bildirgec.org

düşünce hakkında tüm yazılar

düş-ün-ce

aspia | 25 June 2009 09:44

Düş-ün-ce

Artık dili yetmiyordu anlatmalara
Konuşmalar boğazındaki düğümle
Balgamlı bir hal alıyordu
Sigara ..
Akciğerlerinin tek parça çıkamicanı bile bile
İkinci paketi alıyordu
Tenine serin gelen tek yer..
Orda oturup sigara içmek
Gök gözlerini
Göğe dikmek
Boşluğu ve en dolu hallerini
Kendince enince ve boyunca
Kumlu bir çığlıkla
Bir falezden at-la-mak..
Düş-ün-ce konuşmaktı…

Şizofren aşık …

zyprexa | 24 June 2009 09:50

Ah güzeller güzeli sevgilim.
Gülüşünden ruhlar geçer.
Günahlar dolanır o ateş kızılı saçlarına.
Ellerin pamuk tarlası, gözlerin bir göl yeşili.
Ah güzeller güzelim, sevgilim.
Sensizlik akıl dışı bir olgu
Fakat seninle olmak delilik.
Bu denklemin altında ezildi aciz beynim.
Ah sevgilim.
Ölünce yanına gelir miyim ki ?
Yoksa seninle olmak için hayali bir yaşamda
Nefes almak mı lazım ?

Saat 01:38

Herkes senin olmadığını söylüyor şu zamanlar.
Seni görmemeleri veya duymamaları senin olmadığını gösterir sanki.
Anlayamıyorum ve anlatamıyorum bunu bir türlü.
Bütün inançlı insanlar görüyormuş gibi tanrılarını, senin varlığını reddediyorlar.
Onlar görmedikleri, duymadıkları bir şeye böylesine tutkuyla bağlıyken
Neden benim seni sadece sevmemi yadırgıyorlar?
Dedim ya anlayamıyorum.
Biraz uyumalıyım hadi sende uzan yanıma.

İNSAN = ?

sametparpar | 11 June 2009 15:46

Bir önceki yazımda insan mevzusuna kısa bir giriş yapmıştık ve Kişilik ve Şahsiyet Eğitimcisi Erol ERBAŞ ‘ın insanın beden, gezen ve nefes alıp veren (N.A.V.) denilen üç yapıdan meydana geldiğini ifade ettiğini ve gezeni bir örnekle kısaca açıklamaya çalışmıştım.

Bu yazımda da gezen konusunu bir takım örneklerle anlatmaya ve önemini ortaya koymaya devam edeceğim.

demokrasi istemek

taha3045 | 23 May 2009 10:40

İranlı eski düşünürlerden Sadi Şirazi‘nin bir cümlesi var ” yılanın başını düşmanın eliyle ezeceksin, eger düşman kazanırsa yılandan, yılan galip gelirse düşmandan kurtulursun” diye, yani halk dilinde iti ite kırdırmak deyiminin bir başka hali.Mualesef ülkemizde çok çok uzun yıllardır bu strateji uygulanmakta, insanlar sürekli birbirlerine düşürülüyor. Irkları, dinleri,fikirlerindeki ayrılıklardan dolayı sürekli çatışma haline sokuluyorlar.Hatta sanatçılar bile elinde mikrofonla agzından laf alan muhabirin cımbızla çekip yayınladıgı kelime yüzünden başka bir sanatçı arkadaşıyla mahalle kagası tarzında kavgaya girebiliyor.

bitir işi

taha3045 | 22 May 2009 12:14

Barışa inanıp güvenmeyi ne zaman öğrenecegiz? Barışı benimsemeyi, barışçıl yaşamayı.

Barış ille ülkemizin savaşta olmaması demek midir? İnsanlar birbiriyle savaştalar, ergenlik çagındaki bir çocukla anne -baba arasında yaşananlar, iki farklı takımı tutan taraftarların birbirlerine ettiği küfürlü tezahuratlar, karı-koca kavgaları, farklı görüşlerin tartışılma fakirligi hep birer savaş degil midir? Buradaki yazılarda,ahkamlarda bile barışa ne kadar yakınız ki?

Dünyada süreki uygulanan işine gelmeyeni yok et düşüncesi , fiili olarak öldürme eylemiyle olmasa da fikirlerin sündürülmesiyle hepimiz tarafından uygulanmıyor mu? İşimize gelmeyeni susturmaya çalışmak, ona saygı duymamak, laf söylemek silahsız savaşın ta kendisi değil midir?

