bildirgec.org

gece hakkında tüm yazılar

Dumanla boğulmuş düşünceler

xcrescentx | 11 November 2008 21:00

Ev arkadaşım gece olunca ancak eve gelebilmişti. Yüzündeki gülümsemeden ve gözlerindeki sıkıntı dolu ifadeden yanında ne olduğunu anlamıştım. Hep böyle yapardı zaten canı sıkıldığında kendini mutlu etmek için bulurdu onu. Ben ise mutlu olduğumda pekiştirmek için bulmak isterdim, acılarımı ayık kafayla yaşamak yaptığım hataları veya hiçbir şey yapmadığım halde neden acı çektiğim hakkında daha iyi düşünebilirdim. Çıkardı cebinde bir çakmak ile beraber;

—bu gece dışarıda takılacağız.—neden? En azından evde başımıza bir şey gelmez saçmalama gel evde içelim maksat muhabbet?—çok sağlam evde yaşamayalım kafasını…

Kan Kana Aktı

| 09 November 2008 11:25

yaralı,
kan aktı
kana aktı.
kan gece kadar aktı.
gece boyu aktı.
Gün aktı,
kan karanlıktı,
akmadı.

Gece ve Gündüz Krallığı

vatanda | 02 November 2008 16:18

Uzandığım koltukta dalmışım annemin dürtüklemesiyle uyandım. Aslında pekte uyandım denilemez hala yaşıyorum sanki. Gözlerimi kapattığımda güzel bir sahil kasabasında buldum kendimi ağzıma hafif tuz tadı gelmekte , esen rüzgar tenimi ürpertmekte. Etrafıma bakıyorum şaşkınlıkla ileride bir baraka üzerine kocaman bir ağ çatı gibi yerleştirilmiş, küçük bir tekne ve iki-üç kişi onlara doğru yürüyorum. Güneş hala gökyüzünde ama ay’da öbür taraftan kendini göstermekte ilerdeki gruba yaklaştıkça içimde garip bir ürperti başlıyor ilk anda neden olduğunu anlamasamda biraz sonra bu ürpertinin nedenini anlıyorum. Benim insan sandığım ilerdeki grup ağzı yüzü garip bir şekil almış insan görüntüsünde ama insandan başka herşeye benzeyen hal ve hareketleriyle çok başka garip yaratıklar çıkıyor. Titremeye başlıyorum hatta geri geri gitmek istediğimi hatırlıyorum ama nedense bacaklarım beni dinlemiyor. Sanki onlara doğru çekiliyorum. Yanlarına yaklaşıyorum. ürkek bakışlarla süzdüğüm bu garip yaratıklar benim geldiğimi yeni fark eder gibi vücutlarından çıkan gözleriyle bana sanki normal birşeymiş gibi bakıyorlardı. Bu beni daha da tedirgin etmişti. O sırada arkadaki yaratık diğerine insan diliyle ” İşte bir tane daha geldi bu akşam kaçıncı bu” diye söylendi. Konuşmalar beni hem korkutmuş hemde sevindirmişti benim gibi başka insanlar da buraya gelmişti demek. Ama burası neresiydi bu yaratıklar da neydi. Bana en yakın olan yaratık “Sen ordaki yaklaş buraya neden, niçin geldin” diye sordu. Vücudum benden ayrı bir nesne gibi onlara yaklaşmaya başladı. Tam yanlarına geldiğimde dilim yine düşüncelerimden başka olarak.

