bildirgec.org

özlemek hakkında tüm yazılar

uzun yolculukları özledim

lavinya76 | 07 April 2010 09:08

Uzun yolculukları özledim. Hiç binmedim ama yataklı bir tren mesela. Yanında sevdiğin biri. Şehirlerden konup göçerken vagonlar, cama düşen manzarayı izlemek isterdim yaslanıp bir omza. En güzeli baba-kız yolculuğu olurdu belki… Issız bir dağ kasabasında mola verdiğinde tren, istasyon önünde hatıra fotoğrafı çektirirdik. Hiç öyle bir resmimiz olmadı babamla…

Alıp başımı gitmek istediğinde canım, aklıma hep otogarlar gelir. Ani bir kararla o an ilk kalkan otobüs nereye giderse oraya gitmek… Issızlığı izlemek otobüs koltuğunda. Yanında oturan yabancıyla dost oluvermek bir anda. Uzattığı sigara böreğine mukabil bisküvi ikram etmek. Hatta adın ne? Yaşın kaç? Sorularına uyduruk yanıtlar vermek ve kendini kendine uydurmak söylediğin yalanlarla. Ama en güzeli annemle olurdu bu otobüs yolculuğunun. Uykuya daldığımda düşen başımı alırdı göğsüne. Hırkasıyla örterdi üstümü. Sokulurdum kokusuna sımsıcak bir battaniye gibi sarardı şefkate acıkan bedenimi…

OTURUP KENDİME BİR MEKTUP YAZDIM

sonbahar kizili | 09 March 2010 11:42

Yıldızsız bir geceydi… Yalnızdım, üşüyordum. Dışarıda deli bir rüzgâr, yüreğimde hüzün vardı. Hasretinin en dayanılmaz olduğu yerde, istemeden gitti ellerim eski resimlerine… Saatlerce baktım her birine… Ne güzel gülümsüyordun ne güzel, ayrılmayacaktık sanki günün birinde…
Çekip o resimlerden çıkardım seni
Duruldu birden gülümsemen.
Olsun gelmiştin ya bana… İşte ellerin, işte gözlerin… Yanımdaydın.
Nerelerdeydin, dedim yıllardır neredeydin?
Hiçbir şey söylemedin.
Bir mektup da mı yazamazdın? Öyle çok bekledim ki…
Üzüldün, yere eğdin başını. Tekrar gittin fotoğrafların arasına, tozlu albüm sayfalarına… Ve yeniden gülümsedin bana…
Biliyor musun? Kimse bana mektup yazmadı… Hep ben yazdım, hep ben yolladım cevabı gelmeyen mektupları.
Ve o gece sevgilim farklı bir şey yaptım.
Oturup kendime bir mektup yazdım.
Dışarıda yağmur başlamıştı. Şemsiyesiz çıktım sokaklara… Avarece dolaştım kentin ıslak kaldırımlarında… Uzak bir yerlerde en çok sevdiğim şarkı çalıyordu.
Hiç yürümedik seninle şöyle yağmurda,
Hiç ıslanmadık birlikte…
El ele tutuşup koşmadık mesela, yetişmek için kalkmakta olan bir vapura…
Denize taş atmadık, martılara simit vermedik.
Bir kış günü vapur güvertesinde bir bardak sıcak çay içmedik..
Kırlarda çiçek toplamadık hatta…
Hatta hiç çiçek vermedin sen bana.
Ne çok şey varmış yaşanmamış, her şey yaşanıp bitti sandığımızda.
Koşa koşa gittim köşedeki çiçekçiye… Gül istiyorum, dedim “kırmızı gül”.
Çiçekçi gülerek baktı suratıma, “ıslanmışsınız” dedi “hayrola”?
Belki de deli sandı beni. Kim gelirdi ki akşamın dokuzunda, bu yağmurda bir tek gül için ona…
Biliyor musun? Kimse çiçek vermedi bana…
Ve ben o gece farklı bir şey yaptım. Kendime kırmızı bir gül aldım. Sonra okşadım ve öptüm onu
Ve o gece
Ben o çiçeği
Sen vermişsin gibi defalarca kokladım… Senin yerine bastım bağrıma… O çiçekle uyudum sabaha kadar
Ve sabah uyanıp farklı bir şey yaptım.
Hep başkalarına yazmıştım şimdiye dek
İlk defa kendime bir şiir yazdım…

tat

astral | 26 January 2010 12:58

Her geçen sızının sabahında solmak üzere olan çiçeğin yapraklarını temizliyorum, ince ince. Kanatlarına tutunuyorum hayallerimin, kırılmak üzere olanların üzerine çok basmamaya çalışarak…

