bildirgec.org

ilişki çelişki hakkında tüm yazılar

ZAFER SAYDIKLARIN K..INDA PATLADIĞINDA, GÖRECEKSİN ZAFERİ!

astral | 31 December 2009 12:28

httpfirenzegold.files.wordpress.com200903tears.jpg
httpfirenzegold.files.wordpress.com200903tears.jpg

Ki, ben beni biliyorsam geleceksin; kim ki gelmedi? O açılmayan telefonların sahibi kişi; kim zamanı geldi, ikna etme çabasına girmedi, tekrar?

Duy zaman! Hiç mi yok, inkarın, ihtimalin? Teninde fermandım ki, ben anında gün batımında yaldızlı ışıktım ufkunda, terinde; nerede? Neredesin? Ey zaman! Konuş benimle, konuş ki, zaman dursun biraz. Durmalı bu gönlümdeki isyan. Sana ‘yok’ gelen bu çağrı, benim son haykırışım zamana…

CANIM

astral | 30 December 2009 12:09

httpimg.blogcu.comuploadsMeLye_uzuntu_Neden_Tek_Kisilik.jpg
httpimg.blogcu.comuploadsMeLye_uzuntu_Neden_Tek_Kisilik.jpg

Şimdi bir düşün yanmış isiyim…
Geride kalmış buzdolabında içilmemiş/içilememiş hevesle alınmış, hevesli akşam/ geceler için saklanmış alkoller…

Soğuk bir ‘Nasılsın canım…?’ olmuş-um. Susakaldım, diyeceklerimi unuttum. ‘Bu muyum ben?’ dedi kendim kendime bin kere, saniyenin bin de birinde.

Susakaldım, canım lafından nefret ettim, hayatım boyunca artık canım lafından nefret edeceğimi anladığım andı.

Helvanı dağıtıyoruz, sorduğun da soru mu?

astral | 29 December 2009 09:31

www.fotografcirehberi.com
www.fotografcirehberi.com

Helvası dahi dağıtıldığı halde, durumu kabullenmeyen obsesyon vakası

Ruhuma bulaştırdığım katran senin izlerim. Benim sendeki izsizliğimse, benim. Ki o izsizlik ki; katranın sebebidir asıl. Oysa izsizliği en çok anlayan sendin. En çok sana dokunurdu izsizlik.

Kokumun olmayışına dahi katlanamayan sen, ben hiç sana yazılmamışım, hiç sende seyir bulmamışım ya da sen hafıza kaybına uğramışsın gibi ya da hafızanı dolabın üst raflarına – hani kullanılmayanların kaldırıldığı raflar olur ya- kaldırmış gibi; adım yok, ben kimim, ben sen de var mıydım?

COMO LO SİENTO!

astral | 28 December 2009 09:52

Kızgın suların üzerinde yürüyorum. Sessiz sakin bir durgunluk… Dört yan yakamoz desem, yalan değil…

Benim için farklı desem, hiç yalan değil. Ben, sürekli aşk arayan kadın olmadım. Yazmamışlar/ yazmamışım’ diyerek çekilen kadındım. Sustum. Pus oldum. Özlem Tekin’in yazmamışlar şarkısını söyleyen/ içselleştiren kadındım.

Sesi içinde yankılanan, kendi sesinden dünyanın sesini duyamayan kadındım. Şiir yazan, çizen, bakan, düşünen kadındım. Kadınlığı, içinde patlayan kadındım. Bu dünyaya uzaktım, çok uzaklara ise çoktan yakındım; doğuştan böyleydim.

Uzakları yakınları, buradakilere benzemeyen kadındım. Sustum, pus oldum. Konuştum, gördüm ki; şarkılar dahi daha coşkulu insanlardan; biz öylesine yüzeyselleşmişiz ki, sussak kâfi gelir yüreğe…

beyaz kemik toka (son)

astral | 27 December 2009 15:50

(Dört kuşakta, dört kadının ve bir şekilde dört kadından diğerine geçen beyaz kemikten tokanın hikayesidir. Kadınların her birinin hikayesinin ayrı zorlukları vardır. Hem zamanı, o zaman ülke koşullarını hem de o koşulların mantık ve duygu dünyasını nasıl şekillendirdiğini anlatmaktadır.
Ki, üç kuşaktaki zorluklar oldukça çetin görülmekteyken son kuşağın yaşadığı yüzeysellik, acaba tüm çetin koşullardan en ağır olanı mıdır? Belki, tüm öykü boyunca sorulan da budur…)

Bu, sen değilsin

astral | 17 December 2009 14:56

Ne saçma sapan biliyor musun? -Tamam, gururunu kırmış olabilirim.- her şeysin diyorsun sonra hadi eyvallah, bitti. Nasıl?
Hani harbiydin? Hani doğruydun? Hani yeni, farklı, başka; her şeyi anlayan sorgulayan, sabahlara kadar tartışan sendin?

