bildirgec.org

saplantı hakkında tüm yazılar

SAPLANTI – Bölüm 2

byGA | 21 October 2009 09:38

Reklam antlaşması için gelen firmanın asistanı falan olmalıydı, onu daha önce bizim firmada görmemiştim.

“Demir bey, başlıyacakmıyız.”
“Efendim.”
“Toplantıya diyorum başlıyacakmıyız, misafirleri yeterince beklettik sanırım.” Patronun sessizce kulağıma fısıldamasına rağmen herkes bize bakıyordu. Galiba ben biraz yükses sesle cevap vermiştim.
“E. evet efendim, hemen başlıyorum. Özür dilerim, sadece kafamda toparlamaya çalışıyordum.”

Biz bu işi alamayalımda bak o zaman nasıl toparlanıyorsun ifadesini yüzünden okuyabiliyordum. Ama işin aslı şu anda gözüm o kızdan başka bir şey görmüyordu. Neler oluyordu bana, bu kıza aşık mı oluyordum, niçin bu kadar etkilenmiştim. Evet çok güzeldi, belkide gördüğüm en güzel varlıktı. Ama ben zaten Esma’ya aşığım, hem bu kızı tanımıyorum bile ve ilk görüşte aşk denen zırvalıklara inanmam.
Brifingi nasıl verdim, nasıl geçti Hiçbir fikrim yok, ilgilendiğim tek şey kızın bana bakıp bakmadığı. Oysa kafasını bile kaldırmadan gayet ciddi bir ifadeyle not almaya devam ediyordu.
Allahtan bir pot kırmadan toplantıyı bitirdim ve işi aldık. Yoksa ihtiyarın bana yolu göstermesi kesindi. Büromun ve işimin bir süre daha bana ait olduğunu bilmek gayet rahatlatıcı bir duygu.
Masamda işlerle uğraşırken bir yandan da kızı aklımdan çıkarmaya çalışıyordum. Ben Esma’yı seviyorum,buna eminim. Üç yıldır beraberiz ve ayrılmak gibi düşüncelerimiz ya da konuşmalarımız hiç olmadı. Hatta gelecek için planlar yapıyorduk. Kahretsin! Saat kaç olmuş, Esma’yı arayacaktım. Telefonda altı cevapsız ve hepsi ondan. Toplantıya girerken sessize aldığım telefonu açmayı unutmuşum. Esma’nın telefonu çalarken, masamdaki telefonun sesi ile irkildim, zamanımıydı şimdi.

Gölge sevdasının sonu

darjeeling | 15 January 2009 10:19

Önce ‘ona’ aşık olmakla başladı herşey…
Hergün daha çok eridi gözlerinde..
Sonra ‘o’ gitti, gölgesi kaldı, kokusu kaldı..
Olmayanı gerçek sanmak, üstüne üstlük olmayanla konuşmaya çalışmak, konuşamamak, gölgeye küsmek, sırtını dönmek, kadehi tek başına kaldırmak, gözyaşının silinmesini beklemek, ‘EL’ olmak, odada varolmayana ‘el’ olmak, bir olamamak…
Delirdi kız sonunda.
Malum, hastaneye kaldırdılar onu da.
Gölge özgürlüğüne kavuşmuş, terk etmişti kızı.
Kız da mahkumiyetine merhaba demiş, gerçek gölgelerin arasına sonsuz süreliğine hoş gelmişti…
Sonrası, artık ne yaşarsa o olacak..

SAPLANTILI DÜŞÜNCELER-ZORUNTULAR

teacher07 | 27 April 2008 04:45

Sol yandan kalkmak uğursuzluk getirir… Salı günü işe başlamak uğursuzluk getirir… On üç uğursuz bir sayıdır… Gece tırnak kesmek uğursuzluktur… Aradan kara kedi geçmesi uğursuzluktur… Merdiven altından geçmek uğursuzluktur… Uzanmış yatan kişinin üstünden atlamak yanlıştır, boyu kısalır… Bu gibi; duyduğumuz , bazılarımızın da inandığı nice düşünceler saplantılı düşüncelerdir.