‘Nesi var ki şu dünyanın, bu kadar peşinden koşulacak?’ diyordu kadın hıçkırıklarını tutmaya çalışırken. Oysa adam o güne kadar hiç ağlamayı başaramamıştı. Adam kadına sıkıca, çok sıkı sarıldı. ‘Ağlayacağım’ dedi. Kötü birşeymişcesine mahsun ve ağlamaması gerektiğini düşünen birinin sözleri gibi dokunaklı çıktı kelimeler, teker teker; koşturmadan ve mırıltı halinde…

– Ağlaman kötü değil ki. Çoğu zaman iyi gelir.
– Ben hiç ağlamadım. Belki bir kere onu da ne zamandı, hatırlamıyorum bile.
Adamın ne kadar hassas olduğunu anlıyordu kadın. Daha fazla sokuldu ona. Hiç çıkmamak istedi içinden. Dışında kalan herşey dışarıda kalıyordu çünkü onun yanında. Herşeyin önemsizleştiği yerdi, aşk. O, aşktı; emindi.

her yerde aşk var

astral | 22 December 2009 10:43

Yoktan bir günaha batan kederin habercisiyim. Çokçalarına göre gereksiz bir sızıyı taşıyan yüklenici… Herkes sevgiden, aşktan bahsediyor, televizyonda, şarkılarda, posterde dahi aşk; her yerde aşk var:

Metroda kıskandıran aşıklar, mağazalarda sarmaş ıslak vıcıklıkta aşkcıklık, arabalarda 130’la giderken yapılanlar haberlere düşecek kadar konu oluyor, iş yerlerinde yakalananlar, aldatanlar aldatamayanlar, aldatmayı düşünüp de beceremeyenler, ‘Ben hiç aldatmam’ deyip de direk terk edenler, kıskananlar, üçüncü sayfa cinayetleri, anlaşamayanlar, ayrılsak da beraberiz diyenler, ‘Ben de kalır o artık’ diyenler…

fırtınada sağ kalan ağır yaralıların ‘son sarılış’ı

astral | 21 December 2009 15:00

Dokunaklı bir ağıtta, tende son yazının adıydık. Derin dokunuşlarda, az sızılı bir öpücüktük; bir önce… Düştük.

İdrak’tan gizliliğe hatta gize varan; evvelinde sözü şartlayan yazgıydık. Sonrasızdık. Sonramızdık.

Gebermeden bir önce kendi mezarına çiçek diken arızalı iki ruhtuk. Bizdik. Anlaştık. Kaynaştık. Sırnaştık. Bakıştık. Ölmeyi unutup kavgaya tutuştuk. ‘En büyük salak biziz oyunu’nda, bütün kartları kapandık. Koptuk. Fırtınada sağ kalan ağır yaralıların son sarılışıydık.

Ne yani özlemeyecek misin sen?

ErkanTayyareci | 01 November 2008 11:01

az kaldı...
az kaldı… çabuk oku…

Ne yani özlemeyecek misin sen?

Gidince buralardan özlemeyecek misin?

Kedileri köpekleri? Ağaçları, denize bakmayı? Yolları ya da yürürken kaldırımdaki taşlara bakmayı… sesleri, kokuları…

Şu bilgisayar ekranı olacak mı bi daha? Bu yazılar? Kıymetini bildin mi şu aldığın nefesin?
Otobüste yanına oturan kimse olmayınca özlemeyecek misin?

Hayat öyle garip ki… oturup geleceğin derdine düşüyoruz…

Hiç düşündün mü insanlar neden hep çocuklarını düşünür? Onlar için bir şeyler yapar? Kanımca kendilerine yapılan herşeyin boş olduğunu biliyorlar da ondan…

“Biz niye çalışıyoruz? Çocuklar iyi bir hayat geçirsin diye…” Sanki onlar fani değilmiş gibi… En azından bizden çok kalacaklar değil mi?

Durup da saate baktın mı hiç? Her geçen saniyede gitti, gitti, gitti diye söylendin mi giden saniyeler için… Geri gelmeyecekler değil mi? Saniye saat sabah akşam… hiçbir yere gittikleri yok ki… Giden sensin, farkında değil misin… Gidince o baktığın saati de özler misin?

