bildirgec.org

karmaşa hakkında tüm yazılar

Hüzün…

hypatia | 13 March 2008 09:52

Ya hüzünsün, ya hüznümsün…

Ya da hüzün benim. Ben olmuşum.

Tüm bedenimi kaplamış , kendimi alamadığım, içimden çıkaramadığım , içinden de çıkacak gücümün olmadığı bir hüzün. Öyle yoğun ki sanki bedenimi bile ayakta o yoğunluk tutuyor, hissettirmiyor, istetmiyor. Sadece gerekleri yapan teknolojik bir alet gibiyim. Nerdeyim, kimim, kim için ve kendim için ne ifade ediyorum bilmiyorum. Bildiğim bir tek şey var oda zorda olduğum.

MUTLAK DEĞER

linet | 01 November 2007 16:47

Bazen yol ayrımlarına geliriz, kimimiz en işlek yolu seçer, kimi ise kimse tarafından kullanılmamış olan çamurlu yollara sapar, neyle karşılaşacağının önemi yoktur, verdiği karara öylesine inanmıştır ki sonuçlarına katlanacaktır, geriye dönüp bakmaz bile…

Böyle kararlı olmak iyidir herhalde, ben hiç olamadım, yol ayrımlarına geldiğimde aklımı mantığımı kullandım, kalbimin sesini bir kez dinledim o da beni yanılttı malesef, belki de o yüzden artık kalbimi değil, mantığımı kullanıyorum.

Şimdiki zaman / yorulu-yorum…

onsekizsifirbir | 11 October 2007 10:33

Kapımdan çıtırtılar yükseliyor, insanlar birbirlerini çağırıyorlar,onlar arasında ben yokum…Gözkapaklarım öylesine ağır ki, kalp atışlarımı hızlandırıyor, kalp atışlarımı hızlandırıyor, kalbim uyuşuyor gittikçe, sonra ellerim, sonra ayaklarım, sonra tüm bedenim…Kulaklarımda sesler azalıyor, damarlarımda ki kanın çılgınca akışından başka ses duymuyorum…Masumluk istiyorum! Yalan olmadan, gizli olmadan yaşamak istiyorum! Yoruldum…Aradığım kişiye hiçbirzaman ulaşamadım, ulaşmalıyım artık! Sesimde hep bir yorgunluk, ağzımda acımsı bir tat var anılardan kalma…Yeniden size kaldım benim zavallı kelimelerim; beni sizden başka kimse dinlemiyor! Beynimin koridorlarında debeleniyorum, “ait olma” tümcesine aykırı yaşıyorum, herşey şimdiki zamanı gösteriyor, tüm işaretler beni bu yola çıkarıyor; yanıyorum, üşüyorum, donuyorum, farketmiyor…Çünki herşey şimdiki zamanı gösteriyor…Tüm vücudum yere serilmiş vaziyette, düşüncelerim ebelemeç oynuyorlar, şimdi sıra sende hayat, ebe sensin, bana dokunma lütfen, kaçacak halim yok…İstop etti düşüncelerim, sonu yaşıyorum….
Hep ihtiyacım var sana, sevgine, aşkına, varlığına, umuduna…herşeyine…Sıfır trenine biniyorum yokluğuna yol almak için, korkutma beni sevgisizliğinle…Sana ihtiyacım var…Ateş basıyor gün dönümünde, yakalayamıyorum umutlarımı, sabaha kadar çırpınacağım şimdi acılar içinde…Yine o acımsı tat damağımda, odam dağınık, dolabım dağınık, yerlerde kaybettiğim anılarım serili, basmamak için yol alamıyorum, aç kalıyorum gecelerimde…
Midem herzamankinden daha kötü…Dışarıdan sesler geliyor, kavga ediyorlar, bağırıyorlar, birbirlerine anılarını fırlatıyorlar, sonra birisi ağlıyor,gözyaşı toprağa düştüğünde yeni bir anı filizleniyor…Diğeri alıyor onu eline, yavaşça konduruyor yüreğine, artık onların bir anısı var, “biz diyebilecekleri bir sebebi var…
Hala geceliklerimi çıkarmadım, akşamdan kalma bir haldeyim…Zaten sesimi çıkarmıyorum, içimde volta atıyor tüm düşüncelerim, bir o yana, bir bu yana, bazen kalbime değip geçiyorlar…Olsun varsın…İçimde olduklarını biliyorum en azından…Demek içimde bana ait birşeyler hala var…

