bildirgec.org

gurur hakkında tüm yazılar

Zerâfet İstanbul’du…

GRAFTONCUN | 05 August 2008 09:54

• Güzel bir o kadar alımlı, pozitif elektriği ile girdiği ortamda tüm nazarları üzerine çeken mağrur ve kırılgan, utangaç bakışları ile başka bakışlarla çarpışmamak için gözünü yerden nadiren kaldırıyor. Kariyeri ve âdab-ı muâşeret paralelindeki tavırları ile kendini çoktan ispatlamış..
• Uzun zaman olmuştu, kalabalık bir ortama girmeyeli. Yakın arkadaşının ısrarlarına duyarsız kalamadı. Birlikte dışarı çıkacak ve hava alacaklardı. Zûl geliyordu, kabuğunda sıyrılmak, insanlarla bir arada olmak. ”O” odasında yalnız ağlamayı seviyordu. Gözyaşları mahremiydi, el sürdürmezdi. Gururu icâzet vermedi. Ağlamak zayıflık diye öğretilmişti, hiç zayıflık yapmadı öğretileni iyi öğrenmiş ama bedellerini de ödemişti. Zayıf değilsen ya da kendini zayıf hissettiğin anlarını paylaşmazsan gözyaşlarını kuru bir mendille silmeye mahkûmsundur. İşte bu yüzden sırf bu yüzden “O”’nun gözyaşını silen hiç olmadı…
• Vakit gelmişti, zûl geldiğini hissettirmeden güzel bir gece yaşamak istiyordu. Ortama girdiklerinde nazarlar ona dokunmuştu, süzüyordu inceden inceye…

İNŞAATTAN KAVAL SESİ GELİYORDU

teacher07 | 26 March 2008 23:34

Şaşırdı, duyduğuna inanamadı.Yorgun muydu,hayal mi görüyordu,rüyada mıydı yoKSA…İnşaattan kaval sesi geliyordu…On ikisindeydi daha.Babası pazardan getir-
mişti.Yepyeni,gıcır gıcır. Ne güzel parlıyordu cilası.Soktu kavalı beline,ağılın kapısını açtı. Çoban sopasıyla hafif hafif sırtlarına dokunarak saydı çıkan keçileri.Akşam döndüğünde de sayacaktı aynı.Yoksa bilemezdi eksikleri,yitikleri.

AŞKI BEKLEME SALONU-3

makaleci | 10 January 2008 09:16

—Geliyor musun?

Adamın uzattığı eline çabucak bir göz attı. Elini vermeyecek olsa geçmişte yaşadıklarının oluşturduğu anı mezarlığından yaşayan bir ölü olarak kalacağını hissetmişti. Elini uzatacak olursa da kendisini şimdiye kadar hiç kimseyi sevmediği kadar sevdiğini iddia eden bir adamın rotasına girecek, belki yağmur, soğuk, ayaz yüzü görecek ve bu yolculuğa çıktığı bu güne lanet edecek veya kimbilir belki de ılık bir güneşin ısıttığı yüzünde belirecek kocaman bir gülümseme ile bu adama teşekkür edecekti…

Yalvarırım aşkınızı tüketmeyin..

darjeeling | 13 December 2007 00:14

Ekmek kırıntısı değil, olsa keşke, arkadaşlarımın ve çevremdekilerin aşklarından arta kalanlar.. Çünkü ekmek kırıntıları bir işe yarar, kuşlara verirsiniz, karınlarını doyurursunuz. Mutlu mutlu şakırlar, size teşekkür ederler.. Ama biten sevdalardan arta kalanlar hep mutsuzluk veriyor. Asık yüzler, şişmiş gözler, yorgun ve mor göz altları, umutsuz cümleler barındıran vücutlar dolaşıyor etrafınızda.. Size can sıkıntısı aşılıyorlar, ‘ yapma , etme, üzülme’ diyorsunuz, kulağı görünmez pamuklarla dolu vücutlar ağıt yakıyor etrafınızda. Birbirlerini aldatıyorlar, yalan dolan bürüyor gözlerini, dürüstlüğün anlamını bir sonraki ilişkiye saklamaya söz veriyorlar, fark etmiyorlar ki akrep-yelkovan işbirliğinde vakit çok hızlı akıyor, bilmem kaçıncı sevdayı geride bırakmış oluyorlar.. Ben kızıyorum, daha çok üzülüyorum, bir şeyler yapmak istiyorum ama yapamıyorum, ne tanıdıklarım ne tanımadıklarım için.. Sadece kendi adıma ‘ ben böyle kolayca tüketmeyeceğim’ diyorum. Fidan 50 yılda ağaç oluyor, bir testereyle kesip atıyorsunuz koca ağacı. Dalları, kalp damarlarınızdaki kan aslında, kesince fışkırıyor, akıyor boş yere, yerinde durup size can vermesi gerekirken.. Olmasa böyle, keşke olmasa. Keşke gurur, ihanet, kalleşlik, kin bilmese bu saçmasapan beyinlerimiz. Kaybetmeden anlasak elimizi tutan o elin değerini..
Son söz; bunlar kaybedilmiş bir aşkın ardından yazılan cümleler değil, aksine toplumun nacizane bana bolca örnekler gösterdiği yitik aşk fakültelerinin bölüm dersleridir. Örneklerin sahipleri bu derslerden hep kalmıştır. Ama asıl olan fakülteden atılanların bile afla geri dönme şansları olduğunu unutmamalarıdır..
Siz de unutmayın.. Affedin, affettirin.. 40 yıl sonra hala aklınızda ve kalbinizde x kişinin aşkıyla dolaşacak acıyı yaşatmayın kendinize..Fazla üstünüze geldiysem beni de affedin hafif dostları..