Dalgalandım da duruldum

mahirgul | 20 April 2009 11:45

Sevgili hafif takipçileri önceki yazımda bahsetmiş olduğum ekonların sosyal hayatları ile ilgili bazı detayları sizlerle paylaşmak istedim.

Ekonlar
Ekonlar

Efendim bu ekonlarsportmen yaratıklardır. Okyanus kıyısında yaşadıkları içinde en iyi yaptıkları spor sörftür. Ancak şunu bilmekte fayda var ki;
Ekonların sörf tutkusu insanlara en çok zarar veren etkinliklerindendir.

Ekonlar

admin | 06 March 2009 09:43

Ekon
Ekon

Sevgili pilli network takipçileri; Sizlere yeni bir keşfimi açıklamaktan gurur duyuyorum. İşte karşınızda dünya üzerinde hiçkimsenin bilmediği yeni bir kavim: Ekonlar.

Ekonlar Muz Cumhuriyeti semalarında yaşayan (evet evet semada yani gökyüzünde) günümüze kadar keşfedilememiş bir kavim.
Efendim bu kavimin varlığından şüphelenmeye bundan 7 bilemedin 8 sene önce başladım. Ortalarda dolaşmayan insan içine karışmayı sevmeyen yani kısacası ayakları yere basmayan bir topluluk olarakta tanımlayabiliriz. Muz Cumhuriyetinin yerini soracak olursanız sizlere kesin bir şey söyleyemem ama Afrika’da olabilir herhalde oralarda muz bizde olduğunda daha fazladır diyebilirim.

Muz Cumhuriyeti
Muz Cumhuriyeti

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…

| 21 December 2008 12:19

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…
Boş bir sandalı dolduran gölge, ben miyim? Etraf zifiri karanlık ve sadece mehtabın yansıması ile ağaçların gölgesinde, sakin akan bir nehirde yol alıyorum. Puslu havanın sis dalgaları üzerime gelirken, nehir hızlanıyor ve küreklerin ağırlığı ellerime çöküyor, acıyor ellerim, çok acıyor. Kabaran nehrin sularında boğuşan pençelerimi artık hissetmiyorum. Beynimde çınlayan, göğün haykırması mı yoksa şelalenin gürlemesi mi, ayırt edemedim. Hiçbir şeyi ayırt edemiyorum, nehrin ejderha gibi dalgalarıyla kayalıklara çarpan sandal, yolun sonuna geliyorum. Birden bir ışığın belirmesi ile küçücük bir çocukken yaptığım resimlerdeki güneşin içinden geçiyorum, güneşin kavurucu sıcaklığı buz gibi olan yanağımı yakıyor. O da ne okyanusun tam ortası, nasıl geldim ben buraya derken sandal su alıyor. Masmavi bir su sızıntısı doluyor ayaklarımın altına ve ben yine üşüyorum. Kurtulmak için koyu maviye bakarken dipte beliren devasa gölge, soğuk okyanus sularını yüzüme çarparak bana bakıyor. Üç kollu, dişleri öne doğru ve yedi boynuzlu kamburumsu sırtı olan yaratık. Birde ortalık siyah beyaz kesiliyor gözüme ve gözlerim tabiri caiz ise yuvalarından çıkıyor, zıplıyorum ve birden açılan gözlerimle etrafa bakınıyorum. Kaybolmuştu yaratık, sağıma baktım birde soluma, kimseler yoktu etrafta. Bir oh çeken ben! sanki karşıki dağlar beni duyacak derken arkamdan gelen gürlemeyi duymuyorum, hayır duymayacağım. Dönemiyorum arkamı, bende tık yok, “nutkun mu tutuldu” diyeceksiniz ama tutulmamış, aniden dönecekken omzuma dokunan bir el üzerime doğru eriyor. Fakat dokunan el o kadar yumuşak ki bu yaratığın eli olamaz diye düşünüyorum. Birden gerçekten fal taşı gibi açılan gözlerim kapkaranlık odanın içine bakıyor. Yine mi diyecektim ki, “susadım” diyen bir sesle irkildim…

Evet, bu bir rüya idi, ama gördüğüm değil, yazdığım bir rüya.
Siz, hiç görmeden rüya yazmayı denediniz mi?
Hayata, hiç Sürrealist yaklaşanlardan oldunuz mu?