…her nereye dönsem/sam ve bir ah desem geçmişim!

onsekizsifirbir | 06 October 2007 15:01

Bardağı saldırırcasına dudaklarıma götürüyorum.Suyu düşünüyorum, neyden kurtulmam gerektiğini bil-e-meden diyorum ki “Temizle beni!”. Sonra bir ah diyorum geçmişim.Aslında özlediğim ve yeniden olmasını beklediğim geçmişim değil, hayallerim.O zamanlar hayallerim vardı, kulaklarımda mutluluk sesleri, kalbimde nedensiz titreşimler…Etraf ne kadar da sessiz , odada çoktan bitmiş olan sigaranınbıraktığı koku var.Biraz önce bir romanın içindeydim “karmaşa” . Yeniden dalmalımıyım o karmaşanın içine, belki kaçırdığım gerçekler vardır.Yeniden başlasam nasıl olur, o unuttuğum, kafa patlatırcasına düşündüğüm karmaşaya.Sadelik beni bitiriyor.Şimdi uyusam ağzımda ki bu berbat tatla, götürsem düşüncelerimi olmayan kentlere, orada ki indanlar, düşünceler, evler, yaşamlar, hepsi birbirine girse , sonra ayırt edemesem gerçekle hayali, çıldırsam yoklukta, var olmanın çabası içerisinde somut insanlar arasam, kalbimin dayanıp dayanamayacağını bil-e-meden vursam kendimi aşka, sonra o somut insanları hayallerimle bütünleştirsem, korksam gerçeği görmekten, üzülsem, ağlasam, bağırsam , krizler geçirsem….sonra bir ah desem geçmişim….Kussam gerçekleri…Şşkınlıklarımı “ben bu anı yaşamıştım” lara vursam, sonra yine kussam gün içinde tanıştığım insanları, yaşadığım zamanı, mekanları yok etsem, beyaz bir karanlıkta yolumu kaybetsem, zıtlıklar kurgulasam beynimde, mutlu olmaktan utanç duysam, başımı kaldıramasam masum bir çocuğu gördüğümde, sonra bir ah desem geçmişim…Radyoyu açsam, içine girsem şarkıların, spikerlere kulak versem “Birinci köprü tıkalı, ikinci köprüde değişen birşey yok”. Sonra hepsini geri sarsam. Boş bir oda, boş bir beyin, olmayan sigaranın olmayan külleri ve duman…Üşüsem , sıcaklasam, herşeyi birarada yaşasam bir çırpıda.Sanki birazdan ölecekmişçesine haykırsam sevdiğimi, özlediğimi, kabuslarımı…Ah hayır, geçmişim yok benim, anlatacak sevgim, yaşanmışlığın özlemi, acılardan doğan kabuslar…Bir deli geçse sokağımdan, bağırsa tüm gerçekleri insanlara, ve “ben deli değilim” dese cümlenin sonunda, insanların zıt beyinleri kavrayamaz ki onu, hem onlar rüyalara da inanmazlar, hayallere de…onların tek gerçekleri “para” dır..sonra üzülsem bunlara ve bir ah desem geçmişim…Dönsem çocukluğuma, birkaç gün sonra gelecek olan bayramı beklesem. Bayramdan bir hafta önce alınan kırmızı ayakkabılarımı hergün parlatsam, babamın “düzenli ol” çağrısına kulak verip düşüncelerimi bile düzenli tutsam…Önüme gelen insanlara iki kişilik sunup hangisini tercih edeceklerini merakla beklesem.Sonra onlar acılarımı tercih etse, meraklı olsalar acılarıma.Sonra anlasam onların acılarımı tecrübe etmemek için dinlediklerini.Kızsam onlara üzülsem, ağlasam, gıcırdayan kurşun kalem içimi titretse…sonra bir ah desem geçmişim…Kalabalığın ortasına düşünce denizine dalar gibi girsem, onların düşüncelerini anlama çabası içinde geçirsem yürüyüşümü. Sonra bir öksürük tutsa derinden, ciğerlerimi parçalarcasına öksürsem…Nereden geldiği belli olmayan bir ses kalabalığı yarsa , ulaşsa kulaklarıma haykırarak ve dese bana “Geber!” geri dönüp haykırsam ve teşekkür etsem temennisine “Hep beraber”…

Media Markt Açılış Hüsranı

badursun | 26 September 2007 23:40

Biz Türk´ler den mi kaynaklanıyor yoksa bu benim genel görüşüm mü bilemiyorum fakat media markts açılışı tam bir fiyasko hatta rezalet ötesiydi.

