bildirgec.org

ismet inönü hakkında tüm yazılar

Türk Malı Türk’ün Malı!

Kamil Cengiz | 13 December 2010 16:17

1929 yılı hem Dünya hem de Türkiye için önemli bir yıldı. O yıl dünya çok önemli bir ekonomik kriz yaşamıştı. Türkiye içinse 1929 bir umut yılıydı. Çünkü Lozan’da kabul edilmiş olan bazı ekonomik sınırlandırmalar anlaşma gereği o yıl geçerliliğini yitiriyordu. Ekonomik karar alma yetkisi artık tamamen Türkiye’nin kendi eline geçiyordu. Gümrükle ilgili vergiler hazine için artık yüksek miktarda bir gelir kaynağı olmaya başlayacaktı. Kısacası umut dolu bir yıldı.

Bununla birlikte 1929 yılının son aylarına kadar dünya krizin eşiğinde olduğunu tam anlamıyla fark edememişti. O yıla kadar Türkiye çok basit ihtiyaçlarının bile çoğunu ithalatla sağlıyordu. Ancak umutlu Türkiye bir anda pahalılaşan ithalat fiyatlarıyla sarsıldı. Dalgalı döviz hareketleri ve içeride tüccarların stoklama girişimleri başlayınca Sterlin karşısında Türk parasının değeri süratle düşmeye başladı.

Markopaşa

icetea | 07 July 2010 11:34

Bahsedeceğim dergi Türk basın tarihinin en eski ve en yüksek trajlı dergilerinden biridir. 1946 yılında Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Mim Uykusuz tarafından hazırlanıp her hafta cuma günü çıkarılmıştır. Dönemin baskıcı politikasından ve Markopaşa’nın yazar kadrosunun mizahi ve eleştirel dilinden dolayı ancak 22 sayı çıkarılabilmiştir. Ardından Aziz Nesin ve Sabahattin Ali, Merhumpaşa, Malumpaşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa,Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba ve Kırk Haremiler gibi isimlerle yayını tekrar devam ettirmeye çalışmış ancak tutuklama, alıkoyma, işkence vb. nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememişlerdir.

Dergi uzun süre “Toplatılmadığı zamanlar çıkar” veya “Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar.” gibi ibarelerle çıkmıştır. Derginin logosunda ise, dert dinleyen bir adam resmi vardır, ancak, o zamanın her şeyde bit yeniği arayan kesimi bu resmi sovyet selamına benzetmiş ve dergiye -yazarlara- kominist yaftası vurmuştur. Bu olayın ardından Sabahattin Ali’nin yazdığı yazıda, özellikle bu selamın ‘sovyet selamı’ olduğunu söyleyen kişiye (Falih Rıfkı Atay) ithafen yazdıkları gayet ilgi çekicidir: Ukalanın biri Meclis’te, Hz. Muhammedin’in kızları Hendek savaşında şehit düştüler, demiş.
Meclis’te bulunun zarif bir zat da ” Kızları değil, oğullarıdır, Muhammed’in değil, Ali’nin oğullarıdır. Hendek savaşı değil, Kerbela’dır. Hangi birini düzelteyim,” demiş. İşte bu hatalar gibi, Ulus gazetesi de adeti üzerine büyük bir gaf yapmıştır. Hangi birini düzelteyim. Markopaşa sovyet değildir, selam ayakla değil, elle verilir. Sovyet selamı öyle değildir. Resimde Markopaşa selam vermiyor, elini kulağına götürmüş, dert dinliyor. Ve işin en mükemmeli de bu resim tek çizgi ilave edilmeden Ulus’un arşivinden alınmıştır.
Ey Ulus ve ey Falih Rıfkı!
Neren doğru ki, kalemin doğru olsun.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanları

24black mamba24 | 14 August 2009 13:24

Mustafa Kemal Atatürk:

1881 yılında Selanik’te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım‘dır. İlkokulu Şemsi Efendi Mektebi’nde okudu. Harp Akademisi’ni 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak bitirdi. Türk kuvvetlerinde binbaşı olarak görevlendirildi. 1912-1913 yıllarındaki Balkan Savaşı’nda da binbaşı olarak görev yaptı.

