bildirgec.org

ikilem hakkında tüm yazılar

evrensel bir soru???

nssvl | 17 March 2008 15:19

Evet tüm materyalist olma yolundaki çabalarım sonuçsuz kalmıştır. Kamuoyuna duyurulur. İnsan neyse odur. Değiştirilmeye dair anayasamızda ilgili kanun maddesi bulunmamaktadır…

Aşağıdakinin sitemize yaraşır bir araştırma konusu olmadığını söyleyen varsa ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar yorumsuz kalsın.

– Siz hiç aşık oldunuz mu???
– pekii siz hiç birdenbire aşık oldunuz mu???

İKİLEMLERİ YAŞATIR BİZE ŞEHR-İ İSTANBUL

darjeeling | 14 September 2007 11:22

Kiminin vazgeçemeyip ömür tükettiği, kiminin 2-3 aydan fazla dayanamayıp kaçtığı şehirdir İstanbul. O da her şehir gibidir aslında. Kolayı ve zoru barındırır içinde.
Bir iyi bir kötü düşündürtür insana. Bir sevdirir bir nefret ettirir bu şehir kendinden. .
Her kozmopolit şehir gibi trafiğinden bıktırır. ‘Yarın bu arabayı satacağım’ dedirtir adama, sattırmaz.. Adaletsiz gelir dağılımlarını düşündürtür insana, korkutur insanı. Çoğu kez ‘bu şehir yutacak beni’ diye düşünür, dalar insan uzaklara..
Ama bazen de denizin dibinde olmanın verdiği tatlı huzuru yaşatır sıkıntılı bir iş gününden sonra. Hatta deniz barındıran şehirlerden göç edenlerin ilk tercihidir İstanbul. Kıyıya vurur Beşiktaş’ta, Kadıköy’de dalgalar. Ve siz sıkılsıklam olmuş çayınızın bir yenisini istetirsiniz yüzünüzde bir tebessüm. Dalgalar bu kez sizi seçmiştir oyun oynamak için..
Elektrik, su faturalarını ödemek için ek işler yapmak ister, orta direkliğin dayanılmaz hafifiğinde kendinizi bu işlerin ortasında bulursunuz. Kimi insan mısır , su satar, kimi lokantada garsonluk yapar.. Ama işgücü bu şehirde hiç durmaz. Birileri uyurken birileri mutlaka çalışıyordur.
Sonra yine sıkıntıları bir kenara koymak istersiniz, bir bakmışsınız İstanbul’daki derin tarihe dalıp gitmişsiniz.. Sahafları, camileri, sarayları gezerken bulursunuz kendinizi.. ‘Bu boğaz hiç bir yerde yok’ dersiniz, yanınıza yanaşan ve peşinizi bir türlü rahat bırakmayan çiçekçi çocuklara rağmen. Buranın farklı kültürlerin buluştuğu bir nokta olması sizi içten içe mutlu eder. ‘Farklı bir şehirde yaşıyorum’ dersiniz, farklılığın sizi mutlu etmesine izin verirsiniz.
Hava kararır, yanınızdan tinerci çocuklar geçer. Korkup uzaklaşmanız mı gerek, cesaretle yanlarından mı yürümeniz gerek bilemezsiniz. Tam o anda size de uzatır tinerini, ‘abla alsana’ der, başkası anlatsa inanmazsınız, bilirim.. Hızlıca yürür geçersiniz..
Şükredersiniz çoğu kez halinize çünkü aslında hayatınızı geçindirebilecek kadar bir geliriniz, etrafınızda az ya da çok sevdikleriniz, ve sağlığınız vardır. Yaşanabilecek şehirlerden biridir İstanbul. Sizin seçiminizdir nihayetinde. Batsanız da çıksanızda şuan buradasınızdır ve gidene kadar sabretmeye söz verirsiniz kendinize. Neye mi? İkilemlere….

