daha dik memeliydi. Ayrıca günümüz makyajına çok yakın olan makyaj stilleri Mısır kadınının olmazsa olmazıydı.Zaten kozmetik kültürü Mısır’dan gelmiştir.

Heykellerden de anlaşıldığı üzere Mısırlı kadınlar süslerine aşırı düşkünlerdi, tırnaklar boyanır, saçlar yağlanır, yüze makyaj yapılırdı.Gözlere sürülen siyah sürmenin dışında kadınların peruk ta kullandıkları bilinir.Takılan mücevherler ise genellikle altın olurdu, ayaklara kadar bilezik takılırdı.

Eski Mısır‘da kadınların kullandıgı peruklar papirus lifinden yapılır , peruk takılmadan önce başa sıcakta eriyip hoş koku salsın diye bir macun sürülürdü.

beyaz kemikten toka 3 (susmak ve itaat etmek)

astral | 25 December 2009 12:09

Bölüm üç…
Bu hikaye, dört kadın, dört kuşak ve bir tokanın hikayesidir…

Susmak ve itaat etmek…

Havva saçında kemik beyaz bir toka, ağzında sigara gün boyu temizlik yapar, çocuklara bağırır, sonra baş edemediği noktada çocuklara afyon verir ve küçük bir dinlenme verirdi kendine. Yedi oğlanla uğraşmak kolay mıydı?

Kız ona yardımcıydı ama hepsine birden verirdi otu. Hem bu yaygındı. Zararlı olabileceğini hayatı boyunca düşünmeyecekti. Çocukların çocuklukları yarı otla geçecekti.

içimden kaçmak ve kaçamamak

admin | 05 December 2009 10:33

Bir rüya gördüm. İçinde sen ve ben vardık. Üşüyen iki ruhtuk öncesinde, sonsasızlığa kavuşan olduk.

Boğulan ruhlardık kimi zaman, çoktan kaybetmiş kendince. Çoktan vazgeçmiş içinden… Hayattan vazgeçmek, içinden vazgeçmek kadar vurmazmış insanı… Tut ellerimi…

Gözlerim uzaklara bakıyor. Bir gün batıyor, diğer günler gibi. Bu şehir yine tüm karanlığıyla, kararlığıyla ağlıyor kendini geceye verirken… Düşünüyorum, günler geçiyor; içimden bir şehir geçiyor: ‘Ben yaşıyor muyum?’

DONMUŞ NEHİR

astral | 24 November 2009 13:33

A ve E sohbet etmek için buluştu. Soğuk bir sonbahar günü. Deniz kenarında bir çay bahçesi… Her zamanki gibi E onu iş yerinden arabasıyla almıştı.

Bugün E’nin doğum günüydü. A’nin canı hiçbir yere gitmek istemiyordu ama arkadaşını bugün kırmamalıydı. Yorgundu, üzgündü, içinde ağlayan bir kız vardı… İçindeki o kızı kimse görmüyordu.

O hayatına –sözde- her şey ama her şey normalmiş gibi devam ediyordu. Kimse bilmiyordu uyuyamadığını, kimse bilmiyordu tavana bakarken saatlerin geçtiğini ve onun bunun farkına varmadığını. Kimse bilmiyordu, onun antidepresan almayacağım diye debelendiğini. Kimse bilmiyordu onu eski bir dostun telefonunu çevirdiğini ve birden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığını.

Kimse bilmiyordu, bilmiyordu akşam olduğunda ve evine geldiğinde sessizliğin üzerine yıkıldığını ve o an acıdan ve onu düşünmekten ve onsuzluktan; onun bu denli içinde olmasından, o anda acıdan öleceğini hissetmesiyle gözlerinden akan yaşları susturabilmek için sürekli kendine yüksek sesle; ‘Tamam, tamam; sakin ol, sakin ol, geçecek geçecek… Her gün biraz daha azalacak. Bak yirmi bir günde beyin alışıyor birtanem, sakin ol, sakin ol.’

tanrı bilir..

lagos | 05 November 2009 13:47

her uyuduğunda, yarın sabaha onarılmış bir kalp dilerken; daha beter acılarla uyanıyorsun..

gideli birkaç ay oldu.. sanki dün akşam gitmiş gibi taze burukluğu. sanki dün sabah kulağına günaydın diye fısıldamış gibi; sessiz ve kimsesiz şimdi yatağın diğer yarısı.. her sabah gözünü açar açmaz yanında mı diye bir umut yoklayışın, yetiyor gününün alabildiğine berbat geçmesine..

başlarda karnına giren krampların yerini boşluklar aldı, ne saplasalar umrunda olmayacak. miden gereksiz artık, pek fazla da kullanmıyorsun zaten. burnun hep o kokuyu arıyor değil mi? o gerdanının büyüleyici kokusunu.. içine çektikçe daha fazla çekesin gelirdi, madde bağımlısıymışsın gibi..
you really are my ecstasy..
ve emre aydın dizeleri geliyor aklına..
kokunu bırakma / çok sevdim kokunu / bilemezsin, götür kokunu..

