bildirgec.org

oğuz atay hakkında tüm yazılar

“Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir”

kahramancayirli | 31 August 2010 11:50

Önce nitelikli edebiyat dergilerinde ismini gördüğüm, ardından yayımlanan Hülya Saat isimli öykü kitabıyla gelecekte kendinden daha çok söz ettireceğini düşündüğüm bir genç yazar, Senem Dere. Sağ olsun, ricamı kırmadı, biz de bu sayede kendisini daha yakından tanıma fırsatı bulduk…

-İyi bir hikaye nasıl olmalı sizce?
-Zamanı, öncelik sonralık ilişkisini, mekanı parçalayan, eğip büken; böylece okuyucuda da devam edebilen, bulanık bir su gibi sürekli değişken görüntüleri içeren hikayeleri seviyorum. Ama buradaki bulanıklıktan bir anlaşılmaz olma çabası, bir tür sayıklama anlaşılmasın. Bana göre hikayedeki bakış ve bu bakışla oluşturulan atmosfer, hep aynı varsaydıklarımıza, gördüklerimize yeniden dönüp bakmamızı sağlıyor ve neticede Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir.

Ubor Metenga

kahramancayirli | 20 April 2010 13:57

Genç edebiyat çok mühim. Çok çok önemli. Filizler oradan beliriyor, aykırı sesler, güzel cümleler. O yüzden Ubor Metenga çok mühim. Günbegün zenginleşen içeriğiyle, sürprizli güzellikleriyle, öyküleriyle, söyleşileriyle, değinileriyle edebiyatın nabızlarından biri burada atıyor.

kitlecizgisi.com adresinden alınmıştır
kitlecizgisi.com adresinden alınmıştır

Siz de takip edin, metinlerinizle siteyi zenginleştirin. Gençler olmazsa iyi edebiyat olmaz, bu unutulmamalı.

Tutunamayanlar

illag | 25 March 2010 15:00

‘’Tutanamayan: Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. Yalnız pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. (Bu arada sık sık düşer.) Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez.’’

İşte bir Oğuz Atay’ın kahramanlarıyla özdeşleştirdiği “tutunamayan” tanımı. Hayata tutunamayan insanlarının ruhlarının iç çekişmelerini anlatan, düşüncede yaratılan bir dünya kuran tek ciltlik bir ansiklopedi “Tutunamayanlar”.

Arkadaşı Selim Işık’in intiharıyla sarsılan Turgut Özben arkadaşının intihar sebebini bulmak için başladığı araştırmalar sonucunda kendi kimliğini bulur ve bir ‘Tutunamayan’ olduğunu anlar ve Selim’in yazdığı “Tutunamayanlar Ansiklopedisi”nde ‘Turgut Özben’ maddesinin de bulunması gerektiğinin farkına varır. “Her zaman böyle değiliz. İlerisi için planlar kuruyoruz. Tutunamayanlar ansiklopedisine yeni bölümler yazmayı düşünüyoruz. Benim de girmem ihtimali kuvvetle belirdi. Olric öyle söylüyor.” Olric Turgut Özben’in iç benliğini temsil eder. Giderek bu dünyadan kopan ve kendi iç benliğine yaklaşan Turgut’un en yakın arkadaşı Olric’tir artık. Anlayamadığı ve anlaşılamadığı bu dünyada en yakını olmuştur Olric. “Sonra Olric’le beraber istediğimizi yapacağız. Romanlar yazacağız: Bitip tükenmeyen romanlar. “Tutunamayanların Sonu”, “Tutunamayanların Dönüşü” gibi. Tutunamayanların romanı biter mi?” Tutunamayanların romanı bitmez. Çünkü her insanın içinde bir ‘tutunamayan’ vardır. İnsanlık var olduğu sürece de tutunamayanların romanı bitmez. İnsanlar, hayata sımsıkı sarılmak için elinden geleni yaparlar, sabah kalkıp işine veya okuluna gider, akşam evine döner yemek yiyip yatar, hayat yolunu bu rutin çizgi üzerisinde yürür ve tamamlarlar. Böyle görünse de her insan zaman zaman durup hayata şöyle bir bakma ihtiyacı hisseder. Bütün yaşadıklarının ne anlamı olduğunu, diğer insanların ne yapmaya çalıştıklarını sorgular durur. Bir cevap bulamayınca da hayata aynı şekilde kaldığı yerden devam eder. Daha fazla sorgulamak, üzerinde düşünmek istemez. İşte bu sorulara cevap aramaktan bıkmayan, yorulmayan, hayatı anlamaya çalışmaktaki mücadelesini sonuna kadar sürdüren insana kendisi dışında her şey garip, anlaşılmaz ve sahte gelir. Böylece diğer insanlardan ve dünyadan ister istemez yabancılaşır. Bu da onu bir “tutunamayan” yapar. İçindeki tutunamayan taraf büyür büyür ve o kişinin ta kendisi olur.

