bildirgec.org

mısır hakkında tüm yazılar

Mısır Mı Darı Mı?

Siradanbiri | 30 April 2009 11:42

panicum miliaceum
panicum miliaceum
Zea Mays
Zea Mays

Mısır ve darının eş anlamılı ya da bölgesel kullanımlı ( izmirliler mısıra darı der gibi ) isimler olduğu zannıyla birbirlerinin yerine söyleyeduralım, ortak özelliklerinin çok olmasına rağmen iki farklı tür olduğunu ilan etme zamanı gelmiştir.
İkisi de tıpkı buğday, pirinç, arpa, yulaf gibi buğdaygiller familyasındandır. Mısır latince
Zea mays olarak adlandırılırken, darı Panicum miliaceum dur.
Aktarlarda hint bülbülü yemi olarak da satılan darının , patlatıp film izlerken atıştırmayı sevenlerin yakından tanıdığı cin darı ve koca darı çeşitleri de vardır. Fransızca ve İngilizce olarak millet denilen darının, özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da bilinen oldukça lezzetli ekmeği de yapılır.
Mısır ise daha çok mısır özü yağı için kullanılır. Yağ oranına paralel olarak enerji düzeyi de çok yüksek bir bitkidir.

kleopatra’yı nasıl bilirdiniz?

gulsey | 27 April 2009 14:09

Günümüze gelişine kadar çeşitli tasvirlerle geldi karşımıza Kleopatra, kaç keşit insan bin çeşit söz söyledi. Erkekleri parmagında oynatacak kadar aşifte de dendi, çok kötü kalpli oldugu da,Dante ‘ye göre lüks düşkünü,Pascal’a göre dünyanın çehresi değişirebilecek biri, filmlere göre entrikacı, zehir uzmanı ve şevhet düşkünü bir kadın.Hatta yaptıgı süt banyolarına kadar kulaktan kulaga anlatılır durur. Hatta son dönem yapılan açıklamalara göre Onun nemfoman oldugu bile söylendi. Yılanla değil şarapla zehirlendi gi de yapılan açıklamalar arasında .Mısır halkı durmadan topraklarına Roma’lı aşıklar getiren kraliçelerinden memnun mudur peki?

Okulun önündeki satıcılar

FEYZAN | 21 April 2009 10:59

Ben evimize yakın bir İlkokula giderdim. Bütün arkadaşlarım da öyleydi, kimse okula servisle gidip gelmezdi. Bu yüzden de okul çıkışı, okulun önünde istediğimiz kadar oyalanır, arkadaşlarla takılır ve tabi ki okulun önünde satılan çeşitli abur cuburdan alıp, daha sonra da çantamızı savura savura eve dönebilirdik. Okulumuzun çevresinde demir parmaklıklar vardı, daha son ders teneffüsünde satıcılar gelmeye başlardı da, bazı arkadaşlar o demir parmaklıklardan para uzatıp, okuldan çıkmayı beklemeden, bir şeyler alırlardı.
Neler neler satalardı bu satıcılar. Alıç diye bir meyve vardı, kışın başında çıkardı. Sarı malta eriğine benzerdi, çekirdekliydi, buruk bir tadı vardı, ama satıcı bunu kolye gibi bir ipe dizerdi herhalde o ilginç gelirdi onu alırdık. Bahar gelince, çağla satıcısı gelirdi minik minik kese kağıdında çağla satardı.
Turşucu gelirdi. Böyle cam bardaklara turşu doldurur, üzerine de kepçe ile turşu suyu koyardı bir de çatal verirdi. Plastik değil, normal çatal herkese yeterli çatalı olur muydu! Yoksa turşu suyu mikropları öldür müydü! bilmem. Minik plastik kaplarda tuhaf pembe renkli bir tatlı satarlardı, sanki pelteye benzerdi onu hiç yemedim ama, çok meraklısı vardı. Kabın içinden bir hediye filan da çıkardı sanki. Sonra tabi simitçiler vardı. Şimdiki gibi kapalı arabaları yoktu tabla da, açıkta dururdu simitler. Tablayı da kafalarının üstünde taşırlardı.Lahmacuncu gelirdi, koluna taktığı beyaz bir sepeti vardı .2 ayrı kapağı vardı sepetin. Herhalde kapalı kaldığı için yumuşardı o lahmacun. Lahmacunu rulo yapıp, kağıda sarar öyle verirdi çocukların eline. Kapalı sepette çıtırlığını kaybettiği için dik durmaz, çocukların ellerinin üstüne düşerdi lahmacun. Bir tatlıcı vardı . 8 e ( ya da yan durduğu için sonsuzluk işaretine) benzer bir şekli olan şerbetli bir tatlıydı, hala görürüm o tatlıları zamam zaman sokakta.Yine mevsimine göre kestaneci, mısırcı, dondurmacı da okulun önünde yerlerini alırdı.

Rosetta Taşı

nazokiraze | 24 March 2009 09:45

Antik Yunanlılar ve Mısırlılar arasında milattan önce 196 yılında bir antlaşma yapılır, adını bulunduğu Rosetta kasabasından alan 760 kg ağırlıgında siyah bazalt bir taşın üzerinde yer alan bu antlaşma, Ptolemaios Hanedanı hükümdarı tarafından yazdırılmıştır ve üç dildedir.

Napolyon 1798 yılında Mısır seferine çıkar, sefere katılan askerlerinden biri( Bouchard)tarafından bulunan Rosetta taşı, tarihte önemli bir çığır açar, çünkü o zamana kadar Hiyeroglif yazısı sadece şekiller,resimler zannediliyordu.Üzerindeki dillerden sadece eski yunanca okunabiliyordu,diğer demotik ve Hiyeroglif alfabelerinden henüz haberdar olunmamıştı.