2008 kpss

vatanda | 02 November 2008 11:35

Uzandığım koltukta dalmışım annemin dürtüklemesiyle uyandım. Aslında pekte uyandım denilemez hala yaşıyorum sanki. Gözlerimi kapattığımda güzel bir sahil kasabasında buldum kendimi ağzıma hafif tuz tadı gelmekte , esen rüzgar tenimi ürpertmekte. Etrafıma bakıyorum şaşkınlıkla ileride bir baraka üzerine kocaman bir ağ çatı gibi yerleştirilmiş, küçük bir tekne ve iki-üç kişi onlara doğru yürüyorum. Güneş hala gökyüzünde ama ay’da öbür taraftan kendini göstermekte ilerdeki gruba yaklaştıkça içimde garip bir ürperti başlıyor ilk anda neden olduğunu anlamasamda biraz sonra bu ürpertinin nedenini anlıyorum. Benim insan sandığım ilerdeki grup ağzı yüzü garip bir şekil almış insan görüntüsünde ama insandan başka herşeye benzeyen hal ve hareketleriyle çok başka garip yaratıklar çıkıyor. Titremeye başlıyorum hatta geri geri gitmek istediğimi hatırlıyorum ama nedense bacaklarım beni dinlemiyor. Sanki onlara doğru çekiliyorum. Yanlarına yaklaşıyorum. ürkek bakışlarla süzdüğüm bu garip yaratıklar benim geldiğimi yeni fark eder gibi vücutlarından çıkan gözleriyle bana sanki normal birşeymiş gibi bakıyorlardı. Bu beni daha da tedirgin etmişti. O sırada arkadaki yaratık diğerine insan diliyle ” İşte bir tane daha geldi bu akşam kaçıncı bu” diye söylendi. Konuşmalar beni hem korkutmuş hemde sevindirmişti benim gibi başka insanlar da buraya gelmişti demek. Ama burası neresiydi bu yaratıklar da neydi. Bana en yakın olan yaratık “Sen ordaki yaklaş buraya neden, niçin geldin” diye sordu. Vücudum benden ayrı bir nesne gibi onlara yaklaşmaya başladı. Tam yanlarına geldiğimde dilim yine düşüncelerimden başka olarak. ” Puslu bir geceden geliyorum. Güneşi arıyorum, sabahı bekliyorum. Buraların sultanına hizmet için bekliyorum” dedi. Ne söylediğimi anlamamış olmamla birlikte hala neden ve niçinler içinde kaybolmuş bir vaziyetteydim. Hiç bir şeye anlam veremiyordum. Yaratıklar hep bir ağızdan ” Güneşi bulmak elinde, Sultan içerde, hizmet zordur kazanmak ise imkansız.” diyerek ayağa kalktılar. arkada olan biraz daha insanımsı yaratık ileriye bir adım atarak ” Şimdi sende diğerleri gibi hiç bir şey anlamamışsındır. Şu anda gece ve gündüz adasındasın. İçerde güneş sultan durmakta, bizlerse sultanı koruyan cinleriz” diyerek bir anda ele benzettiğim uzantısından bir giysi ve kolye verdi. “Bunları giy, içeri girmen için şart” dedi. Önündeki cin yine aynı şekilde bir kılıç ve kalkan uzattı bana ve ” Bunları kuşan içeride hizmet için gerekli dedi”. En öndeki cin ise kocaman bir kazan çıkartıp içine deniz suyundan doldurdu ve altını yaktı. ” Kazanın içine gir ve temizlen saflık gerekli” dedi. Bütün söylenenleri bedenim harfi harfine uyguluyordu. İlk önce kazana girdim. Çok sıcak olacağını hatta pişeceğimi düşünürken oldukça serin hatta tenimde tatlı bir his uyandıran bir su ile karşılaştım. Bedenimin kontrolünü yeniden kazanmıştım. Hatta artık aklımdakileri bile söyleyebiliyordum. Kazandan çıktığımda bir an için kaçmak istedim. Ve tam o anda öndeki cin “Buradan kaçmak istiyorsun dimi ama kaçış yok. Senin gibi senden önce ve senden sonra gelenler içinde kaçış yok sen ve senin gibiler seçilmişlersiniz. Doğduğunuz gün gece ve gündüz savaşı için seçildiğiniz” diyerek beni diğer cin’e doğru sürükledi. Cin’in verdiği giysileri üzerime giydiğimde sanki hiçbirşey giymemiş gibiydim ama dışardan giysiye dokunduğumda çok kaba çok kalın ve sert bir ses çıkarıyordu. Kolyeyi boynuma taktığımda ise daha önce hiç görmediğim bir ışık hüzmesi gökyüzünde belirdi ve tamda kolyenin ortasına doğru ilerledi. Işığın içinde hayal meyal bir insan silüeti görüyordum ama sadece o kadar birde ses ” Sana güveniyorum” diyordu. Cinler ışığı görür görmez dizlerinin üzerine çöktüler ve hep bir ağızdan ” Işığın prensesi hoş geldin savaşçıyı kutsa ve galibiyet için yol göster” diye bağrıştılar. Işık hüzmesi kolyenin içine girdi ve parlamayı kesti. En son olarak elime bir kılıç ve kalkan verdiler. Kılıç buradaki herşey gibi garipti. Sadece sapı vardı ve elime aldığımda beyaz bir ışık saçıyordu. Benim kılıca böyle baktığımı gören cin ” Bu kılıç ruh kılıcıdır içindeki duyguları gösterir. Az önce içine girdiğin kazandaki su ruhunu temizledi, giydiğin giysiler sana güç verdi. Bu ruh kılıcı ise senin içindeki saflığı temizliği gösteriyor. İçeride daima böyle saf ve beyaz kalmalı. Rengi değişirse neler olur biz bile bilmiyoruz” diye açıklama yaptı. Ruhumun temiz olması beni sevindirmişti ama ruhum temiz değildi yaptığım onca yanlış onca kötü şey onlara neler olmuştu. Yine aynı cin sanki beynimi okurmuşcasına “Daha önce yaptığın kötülükler, yanlışlıklar, bütün hataların az önce suyla birlikte yok oldu. Şu anda en saf en temiz sensin. Geçmişi düşünme sadece hizmet etmeye odaklan ” diyerek o garip uzantısını kalkanın üzerinde gezdirdi. Kalkan bir anda o en normal halinden çıkıp parlamaya başladı ama öyle beyaz değil yeşil parlıyordu kalkan. “Bak” dedi parmağa benzeyen uzantısından bir parçayı garip dişleriyle kesti ve gri akan kanını kalkana sürdü kalkan bir anda büyüdü ve gri rengi yuttu. Resmen cinin kanını yuttu ve yine yeşil yeşil parladı. “bu kalkan yeşil zümrüt kalkanıdır. Senden öncekiler bu kalkanı alamadı senin bir özelliğin olmalı. Zümrüt kalkanının en büyük özelliği bizler gibi varlıkların kanı kalkan tarafından emilir ve sana zarar vermesini engeller. Dahası her türlü saldırıya karşı boyut değiştirir ve seni en iyi şekilde korur. Son olarak şayet içeride başına bir hal gelirse bu kalkan seni yok eder”. Son sözü içimde büyük bir korkuya neden oldu elimde tuttuğum şey beni öldürebilecekti ha. Birden aklıma uykuya daldığım geldi o anda uyanmak için bütün varlığımla çabaladım ama yine arkadaki cin bütün ümidimi böldü. ” Uyduğunu sanıyorsun ama şu anda uyanıksın. Burası gerçek ve şu anki herşey gerçek gözlerini kapattığın yerde değilsin ve buradan kurtulmanın tek yolu. Güneş sultanına hizmet etmektir. Yada gece yolcularına katılmak. “

