bildirgec.org

kapı hakkında tüm yazılar

Kapıda kim var?

iMania | 07 October 2009 10:04

Birçoğumuzun sorunudur, kapıda kim var diye bakmak için uzanmaya çalışırsınız kapıdaki göz deliğine ama tam göremezsiniz. İşte bu zamazingo ile bu önemli problemimiz çözülmüş oluyor.

160 dolarlık bu zamazingo ile görüntüyü yakınlaştırmak da mümkün. Cihaz iki pil ile 1700 kez kapıyı gözlemenize imkan veriyor yani epeyce bir dayanıyor pil ömrü ama çok meraklıysanız süre değişir tabii 🙂

Kaynak

Masa tenisi kapınıza geldi

onogono | 10 September 2009 20:59

Alman tasarımcı Tobias Fraenzel lise yıllarımızın vazgeçilmezi Masa Tenisi’ni kapımıza getirmiş.

Kapı, ortasında bulunan menteşe sayesinde yan çevrilip, 5 saniye içerisinde bir masa tenisi masasına dönüşebiliyor.

Masa alıştığımız ölçülerden biraz küçük de olsa, keyif almak için çok pratik bir çözüm.

Kapı Sesi

power06 | 09 September 2009 16:54

Üzerindeki yorganı sanki bir ayıyla boğuşuyormuş gibi güç bela açarken nefes nefese kalmıştı yine. Güçlükle doğruldu yataktan. Dizleri, ah o kopasıca dizleri… Nasıl da sızlıyordu namussuzlar. Rutubetten sıvaları çatlamış, duvarları yosun tutmuş bu köhne otel odasında iyice azmıştı romatizması. Ama başını sokacak bir çatısı olduğuna şükretmekten başka da ne yapabilirdi ki. Yedi yüz elli lira emekli maaşı ile Hilton’da kalacak hali de yoktu zaten! Yatağının başucundaki sedef kakmalı, eski bir dosttan hatıra olan bastonuna uzandı. Yetmiş sekiz yılın yorgunluğuna artık isyan eden dizlerinin üzerinde güçlükle doğruldu ve her sabah yaptığı gibi, o berbat odadaki en sevdiği eşyası olan, camın önündeki pejmürde koltuğa atıverdi kendini. Tam o sırada kapı çalınmıştı; tık, tık, tık… Kapı sesini duymasıyla içindeki umut kırıntıları birden çoşkun bir sel gibi dışarı taştı. O mu gelmişti yoksa?Sonunda arayıp bulmuş muydu kendisini? On beş yıl, tam on beş yıl sonra gelmiş miydi yoksa?Olabilir miydi? Bu bir anlık umudu otelin temizlikçisi Neriman’ın tiz sesi boğmuştu yine.

kapı sesi

taha3045 | 31 July 2009 12:13

Kapı çalınınca ansızın geldin sandım
akşamın arsız bir vakti
ansızın kapı gibi vuruldu bir anda kalbim
Sessizlikte sensizliginle dolarken
kapı sesiyle senle doldum

Gelmediğinde de kırılmıyorum artık
seninleylen nasıl sular seller gibi taşıyorsam
sen yokken sensizliğine yaslanıyorum
her iki durumda da aklımda hep sen
insan daha ne ister.

Yanındayken nasıl yazabiliyorsam
şiirlerinasıl başlayıp bittigini bile anlayamadan
Yanımda yokken yaşadıgım her saniye için
destan yazabilirim
Sensiz yaşayamacagımı düşünme sakın
sevmek adam olana çok bile
Ne demiş biri:
Sevgide kaybetmek hiç sevmemiş olmaktan iyidir.

GECENİN İKİSİNDE GÜLEBİLEN KAPI TOKMAĞI

il mare | 10 July 2009 13:32

:)
🙂

“Nesneler kullanılır,tekrar yerlerine konur,onların içinde yaşanır:Onlar aletten başka birşey değildir.Ya ben,beni etkiliyorlar.Dayanılır şey değil…”
“Nesneler yalnızca baktığımız şeyler değil,onlar aynı zamanda bakanlardır”
gibisinden çıkarsamalar yapmış varoluşçuluğun simgesi Jean Paul Sartre bir kült olan “Bulantı” adlı eserinde.Nesne olarak algıladığı elini attığı her şeyin, aynı zamanda kendisinin de varlığını eş zamanlı olarak benimsediğini savunuyor Sartre ve bu derinden hissedilen varlık kavramının her yerde karşısına çıkıyor olması bir süre sonra onda bulantı hissini kaçınılmaz kılıyor.Eser,alıntılanan bu kısıma,Roquentin adlı karakter aracılığıyla çok daha geniş açılardan bakıyor,ben henüz okumadığım için geniş bir kitap çözümlemesi yapamayacağım ama çözümlenmiş şekilde rastladığım bir makale,bana çocukluğumun yaratıcılıklarını hatırlattı.