Sabah saat 06:00 da evden çıktık tabii kafamdan diyorum ki “Kim olacak bu saatte orada” derken yaklaşık 5 dk sonra ikea yakınlarına vardığımızda o doyulmaz trafiğin tadına vardık 🙂 Zannediyorum ki insanlar sahura ikea bahçesinde başlamıştı.

Saat 08:00 sularında açılacağını bildiğimiz halde erken çıkma düşüncemiz çok doğruydu. Girişe yaklaştığımızda kalabalığın uğultusu felaket derecede artmıştı. Recep ve ben elimizde bir termos çay iki bardak ve biraz kesme şeker ile o inanılmaz “s” kuyruğuna girmiştik bile. Hatta zaman geçtikce o kuyrukda ilerledik bile arkamızda ki kuyruğun uzamasına rağmen. İnanılmaz fiyatlar için bekleyen onca aç insanın arasında sadece bir kaç cihaza bakıp biraz değişik bir yer gezmenin hemde gelmişken bir lcd tv, iki üç tane mp3 player, bir telsiz telefon, bir foto printer, bir laserjet printer, bir ipod ve gözümüze kestirdiğimiz iddalı ürünlerden alıp çıkmak düşüncesi tabiki de yersizdi 🙂 Neyse dakikalar ilerledikçe kalabalığın öfkesi artmaya başladı. Saat 08:00 sularında ise kapılar açılmadı. Kalabalık kızdı öfkelendi. Zaten kapının ön kısmında Media Markt Holiganları toplanmıştı. Yani bir market için holigan olan zibidiler olabileceği aklıma gelmezken burda o holiganlardan oldukça fazla sayıda mevcuttu. Hatta matematiksel olarak söylemek gerekirse; her alış-veriş sepeti ne 4 tane holimaganda karışımı düşüyordu. Bu da kalabalıkta hızla azalan oksineji tüketmekeye yetiyor da artıyordu.

23 temmuz’da o sandıktan ne çıkacağını biliyor musun?

| 13 July 2007 10:53

kafamda soru işaretleri.
şu seçime iyi taktım.
ne olcaksa olsun diyorum.

merağım ise; karanlık güçlerin senaryosu.

rte nin hapis macerası ile başlayan süreçte, oradan çıkıp bir süre ortadan kaybolması ve daha sonra bir parti ile çıkagelmesi, bu partinin yek başına iktidar olması. eski kurtlardan ayrılıp yenilikçi kurt sürüsüne dahil olması.
bu süreçte, fadıl ın ipinin yurt dışındaki bazı müdahaleler ve yurt içindeki bazı keskin kalemler aracılığı ile sıfıra indirilip. yerine yenilenmiş haliyle rte nin gelmesi ve bunun deniz in eliyle olması. (siirt.) bunlar tesadüf mü? keşke tesadüf olsa.