Alegori

neceff | 29 October 2008 10:20

Bir fasıla dilersiniz bazen aranızdaki “savaşa”. Mesafesini önceden koyduğunu söyler yukarıdan bakışlarla. Fark etmişseniz,- ki, bu sonraki geçişlerinizide olanıklı kılar- “görüyorum” dersiniz. Elinizde olmadan adımlarınız o sokağa doğru sürükler her defasında, seyrüsefer edersiniz…Sayrılı davetlerdir bunlar. Sokaktan her geçiş, dile vurulan darbe gibidir. Kelimeleriniz seyrelir, kendinizden başka kimseye anlatamazsınız gördüklerinizi, izin vermez…Bu yaşadıklarınız müntehir merağınızı sizden uzaklaştırır. O’nun yaşamına muvazi bir yaşamın içinde bulursunuz kendinizi. Bakışlarınız anlam kazanmaya; yaşadıklarınızın ve hislerinizin aynasına dönüşmeye başlar. Daha az sözcük…Yaşam incelir.

Karanlık Gecelerde Aşk

vatanda | 27 October 2008 14:28

sabaha karşı dört suları. Etrafta tek tük arabalar hızlı bir şekilde geçip gitmekte bazen sren sesleri ulumalar ve gürültülerse garip bir ahenk katmakta bu sessizliğe. Hava oldukça soğuk üzerimdeki montu sanki içime sokacak gibi sıkıyorum. Her zamanki şeyler aslında ayaklarım bile alıştı, ben hayallerime dalarken onlar yine aynı noktaya doğru hareket etmekteler. Bir türlü çıkmıyor aklımdan, belkide ben çıkarmak istemiyorum belirsiz. Sadece gözlerin geliyor gözlerimin önüne, sadece o güzelim saçlarının kokusu dolduruyorum benliğimi. Ve sadece sen varsın heryerimde. Kollarından tutuyorum yine el ele kol kola dolaşıyoruz yine sokaklarda sözcüler dudaklarımız yerine gözlerimizden çıkıyor. Konuşmuyoruz sadece bakıyoruz. O güzel saniyeler, o eşsiz zaman ve sen her zamanki neşenle o güzel gülüşünle haydi diyorsun gel bu taraftan sana göstermek istediğim bir şey var. Ben sana bağlı peşin sıra gidiyorum. bir ara gökyüzü kayboluyor. Hafif dumanlı bir kahvenin önünden geçiyoruz. Tepemizdeki brandanın kırmızısı yüzüne vuruyor. Farklı bir güzellik kaplıyor yüzünü. Seni takip ediyorum gidiyoruz. Bak diyorsun bana ben sana dalmış bir şekilde belli belirsiz bakıyorum gösterdiğin yere. Birbirinden güzel renklerde balıklar, suyun içinde dans ediyor sanki. “Ne olur diyorsun ne olur bana bunlardan al diyorsun”. Evdeki akvaryumun için eşsiz parçalar olacağından ve birçok farklı şeyden bahsediyorsun. Kıramıyorum seni ve istediğin balıkları istediğin şekilde alıyoruz. Seni mutlu ettiğim için içimdeki neşe daha da katlanıyor. Yüzündeki gülümsemeyi bir dakika bile kaybetmemek için dünyaları bile almaya razıyım. İş te tam senin o güzel yüzündeki gülümsemeye bakarken sen karşıdan birine sesleniyorsun. Dalgın bir halde baktığımda sen ellerimden kurtulmuş ona doğru koşuyordun. İlk anda anlamıştım aslında ellerim üşümüştü. Vücudum bir anda buz gibi olmuştu seni bırakmamak için çabalamak istedim ama sen çoktan harekete geçmiştin. Tam sana seslenecektim ki…………..