Tahmin ediyorum ki küçüklüğünde neredeyse herkes beynini ‘kapı’ya neden ‘kapı’diyorlar gibisinden sorularla meşgul etmiştir,ya da şimdi söyleyeceğimi herkesin deneyimlediğinden emin değilim ama belki çoğu kimse benim gibi bir televizyonun düğmesini şaşkın bakışlarla arka arkaya 10 kez açıp kapatmıştır ve bu davranış bende,yaşına yakıştığı gibi 3 yaş civarında sergilenmemiştir,tamamen teknik olayı çözme,onu anlamlandırma adına eyleme geçmiş olacağım ki dokunduğum ve televizyonun üzerinde eş zamanlı olarak yanan kırmızı ışığa hayat verdiğimi gözlemlerken o tuş ile bütünleştiğimi,bir yandan elimle onu hisetmeye çalışırken bunu yapamadığımı hatırlarım ben.Hareket imkanı benim elimde olan nesneleri anlamlandırmaya çalışırken,ortaya çıkan kinetik enerjinin büyüsüne kapılıp nesneden daha da soyutlanmama şahit olmuştur zavallı beynim.Ve bu kadar kafa yormanın üstüne onlara haddinden fazla bir varoluş anlamı yüklememek de olmaz tabi,havada kalır tüm çocukluk uğraşlarım.Bu bahsini ettiğim,cansız varlıkların gerçekten de cansız mı olduklarına dair sorgulamaların,diğer durumlar gibi çok sayıda çocukluk dönemine şahitlik ettiğini tahmin ediyorum.
Boş bir odada,sıkılmaya doymayan klasik bir çocuğun,yapacak uğraş bulamadığı zamanlarda etrafındaki nesneleri izleyip onlara anlamlar yüklemesi kaçınılmazdır.Genellikle yetişkin çocukları barındıran misafir evlerinin odaları böyle çıkarsamalara şahitlik ederler,ne kutsal odalardır o misafir odaları,nasıl orjinal bir beyin jimnasitiğine,çocukların akıl almaz gelişim süreçlerine araç olmuşlardır bilmezler hiç…Mi desem? Biliyorlar mıdır acaba? İşte bu soru etrafında dönüp durduğum çoktur.Sıkılganca karşısında oturduğum kapı ve tam üzerinde onun gözü addettiğim tokmağı…İşte orada,bana bakıyor,gülmediği ne malum…Hareket edenler gülebilir,kapı hareket ediyor,tokmağı da öyle;kendi kendini hareket ettirebilenler gülebilir,çiçekler böcükler bunu yapıyor,görmemişim güldüklerini;tamam,taaamam insanlar gülebilir,çünkü gülecek bi çift göz ve bir ağızları var,hayır olduklarından değil gülmeleri;güldüklerini belli etmeye yarıyor onlar;yani onlarsız da gülünebilir,tıpkı onları olmayan ağaçlar,böcükler gibi;taamam sadece aklı olanlar,birşeyi algılayabilip komik bulanlar gülebilir;yoo birşeyi algılama yetisini kaybedip delirenler de sürekli gülebilir,ama onlar da insan,yani sadece insanlar mı gülebilir…Yani gülebilmenin canlı olmakla değil insan olmakla mı ilgisi varmış.E kapı tokmağı insan değil,gülemez evet ama canlı da mı değil?Hadi hem canlı hem algılama yetisi olan birşey,bir çiçeği örnek verelim,sabah olunca açması güneşten midir tek,gülüyor olamaz mı ve gecenin karanlıklarına en içten de ağlayan?
Aman tanrım,neler söylüyorum ben,saat tam 02.21,yeterince açık sanırım…

böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)
böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)

BALKONA ÇIKMAK

il mare | 27 June 2009 12:19

Şimdi yemeklerini ocağın ateşine emanet etmiş kadınların,camlarının önünde geçirdikleri zamanlarda neler yorumladıklarını anlayabiliyorum galiba.Gözlenenler elbet farklıdır;fakat kendilerinin ne kadar dışına çıkabildiklerini,merak duygularının nasıl da fokurdaştığını falan cidden anlar gibi oluyorum:)

Rüzgarın güzellik katıp kimbilir neyden çalıp getirdiği ferahlatıcı,eski,birşeyleri anımsatan kokusunu da burnumun terkedemeyişiyle,kendine şu sıralar kitap okumaktan başka yapacak bir şey yüklemeyen ben,vaktimin çok büyük kısmını balkonumdaki yüksekcene bir sandalye üzerinde geçiriyorum.Bugünlerde böyleyim.Elimde 500 küsür sayfalık kitabı da gördükçe,sol yanağıma çarpan kokulu rüzgar,kulağıma ‘hiç uğraşma,böyle aval aval dışarı dalan gözlerle bitmez o elindeki’ diye fısıldıyor.Hak verip tebessüm ediyorum kendisine…