Bazı kişiler, yatmadan önce belli hareketler yaparlar.Elini belli yerlere sürerler.Terliklerini yada başka eşyalarını belli yerlere koyarlar. Belli sözler mırıldanırlar. Kimi kişi kapıyı kilitler, elektrik düğmesini kapatır, ocağı kapatır, ya yatar, ya da dışarı çıkar. Sonra bütün bu işleri yaptımmı diye kuşku duyar. Bu işleri defalarca yineler. Bazı kişiler ellerinin kirlendiğini düşünerek, saçma olduğunu bile bile defalarca yıkar. Bazı kişiler kapı tokmağı tutmazlar, el sıkmazlar. Bu gibi davranışlar da zoruntulu davranışlardır.

Nanotoni’nin Kızlara Hitabesi

nanotoni | 22 February 2008 18:47

Ey Türk Kızı, birinci vazifen kızlığını ilelebet muhafaza ve müdaafa etmektir.

Mazi temizliği ispatının, iyi bir koca avının, dolayısıyla istikbalinin yegane temeli budur. Bu kızlık senin en kıymetli hazinendir. İstikbal’de Yataş’da ve diğer yataklarda seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici girişimciler olacaktır. Bir gün İstikbal’de kızlığını müdaafa mecburiyetine düşersen, kendini frenlemek ve partnerinin paratonerini yememek için, içinde bulunduğun romantizmin ve şehvetin dayanılmazlığını düşünmeyeceksin. Bu romantizm ve şehvet çok namüsahit bir mahiyette tezahür edebilir. İstikbal’de kızlığına kastedecek düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir Kazanovalığın mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz bedeninin bütün köşeleri zaptedilmiş, bütün dehlizlerine girilmiş, bütün saçların dağıtılmış ve vücudunun her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere bünyenin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini evlilik vaadi ile, müstevlilerin sapık emelleriyle tevhit edebilirler. Sen şehvet-i zaruret içinde heyecandan eriyip bitmiş ve hatta feci şekilde kızışmış olabilirsin.

Çizgiler (1)

plakton | 06 August 2007 15:08

Sevgi ile nefret arasında ince bir çizgi vardır. Bu çizgiyi geçmek çok kolaydır. Ya geçersiniz yâda birileri sizi iter geçmek zorunda kalırsınız. Kimseyi nefret etmek için sevmezsiniz. Ama nefret ettiğinizi aslında seversiniz…

Tutku ile aşk arasında, kalın bir çizgi vardır. Bu çizgi zamanla oluşur, zamanla kalınlaşır. Ne kadar çok isteseniz de bu çizgi düzgün çizilmediyse kalınlaştıramazsınız…

Umut ile isyan arasında, tutkulu bir aşk vardır. Aşkınızın tutkusu sizi ya mutsuz bir isyankâr yapar yâda mutluluk dağıtan, umut dağıtan bir âşık

Saplantılı aşklar!