Nasıl istediğin zaman hayatımda oluyorsun, istediğinde çıkıyorsun? Aşk böyle bir şey mi? Nerde kaldı o kadar laf? O kadar lafı derken dedim ki hep, ‘Söz değil, davranışlar önemli. Ben davranışlarını göreceğim ve bu sözleri bana hayat boyu söylemesen de neden söylemiyorsun demeyeceğim. Nerdesin şimdi? Ortalıktan tüyen adam? Gerçek miydin sen? Yalan mı, düş mü? Farkın ne? En çok ben gerçeğim demen mi, -üzerinde çok durmuştuk- o zaman en çok sen ikna ettiğine göre en simülasyon aşkta sendin, ha?

‘GİT!’

astral | 17 December 2009 10:01

Ben çoktan vazgeçendim. Sen sırdın. Düştün. Uyandım. Sırra kadem basandım. Yaşlandım. Pas oldum. Üstüm başım is oldu. Yas oldum. Yoktun. Uyandım. Yorgana sarıldım. Sarmadı. Yüzde yüz güvenmedi. ‘GİT!’ diyendin. Kalbimi bir çırpıda ekmek arası yiyendin. Güzdüm. ‘Üzülsem ne fayda?’ diyendim. Düştüm. Kâğıda, sana…

Sarılamayandım/ mayacak olandım. Acıydım, karaydım, istim, aşktan koca bir lekeydim. Lekeyi def edendim. Küstüm. Uyandım, yanımda olmayandın. ‘Yeni yaraların başka bir versiyonu’ diyemeyendim. Bildim. Çoktum. Öldüm. Ruhtum. Koştum. Tüm gün. Koştum. Tüm gün dinsin diye. Dinsin diye, ıslanmış bir cumartesinde; üç kez değişmiş çarşaftın. Anıydın. Sırdın. Bittim. Rüya. Kapandı pencere.

Korunaksız duvarlarımı bana bırakacak yalanlara ihtiyacım var

admin | 30 November 2009 17:02

Şimdi geziyorsun ortalıkta, ceza almadın, hiç kimse katil demiyor sana ve için rahat; bense parçalanan ruhumun kanatlarını hala toplamaya çalışan beceriksiz peri…

Eğer bir masal perisi, girerse rüyalarına
Öldü dersin gül güzeli, tılsımını kaybetti.

Dinlemeye katlanamadığın şarkılar vardır. Gömmeyi beceremediğin yaralar vardır….

Yaralı bir ruhsundur, çoktan parçalanmış; elinde kalan tanelerle, ‘Hala bir şeyler yapabilir miyim?’ diye düşünen; edinen, duran, yoran, yorulan, en çok kendini yoran; hayat değil beynidir yoran, anları manasızlaştıran, derinliksizleştiren, varlığını sorgulayan; ‘Acaba varlığı hiç var mıydı?’ diye düşünen, bir yanıyla trajikomikliğine gülen, bir yanıyla kahrolarak ağlayan, yaralarını kapatmayı beceremeyen olduğunu kendine çoktan itiraf eden…

bahanesiz

astral | 21 November 2009 13:16

İçimde küçük bir pırpır. Hayır, küçük değil. Bu pırpır sanki tekamülümle ilgiliymiş gibi geliyor bana. İç sezi ama sadece iç sezi değil. Epey, içucu var. Sen bu gece -benim için- benim şehrime geliyorsun… Pırpırın sebebi. Bu gece uyuyabilmeme imkan yok.

Yüzüm gülüyor, her ne kadar anlamlı- anlamsız olsa da umurumda değil. Sanki umurumuzda olanlardan yüzümüz güldü, şimdiye değin. Epey ‘mantıklı’lardı bir de değil mi?

Hah, artık umurumda değil bildiğim mantık sinsilesi. Mantık sinsilem zaten komple mantıksız olduğunu kanıtlamak istercesine -olay sürecinde- kendini imha etti. Artık yeni mantıklarım var.

anı

astral | 18 November 2009 14:11

Bir sabah kalktım. Buz gibi bir dünyaya kalktım. Kendi soğukluğumda yüzümü yıkadım, sabahın ayazını içime soludum. Giydim papuçlarımı, olmayacak bir sabaha uyandım. Uyandım. İçimde sürdürdüğüm kelimelerimle kendime sıcak bir öykü yazdım. Yüksek bir yere çıktım, en yüksek, sakladığım öykümü aşağılara bıraktım, dileklerim kabul olsun diye. Tuttuğum nefesimi bırakmadan usulca, kimse görmeden ağladım. Çocukluğumdaki aynı kızın gözlerine baktım aynada. İnandım ona. Çoktan beri topladığım güllerimi aldım elime. Bir sıcak tebessümün içimde bıraktığı matemin yolunu tutmak üzere yola çıktım. Kendi çıktığım yolda kendimi unuttum. Çoktan unutmuş bir ben vardım artık. Unutunca her şey değişti. Soğuk değişti, bulutlar değişti. Dedim ki, dileğim oldu. Oysa olan bendim, dilek de buydu. Ağlayan kız gözlerini sildi. Matemini duvara astı. Sustuğu anılarını albümlerden çıkardı. Valizin içine koydu. Bir bilet aldım uzak, uzak bir şehre. Dönüşsüz bir bilet yalnızca. Valizimi otobüse yerleştirdim. O uzak şehre yakınlaşırken valizim benden bir o kadar uzaklaştı. İçim temizlendi. Bu şehir temizlendi. Kar beyazı anılarım bana kaldı. Anılarımın matemi o yeni şehre…