korkaklığım yüzünden mazoşistim ben!!

uuuucar | 03 December 2007 09:58

sızıntı dolu damarlarımdan bir sigara dumanını daha akıttım,her delik kaçmak için bana harita verdi,akıp gidemedim deliklerden,kaçamadım gitti bu karanlıktan,atlayamadım toprağa…oysa öyle yaklaşmıştım ki sana ölüm,bakamamıştım gözlerinin içine.yine gururumu giydim ve gittim…ağzımdan hiç düşmeyen bir zehirle kendimi bir halt zannetmiştim…şimdi senin içinde olmak benim hayalim oldu…bazen mazoşist olduğumu düşünerek,kendime acı çektirmem gerektiğini düşünüyorum ve seni düşlüyorum… ama ben sadece bir korku tanrısıydım,bütün korkaklar bana geliyordu,kaçıyorlardı içime sürekli…. dur demek istedim delikten kaçan kıza,diyemedim..hoş,zaten beni dinleyecek kadar korkmuyordu o!!

Bir çift asalet…

| 19 October 2007 23:52

Hergün kapıda dikilip Allah rızası için, çocuklarının başı için vs. diyerek, artık yüreklerimize giden tüm damarların tıkanmasına neden olan vicdan istismarcılarından o kadar illallah etmiştim ki, gözlerinden mağdur olan, ensesinde topladığı, genç yaşında başı bembeyaz olmuş saçlarına ve diğer ayrıntılarına, ancak konuşmaya başladıktan sonra dikkat edebildim.”Çorap satıyorum.” dedi, elinde ve omuzunda taşıdığı kocaman çantalarını yere indirerek.”erkek ve bayan çoraplarım var, almak ister misiniz?” diye sordu kibarca.Ne kadar diye sordum”Çifti üç milyon.” dedi.Oturup biraz soluklanmasını söyledim ve hem kendime hem eşime bir kaç çift çorap seçtim, parasını verdim.Müşterilerimden bir tanesi, dedi; “Helal olsun, senin durumunda olan birçok kimse dilenirken, şu kör halinle sen de rahatlıkla dilenerek belki de fazlasını kazanabilecekken, kolayı değil zoru seçmiş, ekmeğini kazanıyorsun.” Kadın, hafif alınmış ama son derece net, gururlu ve kendinden emin bir ses tonuyla; “Zaten dilenmemek için, çalışmayı tercih ettim.”dedi.Yaşlı annesiyle birlikte yaşadığını ve evin geçimini bu şekilde rahatlıkla sağlayabildiğini anlattı.Teşekkür ederek, yeterince dinlendiğini söyledi ve o kocaman içleri çorap dolu ağır çantalarından birini, yardım teklifimizi zarifçe geri çevirerek, omuzuna, diğerini de eline aldıktan sonra; ağır ağır gözden kayboldu.O kadın öylesine güçlüydüki, hayatından çok daha fazlasını taşıyordu o çantalarda.

insanoğlunun varlığı önemli mi?

| 09 October 2007 14:28

İnsanoğlunun varoluşu önemli mi? Düşünüyorum, öyleyse varım demek yeterli mi? Peki düşünmeyen nesneleri yok olarak mı kabul edeceğiz? Yada düşünmeyen nesneler bizim yapı taşlarımız değil mi? Belki de, evrensel maddenin yada enerjinin, kendine özgü bir zeka ve düşünce sistemi vardır. Belki de, insanoğlu, evrenin kendisini görmesi için yaratılmıştır.

Mağrur insanoğlunun varlığıyla gururlanması mı, yoksa üzülmesi mi gerekir? Evreni görmek, anlamak, daha doğrusu anlamaya çalışmak, insanoğluna verilmiş en büyük hediyedir. Öte yandan, evren ötesini veya evrenin nereden geldiğini, madde ve enerjinin neden, niçin ve nasıl varolduğunu bilememek ve düşünememek ise, insanoğluna haddini bildiren bir tokattır.

AŞKI BEKLEME SALONU-2

makaleci | 31 July 2007 09:36

Pencerenin kenarındaki koyu kırmız koltukta kurulmuş, acı kahvesini içiyordu son kez…

Çok geçmeden kahveden daha acı gerçek oturdu içine; bu son kahvenin son yudumundan sonra onu deli gibi seven adama bir daha tatlı dil sunamayacaktı, bunu bilerek daha bir keskin yutkundu, boğazını tamamen temizleyerek sözcüklerin ağzından daha emin çıkmasını sağladı.

Sevdiği adamın hem bakışlarını yakalamak, hem o iri ela gözlerinden kaçmak istercesine yüzüne baktı; sağ elini saçının tokasını oynamak istercesine kaldırdıysa da havada yumruk yapıp, pes etmiş bir yarışçı edasıyla dizinin üzerinde duran sol elinin yanına koyabildi ancak.