Kapı açık seçik söyledi düşüncelerini: ” Bu oda senin ama çıkmazsan. Bu oda ve benim içe bakan tarafım senin. Ama çıktığın anda dışa bakan tarafım duvar olur yüzüne. Bakma yumuşak ve kerderli durduğuma. Gittin mi, bittin demektir. Kimsinki? Hiçsin. Ben istedim diye değil, hiçsin diye çıkamayacaksın. İllaki kalacak, illaki benimle olacaksın.”Midemdeki boşluk kapının gözlerine bakarak ne kadar haklı ve korkunç olduğunu kusmak istedi üstüne. Gözlerim kapının iç kısmının güzelliğine ve masumluğuna kana dursun, aklım çıkmanın ne olursa olsun en iyisi olacağına karar verdi.Kibirli, güçlü ve insafsız kapı gülümsedi: ” Çok fazla seçeneğin yok budala. Burada benimle kalacaksın. Canın yanacak, organların seni tek tek terk edecek. Ama mutlu olacaksın. Kimsinki? Boşsun.”Midemdeki boşluk büyüdü, büyüdü, bulantı bini geçti. Kıvrıldım, düştüm dibine, acizliğim kalbimde kocaman bir yük, ayaklarıma bağ oldu. Kusmak rahatlamak ve ölmekti bu saatten sonra.Masum kapı ağlamaklı : ” Yapma bunu kendine. Ben altı üstü bir kapıyım. Tut kolumdan indir aşağıya, çek git. Sonra yine gel, tekrar gir. Kendine gel, bakma içinin öbür tarafına. Korkma. Kalk ayağa.”İçimde bir parça güven ve huzur kaldırdı elimi havaya. Kolunu tuttum kapının, ateş gibi. Çok sıcak, çok öfkeli ve daha da gaddar.Hınç dolu kapı iterek elimi: ” Budala serseri. Gitmek yok bu defa. Benim masumluğum senin çaresizliğinden kaldı. Onu beslemeye niyetim yok. Gitmek yok. Sevmek yok. Çaresiz kalmak yok. Beni güçsüz ve mahzun bırakmak yok. Yaslanıp ağlamak yok.”Başımdaki ağırlık, ezilen ruhum, duran kalbim hak verdi kötü kapıya. Onun kötü yapan ben, kötülüğüne güç katan ben, kusacak kadar değersizleştiren ben. Gitmek yok kapı.Masum ve güzel kapı tuzlu suda boğuldu. Çaresiz bedenim kapının dibinde süründü. Kapı kale gibi dik ve marur öyle baktı ve sustu. İçimdeki boşluk kapının soğuk rüzgarıyla doldu, kusma isteğim kayboldu. Kapı duvar oldu yüzüme. Gözlerim tavanda, tavan içimde, içim ölülerde.