Bayan sürücünün anıları 1

nacak | 22 May 2009 12:58

Ehliyeti aldığım ilk gün …..
Ehliyet kursundan direksiyon hocamla konusuyoruz .
-Aman kızım trafiğe çıkacağın gün bana haber et olur mu ? diyor bana . Hemen balıklama atlıyorum.
-Hayırdır hocam , neden ?
-Ben o gün trafiğe çıkmayacağım .
Gülüyoruz hep birlikte .

Arabayı aldığım ilk günler …
Geniş , boş bir pazar alanında çalışmaya başlıyoruz .Sonra bir bakıyorum dikiz aynasından . Arkamda kocaman bir konvoy oluşmuş .Ben sağa dönüyorum arkamda koca bir konvoy -ben diyeyim 10 araç siz deyin 20 araç – sağa dönüyor . Sola dönüyoruz yine hep birlikte , konvoydakiler ve ben . Ne oluyoruz anlayamadım önce . Acaba trafiğe çıkacak olmamı protesto etmek için toplanmış bir grup mu ? Ya da direksiyon hocam mı ayarladı bunları ? Bu düşünceler arasında bir sağa bir sola dönerek pazar yerinin içinde habire dolaşıyoruz.

Sonra anladı gariplerim benim acemi bir sürücü olduğumu ve pazar yerinde çalıştığımı . Meğer belediye hemen yakındaki ana yolu kapatınca , ara yola sapan herkes soluğu pazar yerinde almış. Durum anlaşılınca beni takip etmekten vazgeçip ayrıldılar artık peşimden …

KAPI

oyuncuhandan | 09 April 2009 16:40

Kapı açık seçik söyledi düşüncelerini: ” Bu oda senin ama çıkmazsan. Bu oda ve benim içe bakan tarafım senin. Ama çıktığın anda dışa bakan tarafım duvar olur yüzüne. Bakma yumuşak ve kerderli durduğuma. Gittin mi, bittin demektir. Kimsinki? Hiçsin. Ben istedim diye değil, hiçsin diye çıkamayacaksın. İllaki kalacak, illaki benimle olacaksın.”

Midemdeki boşluk kapının gözlerine bakarak ne kadar haklı ve korkunç olduğunu kusmak istedi üstüne. Gözlerim kapının iç kısmının güzelliğine ve masumluğuna kana dursun, aklım çıkmanın ne olursa olsun en iyisi olacağına karar verdi.

Kötü kediler dışarda kalsın (Pet Porte)

78model | 04 March 2009 00:40

Saat sabah 4, kediniz ihtiyaçlarını gidermek için dışarı çıkmak istiyor. Kapıyı açması için sahibinin başucunda mırıldanacak, uykudan uyanıp kapıyı açacaksınız o ihtiyacını görene kadar onu bekleyeceksiniz. Ya da kapınıza onun geçebileceği bir küçük kapı yaptıracaksınız ama o zamanda onun dışındaki sokak kedileri, köpek veya farelerde konuğunuz olacak. İşte çözüm

Kedi kapısı
Kedi kapısı

Channel Adalarındaki bir firma tarafından elektronik mühendisleri ve veterinerler kontrolünde üretilen bu cihazla sizin kedinizin dışındaki hiç bir hayvan bu kapıdan geçemiyor. Kedinizin boynuna takılan bir verici tasma ile çalışan küçük kapı, sadece kediniz için açılıyor ve geçiş tamamlandıktan sonra otomatik olarak kapanıyor. Firmanın Channel Adalarındaki bahçeli, tek katlı evler için ürettiği bu çözüm, şehir hayatı için ne kadar uygun orasını bilemiyorum.
Yinede ihtiyaç halinde buradan sipariş verebilir. Ürünün teknik özelliklerini buradan inceleyebilirsiniz.

mertek

admin | 03 March 2009 09:47

III

yüksek rakımlı intihar taşları
alem ne dediğini bilmez
sen söyle içinden akanları
nakış
kalemine kurşun işlemez, bilirim
bir yeminden geriye kalanlardır
senin benden emdiklerin

yemin
derdim seninle bebeğim
yüksek rakımlı mezar duvarları
annem ne doğurduğunu bilmez
bir geçiş iklimidir hayatım
cenneten sana
senden alkole gülümserim

aklım
yarım

II
ninni
gibi duyumsarım
gözümden akanları
kan
yarım kalır şarap şişemde işemelerim
tenim yavan
aklım senden sonrasına kapalı