VAROLUŞ*KAYBOLUŞ

egomeltem | 07 July 2007 03:53

???
Var oluşta ki kayboluşlar mıdır yaşam ?
Yitik bedenlerdeki yitik ruhlar misali…
Hangi eğri kendini kaç düzlemde tamamlar?… eksik yada fazlamı kalır anda zaman yada hükümsüz müdür devinimlerde çoğu zaman …
Kaç geçişlerde doğurgandır anadır yürek ? hesap sorulur mu hesap verilir mi? geçmişe yada geleceğe …
Söylesin bilge kişiler kolaysa , saklı doğru hangisinde ?…
Tamamlanmak eksilirken fütursuzca ,kayıpların kazancı mıdır varsayılan aslında?… Gülümsemelerle yıkanıp; yüzümüzü ağlamalarla mı kurutuyoruz yoksa? …Hadi anlatın bana bendeki beni ,eşzamanlarda kendine tezat mıdır insan? …
Kütlesel ağırlığı var mıdır ruhun bedensel ağırlığına denk midir???Hangi kantar tartar ki anlayıp değerini uyum içinde yaşasın insan…Meletemce:)
Bendeki”ben” durmuyor sorulara cevap arıyor. Hatta cevaplara da soru soruyor … Eee zihin bu sürekli aktıf ve asi; laf dinlemiyo, fişi yok ki çekilmiyor , kapama düğmeside takılmamış, elimiz mahkum amade dolanıp kalmışız. Bu günün özelliğini düşünürken zihnimdeki bene yenik düştüm gene… Sizde yenik düşermisiniz zihninize ? hangisi daha egitimli dersiniz biz mi? yoksa zinimizdeki biz mi? kim kimi yönetiyor acaba , kontrol kimin elinde dersiniz …Bence çok yönetildik bir yolunu bulup artık biz yönetmeliğiz . Ne dersinizz zihnimizi eğitme vakti gelmedimi sizcede…söylesin bilğe kişiler uyumlu yaşamanın sırrı nerede???

aşk-arkadaşlık ikilemi

imgegezgini | 05 June 2007 02:15

kadınlar ve erkekler arasındaki romantik ilişkilerde hep gündeme gelen çoğu zaman ayrılık sırasında dillendirilen bir arkadaş olma arkadaş kalma konusu var.

bence bir bakıma aşkın bittiği noktada arkadaş kalalım böyle bitsin demek aslında ilişkiyi en başa taşımak gayretidir. çünkü insan bir kez cidden birini sevmişse bunun devamında olanları yok saymadıkça geriye dönüp de en baştan arkadaş olarak kalıp devam etmek gibi bir olasılık gündeme gelmez. ilk baştaki gibi yeni tanışan yada henüz bir şey yaşamamış olma duygusu her zaman için aşkın sonundaki acı verici, kimi zaman da çıldırtıcı iç sorgulamalarına yeğlenebilecek bir durumdur. ancak yine de kimden gelirse gelsin bu arkadaş kalma, romantik ilişkiyi yeni bir düzleme çekme gayretlerinin aslında pek de sonuç vermediğine inanıyorum. çünkü eğer kadın ve erkek en baştaki gibi yeni tanışan yada tanışan ama birbirlerine olan aşklarını bitirmiş iki insan olarak arkadaş kalmaya devam ederlerse aynı süreç işleyecek ve eninde sonunda bu iki aşık birbirlerine düşman olup da hiç görüşmeyene dek süren bir kısır döngü oluşacaktır.

aşk ikilemine düştüm.

yeni_mikens | 19 November 2002 00:42

Acaba aşkı genellendirebilir miyiz? Sadece üzüntü veya mutluluk veren aşk diye. Ya da hem mutluluk verebilir aynı zamanda üzüntü mü içerir? Ya da aslında üzüntü sandığımız duygu o mutluluğun bir parçası mı?

Çok fazla soru oldu. Belki en güzeli platonik. Çünkü hiç eskimiyor. Bazen acı verebilir ama hep aynı kalması, bozulmaması o acıya değer sanırım. Sende aşkın anlamı olan kişiye sahip olman onun kötü yanlarını görmeni ve sana batmasını daha da artırabilir. Aslında bu düşünceler gerçeklerden korkmandan da kaynaklanabilir. Çünkü hissettiğine inandığın duygulara karşılık bulamamanın korkusu seni bu hale getirebilir. Belki de platonik aşkta bir umuda sahip olmak seni bu tercihe zorluyor.

Belirsizlik Karmaşası

terra | 31 March 2002 00:17

Öyle bir şey ki bu, yaşamla ilgili tüm kaygıları bir kenara bırakıp tam anlamıyla birini düşünebilmek, onu düşlerde sevebilmek. Düşlerle yaratılan bir insan ve yanında onun bir de aslı. Peki ne ki bunun sebebi? Bir beklenti mi? Bir arayış mı? Belki de bir gereksinim. Bilimin feromonlarla açıkladığı olay olsa gerek bu. Aşk mı? Yalnızca tek taraflı mı peki? Her görüşte masum bir kalbin yerinde fırlayacak gibi olması hatta bir bakıma kırılması mı? Tüm umutların bir anda tükenmesi mi? Yoksa yaşama dair her şeyin toz pembe olması mı? Bitmek bilmeyen derin ve anlam yüklenmesi zor olmayan bakışlar ve büyük bir düşkırıklığı. Her gün tekrarlanıyor olmasına ne demeli? Yok mu bir sonu? Bir çözümü? Kendime olan güvenimi çoktan yitirmiş olmam kimin umurunda ki? Ortada sensizliğin duygusu, dinmesi uzun zaman alacak bir acı. Görebilmenin yanında sesimi de duyabilmenin zamanı değil mi artık?..