TÜRK ROMANCILIĞINDA POSTMODERNİZM

kahvekokusu | 23 March 2010 15:01

: paintingsbybrims.com
: paintingsbybrims.com

Son zamanlarda yaşamımızdaki tüm kargaşayı yüklediğimiz Postmodern sözcüğü, hayatın hemen her alanında karşımıza çıkmakta. Bir çeşit anlamsızlık, kaos, reddetme biçimi olarak giyim kuşamımızdan, konuşmamıza kadar yansıyan bu sözcük sokakta takım elbise altına giyilen spor ayakkabı ya da türban-kot pantolon eşliğinde farklı tarz yaratma peşinde olan insanların tercihi iken, konuşma dilinde ise internet dili diye tabir edilen yanıyla kendini gösteriyor. Yarım kesik cümleler, Chat tarzı mesajlaşmalar, konuşma dilinin aynı şekilde yazıya yansıtılması Postmodern kabul edilen jargonun bir parçası.

Bu yazının amacı; tüm bunların dışında son dönem Türk romanında oldukça geniş bir etkiye sahip olan, okurun çoğu zaman şaşırdığı ya da anlamlandıramadığı postmodern roman tarzını sizlere tanıtmak ve daha keyifli, tatminkâr okumalar elde etmenizi sağlamak.

POSTMODERN SÖZCÜĞÜNÜN TANIMI VE KÖKENİ:

sebahattincucu.com
sebahattincucu.com

Esasında postmodernizim sözcüğü edebiyattan mimariye, siyasetten felsefeye kadar geniş bir alanı kaplamakla beraber en çok edebi metinlerde kafa karıştırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Postmodern sözcüğünün romanda; modernden sonra, eklektizm, öncü, absürt, tözsüzlük, gruplaşma/bireyselleşme gibi kavramları karşıladığı söylenebilir.

20.yy ile birlikte kullanılmaya başlayan sözcük ilk olarak mimaride ve ardından edebiyatta yerini bulur. Teknolojiyle birlikte değişen toplum yapısının ortaya çıkardığı bir sürece bağlı olarak önce dünya edebiyatında ardından Türk edebiyatında kullanılmaya başlanmıştır.

Postmodern romanın kökleri Postmodern durumun ya da düşüncenin ortaya çıkmasından ya da bu şekilde adlandırılmasından çok daha eskiye dayanır. Hatta klasik roman içinde dahi Postmodern öğeler taşıyan eserler yazıldığı bilinmektedir. Jale Parla, Cervantes’in meşhur eseri Don Kişot’un roman türünün öncüsü olduğu kadar içerdiği parodi, ironi, üst-kurmaca gibi özellikler bakımından Postmodern romanın temelinde bir eser olarak kabul edilmesi gerektiğini savunur.