Birinci Dünya Savaşı’nda, 19. Tümen Komutanı olarak Çanakkale Savaşı’na katıldı. Orada “Anafartalar Kahramanı” olarak ün kazandı. 1916 yılında generalliğe yükseltildi.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni yayımladı. Osmanlı Hükûmeti’nin verdiği görevden ve askerlikten istifa etti. 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da, 4 Eylül 1919’da Sivas’da toplanan kongrelerin başında hazır bulundu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal’in çabalarıyla 23 Nisan 1920’de Ankara’da açıldı. Mustafa Kemal, Meclis ve Hükümet Başkanı seçildi. Sakarya Meydan Savaşı kazanılması nedeni ile Mustafa Kemal’e ‘Mareşal’ rütbesi ve ‘Gazi’ ünvanı verildi.

Kurtuluş Savaşı‘nın bitiminden sonra TBMM tarafından 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edili. Mustafa Kemal, Cumhurbaşkanı seçildi. Arka arkaya 4 kez Cumhurbaşkanı seçilerek bu görevi en uzun yapan kişi oldu.

2587 sayılı kanunla Atatürk soyadını aldı ve başka hiç kimsenin bu soyadı taşıyamayacağı kararlaştırıldı.

Atatürk, sadece komutan değil, aynı zaman da devlet adamı idi. Vatanın bağımsızlı ve mutluluğu için elinden geleni yaptı ve girdiği mücadeleden zaferle ayrıldı.

Önder Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de hayata gözlerini yumdu.

Görev Süresi: 29 Ekim 1923 – 10 Kasım 1938


Mustafa İsmet İnönü:

İzmir‘de 1884’de doğdu. Orta öğretimine kadar Sivas‘da durdu. 1897 yılında İstanbul’daki Mühendishane İdadisi‘ni okumak için , İstanbul’a gitti. 1906’da Erkân-ı Harbiye Mektebi’nden birincilikle ayrılarak kurmay yüzbaşı olarak Edirne’de bölük komutanlığı yapmaya başladı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde Kolordu Komutanı olarak görev aldı. Bu görevi yaparken Atatürk ile birlikte çalıştı. TBMM‘ne Edirne milletvekili olarak katıldı.

Birinci İnönü Savaşı‘nda tuğgeneral olan Mustafa İsmet, Mudanya Ateşkes toplantısında Büyük Millet Meclisi’ni temsil etti. 1923’te Lozan Antlaşmasını imzaladı.

Cumhuriyetin kurulmasından sonraki ilk hükümette başbakan olarak görev yaptı. Atatürk’ün isteği üzerine İnönü soyadını aldı.

1938 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci Cumhurbaşkanı oldu. Aynı zamanda CHP Genel Başkanlığı‘na da getirildi. İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra çok partili siyasi rejime geçilmesinde büyük rol oynadı.

Mevhibe Hanım‘la evli olan İsmet İnönü, üç çocuk babası idi. 25 Aralık 1973’de vefat etti.

Görev Süresi: 11 Kasım 1938 – 22 Mayıs 1950

Seçimlerde unutulan iki ilginç kanun!

wolf | 18 March 2009 10:52

Yerel seçimler yaklaşırken, bugüne kadar gözardı edilen ve çok kısa bir süre önce açıklanan bir karar oldu: Cüzdanlarında T.C. kimlik nosu olmayan seçmenler oy hakkını kullanmayacaktı. Yüksek Seçim Kurulu’nun bu kararı açıklamasıyla beraber Nüfus Daireleri haftasonu da çalışmaya başladı. Seçimlere günler kala yaşanan bu karmaşa beni yıllar önce seçimlerde yaşanan ve birçok kişinin bilmediği bir kanuna götürdü. Şimdi gerilere gidiyoruz; Demokrat Parti’nin kuruluşuna…