Büyük İskender / Alexander…(2004)

| 12 March 2009 14:10

“Yönetmen Oliver Stone” denildiğinde, o film kesinlikle farklı olmalı diye düşünceleri yanılıtmayacak ölçüde farklı ve üstün bir yapıt; Alexander filmi.
M.Ö. dördüncü yüzyılda, Helenistik dönemde karşımıza çıkan 25 yaşlarında bir gençin, Makedonyadan başlayıp Anadolu, Babil ve Mısır’dan Hindistan’a uzanan büyük fetih serüveni. Hırslı bir anne ile çapkın ve şiddet dolu bir babanın arasında geçen çoçukluk. Genç İskender, hayatı boyunca annesinin etkisinde kalıyor. Babası ile sevgi ve nefret ilişkisi içinde. Bu ilişki çağ olarak bize uzak olsa bile günümüz ilişkilerinden dolayı da bir o kadar yakın diyebiliriz. İskender’i, Büyük İskender yapan muhteşem savaşları; özellikle 40.000 kişilik ordusu ile Büyük İran Kralı’nın 250.000 kişilik ordusunu yenmek ve o dönemlerde dünyanın dörtte üçünü ele geçirmek, isminin başına Büyük ekletmeye yeter sanırım. Aynı zamanda Büyük İskender, tüm halkları bağrına basmış, din, dil, ırk ayrımı gözetmemiştir.
Oliver Stone, Yunanlıları kızdırmak pahasına, İskenderin eşcinselliğini de gözler önüne sermiştir. Unutulmaz savaş sahneleri ile birlikte; Oliver Stone, Colin Farrell, Angelina Jolie, Anthony Hopkins ve diğer oyuncular da fazlası ile çok iyi…
Zamanında bizim topraklardan da geçmiş, bu mitolojik kahramanı tanımak için bile olsa, seyredemeyenler için kaçırılamayacak bir film.
Filmden kısa bir bölüm seyirlik…

ne yer ne içerlerdi?

admin | 04 March 2009 17:09

Yaşamak için yemek, yada yemek için yaşamak ,ne olursa olsun beslenmek en önemli ihtiyaç canlılar için. Beş yıl öncesiyle bile şimdiki zamanın yediği,içtiği birbirini tutmuyor, her kültürün damak tadı farklı, dinlere, dillere,ırklara göre yenilenler değişiyor peki eskiden çok eskiden ne yenir ne içilirdi? Ben çok merak ettim ve araştırdım.

İnsanları şimdiye kadar gizemiyle en fazla büyüleyen zenginliklerden biri olan Antik Mısır her dönem, her insanı meraklandırmıştır, bazen bir mumyayı teşhis etmek için yüz yıllarca uğraşan bilim adamları, bazen de hayatını araştırmalara veren arkeologlar. Sonuç hala çok fazla sır var ,hala çözülmeye çalışılıyor.

sakallı prenses hatşepsut

admin | 02 March 2009 17:26

Prenses Hatşepsut Mısır tarihinin ilk kadın firavunudur.İlk kadın firavun olmanın dışında daha büyük özellikleri bulunan Hatşepsut, o dönemdeki en büyük ticaret yolunun girişimcisidir ve kendisi ölümünden yüzlerce yıl sonra kadın olarak açıklanan bir firavundur.

Evet Prenses Hatşepsut, ilk kadın naip ve ilk kadın firavundur, ve türlü entrikalara ragmen 22 yıl tahtta kalabilmiştir.Mısırlı tarihçiler tarafından hep erkek olarak belirtilen prenses, DNA testiyle sonradan kadın olarak tarihe geçmiştir. Sakallı heykelleri bulunmasının sebebi, o dönemdeki fravunların takma sakal takma gelenegidir. Genç yaşında üvey kardeşi II. Tutmosis ile evlenen prenses, diğer üvey kardeşlerinin komplolarına ragmen inanılmaz derecede güçlü kişiligiyle hanedanlığı yönetmiştir. Ölümü için bile kardeşleri tarafından zehirlendiği rivayet edilsede, açıklanan ölüm şekli kemik kanseridir.

Tutankamun’un mezarının bulunmasından beri yapılan en büyük arkeolojik keşif olarak belirtilen, prenses Hatşepsut mumyası, uzun yıllar teşhis edilemeden bekletilmiş ve mumyada eksik olan bir dişin bulunması ve dişin mumyaya uyması ve takma sakalının olması sonucu, Zahi Havas tarafından kurulan özel DNA Laboratuvarı’nda çalışan bilim adamlarınca teşhis edildi.106 yıl aradan sonra teşhis edilen Hatşepsut, kendisinden sonra gelenlerin kendisini tarih sahnesinden silme girişime ragmen, hakettigi şekilde yerini almıştır.Mısır tarihinde çok önemli bir yere sahip olmasına ragmen,sırf bu yüzden adından fazlaca söz edilememiştir.

Türk Piramitleri

Max27 | 15 February 2009 17:08

piramit
piramit

Google‘de bir anda karşıma çıkan bu bilgi beni oldukça şaşırttı ve doğal olarak biraz da heycanlandırdı. Bu heyecan ve şaşkınlığım gectikten sonra biraz araştırmaya başladım ve bu bilgileri sizinle paylaşmak istedim.

Çin sınırları içinde bulunan bu piramitleri Türkler’in yaptığı tahmin edilmekteymiş ve bu, batılılar tarafından gizlenip inkar edilmeye çalışılıyormuş. Ama durum daha fazla gizlenememiş ve asıl ilginç olan ise Mısır‘daki piramitlerden daha eski olduğuymuş ki bu doğruysa Mısırlıların piramit inşaat etmesini eski Türk medeniyetlerinden öğrenmiş olma olasılığı ortaya çıkıyor.