AŞKI KURTARAN ADAM

aktifparanoya | 11 October 2008 16:02

Gecenin yorgun düştüğü bir saatti; gözlerimi açtığım an. Perdelerim her daim açık olurdu, kimi zaman ayı seyretmek için kimi zaman yıldızları ve o gün her ikisini de izleyerek dalmıştım.
Gece yorgundu ve hatta küskündü. Ay öyle parlıyor ki güneşe nispet yaparcasına, tüm çatıları beyaza boyamıştı, tüm kaldırımları ve bütün “tüm”leri.

Soğuğu hissetmemiştim hatta ayakkabımın bağına basıp düşmesem ıssız sokakta bir başıma beyhude yürüdüğümün bile farkında olmayacaktım.

Kayıp

adoxxoda | 04 October 2008 10:15

hüzün
hüzün

Tenimin yalnızlığı tenini çekerken
Kurak bir çölden farksızdım
Sonra sen gelirdin içime aklıma
Hiç bir zaman çıkmadığın halde
Sudan çıkmış balık gibi
Olan bu halim
Seninle birlikte can bulurdu
Boğuluyordum
Gecenin karanlığında
Sis ve soğuk kardeş olmuş gezerken
Sokağın loş ışığında
Ben yağmurla seni arıyordum

Hoşgeldin..

sandyclaws | 03 October 2008 15:01

-Bir fotoğraf var bende o gece çekildiğimiz, belki görmek istersin. Dakiklarca uzaklara dalmış gözlerin gülümseyip bana baktılar. Aslında şaşırmıştım bu tepkiye, fotoğrafı hatırladığını sanıyordum.

-Yanımda bir saniye.

-Acele etme, çok zaman var, burdayım artık.

Cebimdeki bütün parayı içkiye harcadığım , şanslı rastlaşmalar yaşadığım gecelerin birinde tanımıştım onu. Devamının da geleceğini sanmıştım. Hiç tahmin edememiştim öbür gün ailesiyle apar topar taşınacaklarını.

Bir kaç gün sonra ortak bir arkadaşımdan öğrenmiştim . Laf arasında çekine çekine onu sorunca aldığım cevap bir anda o anın benim için durmasına yetmişti. Aldatılmışlık hissi vardı üzerimde, nedeni o fotoğraf çekilirken bana bakması mıydı bilemedim.

“Geceniz aydınlık olsun İnşaallah”

pasacocugu | 27 September 2008 16:39

Torch isimli yeni geliştirilmiş olan fenerden sizin de elinize geçerse “geceniz aydınlık” olabiliyor. Şimdiye kadarki en güçlü el feneri 160 lumen gücünde ışık yayabilirken torch ismi verilen bu el feneri tam 4.100 lumen gücünde.

Torch bir odayı çok rahatlıkla gündüz hissi verecek düzeyde aydınlatabiliyor, ancak bazılarına göre avantaj bazılarına göre dezavantaj sayılabilecek önemli bir özelliği daha var: Kısa sürede aşırı ısınması. Eğer videoları izlerseniz görürsünüz, bir halatı yakabilecek, yumurtayı pişirebilecek derecede ısınıyor, bizim halkımız bundan en iyi şekilde istifade eder:) Uzun süre elle tutulamaması ve yangın çıkarma tehlikesi, şarjının 10 dakikada bitmesi ve 2 dakikada bir kapatılıp dinlendirilmesi gerekmesi ise Torch’un kötü özellikleri. Bu el feneri Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başarmış.

300 dolarınız varsa “Geceniz aydınlık olsun İnşaallah”