İsmet İnönü
İsmet İnönü

DP, CHP’den ayrılan milletvekilleri tarafından kurulmuştu. Kuruluşundan (7 Ocak 1946) itiraben Demokrat Parti’nin CHP karşında yükselişi devam ediyordu. Kuruluşundan önce kuruculardan Celal Bayar ile İsmet İnönü arasında şöyle bir konuşma geçmişti:

BAŞBAKANIN PANTOLON DÜĞMELERİ AÇIK KALMIŞ

keremx | 22 October 2008 11:54

BAŞBAKANIN PANTOLON DÜĞMELERİ AÇIK KALMIŞ

Toplum içerisinde rezil olduğunuzu düşündünüz mü hiç? Bir seminer teneffüsünde lavaboya giden, açık kalan yaka mikrofonundan, WC’den salona; büyük, küçük eşliğinde, sesli, karışık, canlı yayın yapan bir bayan konuşmacının durumuna düştünüz mü mesela? Ne kadar feci bir durum değil mi?

Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Tarihi bir örnek verelim isterseniz?

Zaman İsmet İnönü’nün 27 Mayıs İhtilali’nden sonraki başbakanlığı döneminidir. Yorgun
Başbakan bir protokol yemeğine katılmıştır. Yemek sonrası lavaboya giden İnönü’nün dönüşte pantolon düğmeleri açık kalmıştır. Bu durum danışmanlarından birinin dikkatini çeker. Danışman fark ettirmeden Başbakan’ın kulağına eğilir ve gizlice uyarır.. Durumu öğrenen İnönü gayet sakindir. Başbakan bir taraftan pantolonunun açık kalan düğmelerini kapatırken, diğer taraftan da hazır bulunanların duyacağı bir sesle danışmanına mukabelede bulunur:

Gülcemal

serdarsabri | 10 July 2008 08:50

“Ey gülcemal gülcemal
Dört tane direğin var
Aldın gittin yarimi
Ne hain yüreğin var”

– Halk türküsü –

Gülcemal  (nam-ı diğer Germanic)
Gülcemal (nam-ı diğer Germanic)

Kazım Karabekir’in Gülcemal’le Anadolu’ya geçişinin hikayesini kendi hatıratından okuyalım (İstiklal Harbimiz-I) :

“12 Nisan 1335 Gülcemal Vapuruyla akşama doğru İstanbul rıhtımından hareket ettik. Kızkulesiyle Selimiye arasında demirledik. İtilaf memurları kontrol edecekler! Herhangi bir tarafa gidecekler büyük müşkilatla, vesikalarını İngiliz, Fransız üniformalı yerli Rum ve Ermeni askerlerinin envai hakaretine uğrayarak ve rüşvet vererek yapmak kaç zamandır usul olmuş. Vapurlarda bu tasdikli vesikaları olmayanlar hakaretle, dayakla dışarı atılıyormuş! Böyle bir heyet bizim vapuru da aradı. Vesika yaptırmamış şarka giden iki zabit, kömürcü kıyafetine girerek ocak başında görülerek kurtuldular. 13 Nisan sabahı rüzgarlı ve bulutlu bir havada Boğaz’ı çıkarken bir saadet rüzgarı gibi kalbim coşuyordu. Büyükdere önünden geçerken o, 28 Teşrinisani 1334’te Büyükdere’ye çekilmek üzere bulunan İngiliz bayrağının rüzgardan çırpındığını gördüm. Bu sefer gurur duydum. Buna ve Boğaz’ın tarafeynindekilere, “Hepiniz, hepiniz inmeye mahkumsunuz” dedim. Çok seviniyordum. Sanki her düşüncem kuvvet ve her kuvvet muvaffakiyet olmuştu. “Cihan yıkılsa Türk yıkılmaz!” diyordum. Yaverime de programımı anlattım. Sevinçle artık Karadeniz’de yol alıyorduk. Zonguldak, Sinop…17 Nisan’da Samsun’a vardık.”