ölüyordum o zamanlar sonra seni gördüm orda-camda aşağıya bana bakarken/ sen bana bakarken yukarıdan, anlamıştım fena karışacağını ortalığın..bu dünyaya ait değildin. öyle olmasa gözlerini beş kat aşağıya nasıl gönderebilirdin ki tam da gözlerimin karşısına/ paralel evrenlerdeydik biz ve minik bi noktada karışmıştık birbirimize /Ne acayipti birbirine paralel iki sokakta iki ayrı şok market ve karşısına park etmiş iki ayrı beyaz minibüs olması ve önünde kediler saat sabahın altısı.-e ben beyaz minübüsün önündeyim işte karşımda şok-yoksun ben tam üstündeyim şokun, pencereden beyaz minibüsü görüyorum ..-kedileri görüyor musun-evet/Demiş miydim; minik bi noktada karışmıştık biz birbirimize…’Ortalık fena karışıcak’ dedi tanrı giderken ‘beş sene sonra görüşürüz’.. neden beş diye sormadım beyaz sakalları kıvrıla kıvrıla uzayıp saçlarına dolanırken, dönüp hemen senin gözlerine baktım ordaydılar, ohh.. Aynı gece ormanda uzayan kulaklarını gördüğümde; artık ölüm bizi ayırana kadardı. yüzlerce minik yılanın etrafında kıvrılıp durduğu ateşin kenarında dönüp duruyorduk seninle ve her bir tam dönüşü tamamladığımızda bir ağaç reverans yapıp diğer bi ağacı dansa kaldırıyordu. Tanrım ne uzun bi geceydi ../o gece dünya durdu ama biz inmedik. İlk; sonradan baktığımızda listede olmayan hatta tümüyle yokolan ama belki de hiç varolmamış o şarkı çalarken anladık yavaşladığını dünyanın. saniyeler dakika gibi davranmaya başladığında…/Sonra tamamiyle durdu hayır müzik devam ediyordu, zaman durmuştu. Ağaçlar durmuştu. yılanlar kurumuş yaprak formuna geri dönüp durmuşlardı ama biz durmadık/Demiştim minik bi noktada karışmıştık birbirimize…