Deus

Cevval Portakal | 17 October 2009 17:46

Tanrı yeryüzüne indi.
Rastgele bir yerde, orta sınıf bir ülkede, orta sınıf bir ailenin ürünü olarak. Bir çocukken dünyayı tanıdı, çevresinin doğrulaııyla büyüdü. Oynadı, eğlendi. Eğitildi. Eğitimden nefret etti. Orta karar okullarda okudu; birazını bitirdi, birazını bitiremedi. Sonunda bir yetişkin olarak kendi kararlarını verebilecek olgunluğa eriştiğinde hiçbir karar vermedi.

Tekrar çocukluğuna döndü, eğlenmeyi seviyordu. Kendine yeni zevkler edindi, müziği, sinemayı, edebiyatı, sanatın her türlüsünü sevdi. Seksi, uyuşturucuları tatdı.
Eski bir alışkanlık olsa gerek, yalnızlığı hepsinden çok sevdi. En ufak sorumluluk almadan yaşadı. Sadece merak ettiklerini öğrendi. Yalnızlıkta tam özgürlüğü buldu. Hiç ciddi bir işte çalışmadı, hiçbir birikim yapmadı, geleceği hakkında hiç kafa yormadı. Sadece zevkleriyle yaşayabildiği sürece başka bir şey düşünmesine gerek yoktu.
Kabuğuna çekildi. Yalnız kaldıkça insanlardan uzaklaştı, uzaklaştıkça onlara yukarıdan baktı. Sınırlı hayatlarını, mutluluk umuduyla kendilerine yeni sıkıntılar yaratarak yaşayan insanların dünyası ona komik gelmeye başladı. Hiçbir şey için bunca zevkten kendini mahrum bırakan insanları anlayamadı. Dışarıda olan biten ile ilgilenmeken vazgeçti.
Hiçbir dine inanmadı, yok olmaktan korkanların basit hikayelerine karnı toktu.

-Nerde uyuycaz biz!?

threewishes | 17 October 2009 15:03

ölüyordum o zamanlar sonra seni gördüm orda-camda aşağıya bana bakarken/ sen bana bakarken yukarıdan, anlamıştım fena karışacağını ortalığın..bu dünyaya ait değildin. öyle olmasa gözlerini beş kat aşağıya nasıl gönderebilirdin ki tam da gözlerimin karşısına/ paralel evrenlerdeydik biz ve minik bi noktada karışmıştık birbirimize /Ne acayipti birbirine paralel iki sokakta iki ayrı şok market ve karşısına park etmiş iki ayrı beyaz minibüs olması ve önünde kediler saat sabahın altısı.
-e ben beyaz minübüsün önündeyim işte karşımda şok
-yoksun ben tam üstündeyim şokun, pencereden beyaz minibüsü görüyorum ..
-kedileri görüyor musun
-evet
/Demiş miydim; minik bi noktada karışmıştık biz birbirimize…

Kim Bunlar : Sihler

dkare | 12 October 2009 15:41

Bencillik,öfke,madde bağımlılığı,hırs ve şehvet bir sih için en önemli düşman diğer adıyla yenilmesi gereken beş şeytan.

Sihlere gelmeden önce sihizm nedir ona bakmak gerekir. sihizm kuzey Hindistanda yaşamış olan on gurunun ögretisinin yer aldığı tek tanrılı inanışlar arasında yer alan bir dindir.
Sihizm oluşturulurken bu on guru bir önceki gurunun ögretilerine yenilerini de ekleyerek bir öncekinin ögretilerini pekiştirmiştir. Aslında bir ruhun on farklı bedende dolaştığına inanılır.Buda on guruyu ortaya çıkarmıştır. Bu Gurular zamanla bazı kriterler belirlemişler. Yapılması ve yapılmaması gereken bir dizi davranış vardır sihizmde.
Bir sih yukarda bahsettigimiz beş kötülükle savaşırken beş silahtan faydalanır. Bunlar tevazu, memnuniyet,şefkat, hayırseverlik ve olumlu tutumdur. Bu beş silaha ulaşmada ise yapılması gerekenler devreye girer. Bunlardan bazısı;

Kuşların Hükümdarı:Hüma Kuşu

dkare | 09 October 2009 16:35

hüma kuşu
hüma kuşu

Hüma kuşunun asla yakalanamayacağı ve bu kuşu bilerek öldürenin kırk gün içinde öleceğine inanılmaktaıdır. Yine bir inanışa göre bu Hüma kuşunun küllerinden yeniden doğmak için kendini yaktığı ifade edilmektedir.Hümakuşunun ayaklarının olmadığı, yere asla inmediği, havadan yumurtladığı ve yavrusunun yine havada yumurtadan çıktığı söylenir.
Türk edebiyatında ulaşılamayacak bir mertebede yer alan Hüma kuşunun tanrıya kadar gidip geldiği ve yıldızlar arasında dolaştığı efsanenin bir diğer ögesidir. Bundan dolayı bu kuşa Türkçe lehcelerde Kumay ve Umay kuşu olarakta bilinmektedir.
Eskiden hükümdar ölünce millet bir meydanda toplanırmış ve Hüma kuşu kimin başına konarsa yada gölgesi kimin üstüne düşerse o kişinin hükümdar olduğuna dair bir inanış varmış. Hümayunun padişah, hükümdar manasına gelmesi ve devlet kuşu denmesinin altında işte bu inanış yatmaktadır.