Her geçen sızının sabahında solmak üzere olan çiçeğin yapraklarını temizliyorum, ince ince. Kanatlarına tutunuyorum hayallerimin, kırılmak üzere olanların üzerine çok basmamaya çalışarak…’Nesi var ki şu dünyanın, bu kadar peşinden koşulacak?’ diyordu kadın hıçkırıklarını tutmaya çalışırken. Oysa adam o güne kadar hiç ağlamayı başaramamıştı. Adam kadına sıkıca, çok sıkı sarıldı. ‘Ağlayacağım’ dedi. Kötü birşeymişcesine mahsun ve ağlamaması gerektiğini düşünen birinin sözleri gibi dokunaklı çıktı kelimeler, teker teker; koşturmadan ve mırıltı halinde…- Ağlaman kötü değil ki. Çoğu zaman iyi gelir.- Ben hiç ağlamadım. Belki bir kere onu da ne zamandı, hatırlamıyorum bile.Adamın ne kadar hassas olduğunu anlıyordu kadın. Daha fazla sokuldu ona. Hiç çıkmamak istedi içinden. Dışında kalan herşey dışarıda kalıyordu çünkü onun yanında. Herşeyin önemsizleştiği yerdi, aşk. O, aşktı; emindi.Yollar karanlık, yıldızsız- soğuk; unutulmayacak bir geceden ve bu sözlerden sonra; uykusuz bir sabaha döllenerek, kadını başka bir şehre fırlatacaktı. Kadın mahmur bir sabahta hastane koridorları gibi kimsesiz hissederek uyanacaktı güne. Oysa gün yeniydi, başlangıçtı. Oysa o hiç öyle hissetmiyordu. Geçmeyecek uzunluktaydı bugün ve sonraki günler, onsuz günler, onun olmadığı her gün.Kurumuş, tatsız dilnde onun dilinin tadının olduğunu fark etti kadın. Hala orada kuytudaydı o tat. Anladı ki, tadı; tadına, varlığına, ruhuna, kuytularına, benliğine, bedenine, derinliklerine, mahzen korunaklarına, düş bahçelerine, masallarına ulaşmıştı. Dilndeki tadı sevdi. O hala oradaydı. O şu an bilmiyordu ama o oradaydı. Tüm canlılığıyla, karakteriyle, onu o yapan tüm özellikleriyle; orada. Mutluluktu. Tadımdı. Çoktan bana karışan, sarmaş- haşır neşirleşen, çoktan hoşlanan, dolanan, koklanan olmuştu. Tadımdı. Fark ettim, sabah vakti. O yokken yanımda ve hatta ondan uzaktayken dilimde tadı vardı. Canlı bir tat. Günümü anlamlı kılan bir tad. Ben yaşadım o benimdi denilen bir tad. Capcanlı bir tat dilimdeydi hala. Benimdi. Sonsuzdu. Sonsuzluğu sonsuzluğumla örtüşendi. Havaya karışan tılsımlar ve misk herşey onu bana getiriyor. Evet, bunun adı; aşk. Dilimde tadı, canlı ve taze. Yaşayan bir tad. Tüm gün benimle. Zamanın geçmezliği tüm okyanusa bulaşmışken; bana ulaşan tek şey ondan kalan, şu anda bende olan tat. Fark ediyorum.