şenlik sonrası melankoli

kizil otesi | 30 May 2007 10:45

Evet son 2 günü burada da bahar şenliğinin,bugünde hava kapalı hafifte yağmur atıştırdı eminim herkes kaçışmıştır.Şenlik,şenlik havasında geçmemiştir mevsimlerde değişti onunda ayrı azizliğini yaşıyoruz ;bir yanıyoruz sıcaktan bir yağmur yağıyor ıslanıp kaçışıyoruz. Ne iş anlamadım;Hey Allahım işler bozuk heralde sona yaklaşıyoruz diye düşündürüyor beni topluca dünya olarak :/ Neyse ya, bir dinginlik sardı bak beni şimdi,aslında bu yağmurda ıslanmakta ayrı bir güzellik tabi ıslandıktan sonra direk eve gitmek şartı ile,o halde kimseye görünmek istemem lakin üstüm başım ıslak;saçlar keza öle ve makyajım akmışken hiçte güzel bir görüntü sergilemem insanlara karşı.=)Zaten yağmurdan sonra eve gidip bir güzel neskafeyi yudumlaması lazım malum kişinin,yağmurun üstüne bırakmış olduğu hoş duygudan bir an önce kurtulmamak mümkünse o hissi uzatabilmek için inceden sakin bir müzik eşliğinde elinde kahvenle manzaraya karşı oturup yudumlayacaksın hayatı,gözünün önünden hayatın beklentilerin,umutsuzlukların,mutsuzlukların gelip geçecek sonra insan oğlunun ne kadar doyumsuz olduğunu ve nankör olduğunu anlayıp kendine söyleneceksin sonra neden böle yaratıldığını düşüneceksin ama işte böle gelmiş böle gider deyip “Büyük sona” daha ne kadar kaldı acaba diye hesaplamaya başlayacaksın,gelip geçmiş olan tam 22 yıl var kocaman bir 22 yıl hiç kolay değil ama gelmiş ve geçmiş…Oysa nasılda teker teker ve yavaş yavaş ilerliyor geriye baktığında da ne kadar uzak görünüyor diye hayatı da suçlarsın sana kötü bi plan hazırladığını düşünerek,yolculuk nereye? daha ne kadar ilerleyeceğim diye ilerlerken tabi daha ne kadar acı çekeceğini de düşünürsün sonra nasıl bir ölümün seni beklediğini,hani sende bilirsin internette nasıl öleceğimizi bize bir nevi söylemeye çalışan testler var ya aynı onlar gibi,acaba kalp krizinden mi dersin sonra geçmişteki ölümlerini hatırlayıp,yok yok benimde sonum kanser dersin nede olsa genetik bir sorun bu,babadan oğula geçer yada babadan kıza da geçer mi? diyede düşünürsün,bu cinsiyet farkı etkiler mi acaba diye saçma sapanda düşündürür bu illet,boğazında bişeyler takılır tükürüğünü bile yutkunamazsın.İnsanın birden içini bir sıkıntı basar nefes alırsın ama aldığını farketmessin giden herkesin ardından nasıl hayat devam ettiyse,sende ölsen aynı şekilde öyle devam edileceği bilinci uyanır,peki bu bilinç bencilce değil midir?Peki neden ölüyoruz diye düşünmeye başlarız,ölmesek,hiç bir insan ölemese diye düşünmeye başlarıs sonra İstanbul’un o en kabalalık caddesi beynimize şimşek gibi çakar,karınca gibi insanlar bir yerlere yetişmeye çalışarak hızlıca farklı yönlere ilerlediklerini izlerken buluruz kendimizi,,,bu kadar insan nereye gidiyor niye gidiyor?Hepsinin bir ailesi olduğunu düşünürsek ne kadar da fazla insan var diyerek birden bu insan yoğunluğunu tabiki dünyanın kaldıramayacağını anlayarak dünyanın işleyişine hak veririz,evet elbette bir dönüşüm olmalıydı birileri gidip birileri gelmeliydi bu döngü böle ilerlerdi ama daha az acı veren yada hiç vermeyen bir yöntem yok muydu bu döngünün devamını kılacak böyle mi olmak zorunda?Hiç gelme eğer gideceksen demiş şarkı sözünde solistin biri,ürkek buz tanesi zamanın gelince eriyeceksen gelme demiş…Haklı mı peki evet eğer yok olucaksak zamanı gelince, demek ki aslında acı veren hayat değil,zaman!Geçmesin zaman,eskitmesin bizi diye içimizden geçiririz bu sefer zamana söveriz,peki bu sefer zaman geçmese ne olur?İyi kötü yaşadıklarımız tekrar aklımıza gelir,kötü şeyleri yaşamak istemeğimiz için yaşadığımız iyi şeylerden de olacağımız durumunu idrak edince onları feda edip etmeme kişinin kendi bünyesiyle alıp vereceği bir durumdur eğer şahsi konuşucaksak kötü şeyler olsa da güzel şeylere ulaşmak için kötülere katlanmak gerektiğini düşünür,yüzümde “benim hala umudum var” ifadesi yaratmaya çalışırım,bir yandan da Emmiliana Torrini’nin What’s the problem? I don’t know deyip dead things,sad things have to happen sometimes şarkısını dinleyerek kendimi buna inandırmaya çalışırım,adeta şarkı beni motive edilmek için yazılmış olduğunu düşünüp yüzümde oluşan “ne hissedeceğini bilemeyen” bi ifadeyle pencereyi açarım ve gözlerimi kapatıp yüzüme yağmur sonrası serin havanın yüzüme çarpmasını beklerim bir yandan da toprak kokusunu içime çekerim,o esnada insan ne düşünür?Huzur…huzurun tanımı yapılamaz o böyle bir histir,dolayısıyla onu anlatmaya başlamadan sevdiğim bir şarkıyı mırıldanıcam ve omzumda bir el hissedince aniden gözlerimi açıcam ve gerçek dünyaya hoşgeldin diyen bakışlarıyla arkadaşım elinde başka bir bardak neskafeyle beni karşılayacak,yada bana öyle geliyor…