Don Kişot’tan Kara Kitap’a Droste Etkisi

vivian darkbloom | 24 December 2009 11:33

[Dikkat: Bu yazı Hamlet, Kalpazanlar, Don Kişot, Kara Kitap, Masumiyet Müzesi, Tutunamayanlar vs. hakkında eser miktarda spoiler bilgi içerebilir, kimi sürprizleri bozabilir. Yazarı sorumluluk kabul etmez, tereyağından kıl çeker.]

Bir görüntünün içinde, aynı görüntünün küçük ölçekli hallerinin sonsuz bir döngüde tekrar etmesine “Droste Effect” (Droste etkisi) deniyor. Droste ismi, bu etkiyi kurabiye kutularında kullanan Hollandalı çikolata ve bisküvi markası Droste‘tan geliyor. Şu an Photoshop‘ta dahi Droste etkisi yaratma teknikleri revaçta. Pink Floyd’un Ummagumma albümünün kapağı da aynı etkiye sahip bir tasarım.

Pink Floyd, Ummagumma, 1969
Pink Floyd, Ummagumma, 1969

Droste etkisi, kurabiye şirketinden çok daha eski olan savaş armalarını inceleyen heraldik sayesinde “mise en abyme” olarak da geçer terminolojide.

HIŞMEDİŞ

il mare | 05 May 2009 13:55

Hışımlığım!
Çok sevdiğim…
Hışmettiğim… Seviyorum seni ve tüm içine kattıklarını…Her neyi,hiç düşünmeden bile,kattıysan içine,ister acımasızca ister binlerce damla gözyaşı döktürterek,gene de seviyorum seni.Senin zalimliğini,böylece sindirdiğin çekiciliğini,tüm geride bıraktığın masumluklarını…İçimde,hatta çok içimde bir yerlerdesin…Biraz olsun yüzeye çıkamaz mısın ve hatta biraz olsun taşamaz mısın? Biraz da bana zulmedemez misin? Gerçek ‘ben’ e…

Çok sıkıldım,ama öylesine zevkli ki…Şu zamanda sıkılmak..Neyden sıkıldığını,en azından bilmek,doğal kalmak… Sık-ılmak… Böyle genişlerlen etraf,yaşananlar,ahlak,yaşanmışlıklar,ağızdan çıkan küfürler,yapaylaşmış ve yavşaklaşmış sevgiler…Sevgi mi? Ne sevgisi? İşte ben,bi çamaşır ipinde,çekilmiş bir şekilde,hala kurumaya çalışıyorum.Birileri ıslatmış,boğmaya da çalışmış ama hazırmış can yeleklerim,hem de üst üste birkaç tane,birisi de işte tam dibimde.(Canım Şirine’m:))

iki roman iki şaheser: yusuf atılgan

kahramancayirli | 12 February 2008 17:14

edebiyatla ilgilendiklerini söyleyip yusuf atılgandan bihaber olanları duymak, garip. anayurt otelini, aylak adamı duymamak ne garip. öykü diyen ağızlar nasıl bilmezler bodur minareden ötesini

yusuf atılgan
yusuf atılgan

bu kadar mı sade ve derin olabilir bir yazarın dili..
oğuz ataya ışık tutan eşsiz yazardır, o..
başka dünyalara gitme özlemini ve taşra sıkıntısını öyle iyi anlatır ki metinlerinde..

oğuz atay tutunamayanlar adına…

kahramancayirli | 07 February 2008 22:07

oğuz atay
oğuz atay

kim bilir kaç kez aldım elime. sonra bıraktım. devam etmeye çalıştım gene. sonra kaldı. atladım kimi yerlerini. yine denedim. gene. yok. olmadı. oğuz atayın tutunamayanlarını okuma serüvenim böyle sürdü epey. kendimi nadasa bıraktım sonra. başka isimler başka kitaplarla yola devam ettim. sonra ustanın günlüğünü okudum. nefis bir okumalık. şimdi de bir bilim adamının romanı ile nefes alıyorum. müthiş. çok keyifli. diğer kitaplarını da okuyacağım. nihayet tutunamayanlar gene. sonunda. hep.