Üzerindeki yorganı sanki bir ayıyla boğuşuyormuş gibi güç bela açarken nefes nefese kalmıştı yine. Güçlükle doğruldu yataktan. Dizleri, ah o kopasıca dizleri… Nasıl da sızlıyordu namussuzlar. Rutubetten sıvaları çatlamış, duvarları yosun tutmuş bu köhne otel odasında iyice azmıştı romatizması. Ama başını sokacak bir çatısı olduğuna şükretmekten başka da ne yapabilirdi ki. Yedi yüz elli lira emekli maaşı ile Hilton’da kalacak hali de yoktu zaten! Yatağının başucundaki sedef kakmalı, eski bir dosttan hatıra olan bastonuna uzandı. Yetmiş sekiz yılın yorgunluğuna artık isyan eden dizlerinin üzerinde güçlükle doğruldu ve her sabah yaptığı gibi, o berbat odadaki en sevdiği eşyası olan, camın önündeki pejmürde koltuğa atıverdi kendini. Tam o sırada kapı çalınmıştı; tık, tık, tık… Kapı sesini duymasıyla içindeki umut kırıntıları birden çoşkun bir sel gibi dışarı taştı. O mu gelmişti yoksa?Sonunda arayıp bulmuş muydu kendisini? On beş yıl, tam on beş yıl sonra gelmiş miydi yoksa?Olabilir miydi? Bu bir anlık umudu otelin temizlikçisi Neriman’ın tiz sesi boğmuştu yine.– Müsait misin Şükrü baba, geleyim mi?– Gel kızım, gel.Anahtarı ile içeri girdi Neriman.– Çarşafları değiştirmeye geldim Şükrü baba, nasılsın?– Sağol kızım. İyi diyelim işte, adettendir.– İyisin iyisin maşallah. Bugün önceki günlerden daha iyi gördüm seni.– ………… (Gülümsemekle yetinmişti Şükrü baba.)İşini bitiren Neriman aheste aheste çıkarken, Şükrü baba pencerenin kenarındaki o eski püskü yeşil koltukta oturmuş, mahalle esnafını izliyordu. Severdi mahalle esnafını. Esnafta onu çok sever, ona hürmet eder ve ‘Şükrü Baba’ derdi. Böyle dışarıya dalmışken kapı çalındı yine; tık,tık, tık…Üstelik bu kez kapıdaki kişi ses de vermemişti. İçindeki umut kırıntıları harekete geçmişti yine, her kapı sesinde olduğu gibi. Can yoldaşı bastonunu kaptı, bir gayret doğruldu ve elinden geldiği kadar hızlı bir şekilde kapıya doğru ilerlemeye başladı . ‘O olabilir mi acaba?’ düşüncesi bütün vücudunu sarmıştı yine. Bu arada nefes alıp verişleri de çok hızlanmıştı. Hızlanmış ve zorlaşmıştı. Yürüyemedi daha fazla, durdu. Gömleğinin birkaç düğmesini açtı, nefes alamıyordu sanki. Bir yudum su içsem diye geçirdi aklından ama su uzaktaydı. Kapı daha yakındı. Bir adım daha atmak isterken kapıya doğru, yere yığıldı kaldı öylece…İçerdekine bir şey olduğunu anlayan kapıdaki adam kapıyı yumruklamaya başlamıştı panik içinde. Kapıyı yumrukluyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu: Babaaa,babaaa,babaaaaaa…Sesleri duyan Neriman koşarak geldi hemen. Kapıyı açtı ve yerde yatan Şükrü babayla karşılaştılar.Bir inat uğruna, kahrolası bir gurur uğruna tam on beş yıl boyunca arayıp sormadığı babasına gelmişti sonunda. Gelmişti gelmesine de babasının cansız bedenini tutuyordu şimdi kollarının arasında. Üstelik, üstelik kapıdakinin kendisi olduğunu bile duyuramamıştı babasına…