Görsel Karmaşıklık

eburhan | 05 February 2007 10:26

İnternet Grafiği
Bu bir internet grafiği. Ne kadar karmaşık görünüyor değil mi?

visualcomplexity.com sitesinde karmaşık yapıların, karmaşık ağların resimlerini bulabiliyorsunuz. Örneğin yukarıdaki resim 1,134,634 adet IP adresinin bir haritasını gösteriyor. Sitede biyoloji, sanat, müzik, şirket ağları adı altında farklı kategoriler de var.

Bir başka örnek ise şuradaki Why Windows is less secure than Linux (Windows neden Linux’tan daha az güvenlidir?) başlıklı yazıdan. Aşağıdaki resimlerde de göreceğiniz üzere akıllıca tasarlanmış Linux, Windows‘a göre daha düzenli ve sistemli bir yapıda.

Kablo karmaşasına bir de burdan bakın

isasari | 04 September 2006 15:14

Hemen hemen hepimiz, sık sık bunalmış, yer yer de sinirlenmişizdir kablolar yüzünden. Peki “network profesyonelliği” gibi bir işimiz olsaydı neler olurdu? İşte bu tür durumlardan kurtulmaya çalışırdık.

arıza hangisindeydi?
arıza hangisindeydi?

Zamansızlığım Yaşamak Adına

admin | 30 March 2006 16:26

Öyle bir hayat yaşadım ki,Cenneti de gördüm cehennemi de Öyle bir aşk yaşadım ki,Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de Bazıları seyrederken hayatı en önden,Kendime bir sahne buldum oynadım Öyle bir rol vermişler ki,Okudum okudum anlamadım Kendi kendime konuştum bazen evimde,Hem kızdım hem güldüm halime Sonra dedim ki ´Söz ver kendine´ Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin Korkarak yaşıyorsan, yanlızca hayatı seyredersin Öyle bir hayat yaşadım ki Son yolculukları erken tanıdım Öyle çok değerliymiş ki zaman Hep acele etmem bundanmış…Hala bembeyaz sayfalar araken ben yalancı baharlarda vurgun yemişim.Ayrı tatların zevki var sanırken yok olduğunu çırpınışlarıma gebe kalıp sonlara takıldığımda anladım..Daha akşamın olmasına çok var ama yine yalnızlık çöküyor bu şehre , bilemediğim hüzünleri gölgeliyor üzerime. Tutunabilmek adına varolan düşüncelerime salık vermişim rüyalarımı.Ardına bakmadan koyduğum atıflarımda çınlamıyor artık.Kaç ah aldım ki diyorum bu dertleri yaşayacak,kaç dert yaktım ki yüreklerde iç sızlattım gidenlerin adı yoktur ya benim adım kaç kez silindi yüreklerden. Attığım kaç adımda geri dönmek için ardıma baktım? Çarem yokken kaç kucağa sarıldım, yutkundum umut vermesi için?Sen beni kaybettiğin anlarda ben korkuyla büyüdüm sığmadım hiçbir güne, geceye sevgisizlikle yoğurulup bugüne geldim..Dedim ya her şeyi yaşadım. Öldüm öldüm dirildim kaç gece,ama yaşıyor muyum, direniyor muyum hangisine koyarsan koy. Benim içime sindiği gibi yeni baştan başlıyor gün, varoluşum yaşamak adına.Hiçbir güne söz isteme benden veremem artık…