darjeeling | 11 January 2007 12:24

Bazı insanlar vardır ilişkilerini saplantısal yaşantılara dönüştüren…Onlar için hayatta ilişkilerinden daha önemli hiç birşey yoktur. ‘At kendini köprüden aşağı’ deseniz hemen o an sevdikleri için bunu yapabilecek,gözü kararmış kişilerdir kendileri. Ailelerini ve arkadaşlarını ikinici üçüncü planlara atarlar kendileri. İş yaşamı onlara tatmin ve mutluluk duygusu getirmez çünkü akılları fikirleri başka yerdedir. İş yerlerinde tuvalete gidip ağlama nöbetleri geçirirler ve sonra gözlerinin kırmızılığının geçmesini bekleyip, ofislerine dönerler. Mesai saatinin hemen bitmesi için can atarlar çünkü tek emelleri sevdiklerine kavuşmaktır(halbuki sevdikleri adam ya da kadın onu görmekten bıkmış, bu özlem tek taraflı hale gelmiştir) Kendi istek ve arzularına öyle önem verirler ki karşı tarafı önemsemez,düşünemezler. Bencillik damarlarda dolaşmaktadır ve bunu farkında olmadan yaparlar ne acı… Bilinçsiz bir acı çektiriş vardır karşı tarafa. Bu insanlar bir nevi tedaviye bile ihtiyaç duyuyor olabilirler. Bu insanların çoğunda yalnız kalma korkusu ağır basar-kendi kendine yetememe düşüncesi yer bitirir onları-sonuçta HEP destek beklerler-hep karşı tarafı boğarlar.
Şimdiye dek bu insanlardan biri olduğum için utanıyorum, ama dün geceden itibaren de değişmeye karar verdiğim için kendimle az da olsa gurur duyuyorum,çünkü gururun tamamını gerçekten değiştiğimi karşıya hissettirdiğim gün duyacağım…

iyi değilim ben yaa..

quodquidest | 06 September 2006 13:48

bunu neden yapıyorum kendime ya??
baştan alalım..
neden ayrıldığımızı bilmediğim,hatta ayrıldığımızı bile kendi kendime farketmek durumunda kaldığım,kendi kendime kafamdan atamama sebebimin aşk deil saplantı olduğunu kanırta kanırta kabul ettirdiğim eski sevgilimin sürekli kullandığı linkini google’da arattım dün.. ne sebeple??pas..
çıkan sonuçlardan bi tanesine tıkladım programlanmış bi şekilde.. bi forum sitesine mart ayında yazdığı ve muhtemelen benden başka kimsenin okumadığı -nerden biliyorum??pas..- bi yazı çıktı karşıma.
okudum..
iyi halt ettim!!
babasına yazmış..
doğmadan kaybettiği bebeği hakkında!!
‘bi daha torunun olmayacak baba..’

seretonin seviyesinin düşmesiyle başgösteren okb

cebrailiye | 15 June 2005 18:01

okb:obsesif kompulsif bozukluk (saplantı-zorlantı bozukluğu)
okb’nin bilinen tek nedeni yoktur.çeşitli etkenlerden söz etmek mümkün.beyinde kimyasal haberci görevi üstlenen serotonin seviyesinde düşmenin bu hastalığa neden olduğu söylenmektedir.günlük hayatta batıl inancı olan,en ufak şeylerden kaygı duyan veya şüphelenen insanlar çoktur.
hastaların hastalıkları konusunda kendilerini eğitmeleri çok önemlidir.haftada en az 1 kere doktor kontrolü gerekmektedir.seçici serotonin geri alım inhibitörleri kullanmak,bilişsel davranışçı tedavi uygulamak şarttır.
fobi ise gerçekte korku yaratmayacak bir objeye,aktivite veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya denir.fobik kişiler belli bir durum,nesne veya aktivite ile karşılaştığında aşırı anksiyete duyar.kişiler korkularının saçma olduğunun farkındadır ancak korkularını mantıksal düşünerek engelleyemezler.Watson’un öğrenme teorisinde fobilerin şartlandırılmış refleks davranışlar sonucu oluştuğu ileri sürülür.Freud’a göre fobiler bilinç dışı çatışmalarla ilgilidir ve ödipal kompleks ile ilişkisi vardır.bastırılmış,bilinç dışına itilmiş bazı korkular yer değiştirerek normalde kaygı yaratmayacak bir nesne veya duruma yöneltilir ve bu şekilde fobiler gelişir.sosyal fobinin panik bozukluktan tek farkı,belirtilerin belli durumlarda ortaya çıkmasıdır.sosyal anksiyete duyan kişiler başka insanların kendilerini yargıladığı ve negatif değerlendirdiği düşüncesi ile yetersizlik ,aşağılanmışlık hisseder ve hayal kırıklığına uğrarlar.