Düşünsene… bir daha o olmayacak, bu da olmayacak… ya da şu da olmayacak… neyi düşünürsen düşün o bi daha olmayacak… Şimdi böyle düşününce onlar anlamını mı yitirdi sence? Yoksa daha bi anlamlı mı oldular…

ACI ÇEKMEK OLMASAYDI…

keremx | 22 October 2008 12:19

ACI ÇEKMEK ÖZGÜRLÜKSE...
ACI ÇEKMEK ÖZGÜRLÜKSE…

ACI ÇEKMEK OLMASAYDI

Bir şarkı sözü der ki: “Acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde” Gençliğimde çok dinlediğim bir şarkıdır bu.

Acı çekmek insanın kaderidir. Ölüm acısı, ayrılık acısı, kaybetmenin acısı, reddedilmenin acısı ve daha nice acılar gelir bulur bizi. Peki, dünyada hiç acı olmasaydı, ne olurdu acaba?

Paylaşacağım haber bu sorunun cevabı olarak yeter size sanırım:

Hannah 14 yaşında… Bir Alman kızı..Doğuştan acı hissi bulunmuyor.. Bu yüzden daha küçük yaşlarda dilini emerek ve ısırarak parçalamış. Canının acımasını bırakın bundan büyük zevk almış.

Özlüyorum ve özleniyorum…

libade | 04 October 2008 11:00

Yıllarca peşinden koştuğum, arayıpta bulmaya çalıştığım mutluluk şimdi yanımda. Artık özlüyorum ve biliyorumki özleniyorumda…
Böylemi oluyormuş acaba insan!
Hiçbirşeye aldırış etmeden, korkusuzca yaşıyormuşsun herbirşeyi. Issız bir sokakta yürürken, nereye gittiğinin önemsizliği, sebep ve sonuçları belirsiz, anlamsız, adlandırılamayan kalp atışları, ellerinde hissettiğin sıcaklık, duyduğun güven ve mutluluk hissi çok kısa bir anda yaşanılanlar…
En büyük hayaller, o dakikaları durdurmaktır çoğu zaman. Hiç bitmemesi istenilen geceler, gelmesi istenilmeyen ayrılık saatleri, hüzün yolları, elvadalar ve güle güleler. Yanında kalsa, hiç ayrılık yaşanmasa sanki; yinede özlenilecekmiş gibi. Yanındayken yüreğini saran ateş onun gidişiyle daha bir alevleniyor. Gün sayıyorsun, bazende saatleri, bir araya gelebilmek için. Sonrada unutuyorsun zaman kavramını sevdiğinden ayrılmamak için…
İşte yüreğimden taşanlar bunlar…
Senin için hissedilen ve muhtemelen hissettiklerin. Bazen kalemin ve kelimelerin yetersiz kaldığı, işlev yapamadıkları dakikalar hariç, bu yaşanılanlar bile içimde kopan fırtınalara göre bir hiç…

Uzaktakini Düşünerek…

ODEON | 03 August 2008 10:00

Öpücük değerdir, değerlidir.
Bir çocuğun yanağında en büyük sevinçtir.
Bir hasta için içtiği ilaçtan daha etkilidir.Mimarlar der ki; Öpücük, iki dinamik nesnenin arasında sağlam bir köprü oluşturan değerdir.Fransızlar da bu konuda bir âlem…
Bazen gideni uğurlarken kendi parmaklarını öpmektir, o an ki görüntü mıhlanır zihinde yıllar geçse de silinmez sende…

Ağlayan çocuğu susturmak için pusuda ki silahtır. “uf mu oldu gel öpeyim de geçsin” diyerek şarjörü boşalttığımız andır. Ne kadar çok öpülürse acısı ve ağlaması kesilecektir.
Sevgidir öpücük…
Sevgiliye özlemin dışa vurumudur.
Nazdır…
Öptürmek isteyip öptürmediğin anlarda…

Kim demiş,kime demiş

| 12 July 2008 14:07

“Huma kuşu yüksekleden seslenirmiş” öyle diyor oğuz aksaç yarım yamalak duyduğum seste.Kime seslenmiş,ne demiş diye düşünüp dururken bir elim çenemde,turnalarla dertleşmek geldi aklıma,
Çekerim turnam sineye,
derdi sineye
Bu yıl bize gülmek haram
belki seneye
derken içimden seneye de aynı mısralara taklırım ben diye geçmedi değil hani.
“Bir daha vursa idi nefesim nefesime” diyor da zülfü amca,demekle olmuyor işte bu nefes işi.Kesiliveriyor nefes vesselam.Ya senin ya onun hadi bilemedin her ikinizin.Eee ne olacak böyle.

“Gülmedim şu dünyada ötekide şüpheli” olabilir mi ki. “o yarin yüzünü bir daha görek” diye geçiriyorum içimden sonra ne olacaksa olsun şüpheli müpheli ne yapalım yani.